ÇİKOLATA

427 57 20
                                    


Yan taraftan kendine yaklaşan arabanın, motor homurtusu ile endişeyle etrafı gözledi Agir ve hemen önünde duran aracın kapısını açıp, ön koltuğuna kuruldu.

"Selamünaleyküm."dedi kemerini takarken sürücü koltuğundaki adama yan gözle bakıp.

"Aleykümselam tosunum."dedi Hovan dudakları iki yana kıvrılırken.

Ters ters baktı ona Agir,

"Ne demek o? Tosuna mı benziyorum ben?"

Kısa ve tok kahkahası doldurdu krem rengi deri koltuklu aracın içini,

"Daha neler, o manada mı dedim ben?"

Kollarını göğsünde kavuşturdu kavruk tenli sarışın adam,

"Ya ne manada dedin?"

"Sen öyle ağır abi gibi kasıla kasıla binip selam verince, ben de dalgasına söyledim. Yoksa maaşallah'ın var yavrum."

Biliyordu şaka yaptığını Agir ancak, kendisine sonsuz kredisi bulunan bu adama karşı az biraz şımarıklık yapmak istemişti.

Karanlık ve ıssız bir alana çekti arabayı ve motoru durdurdu Hovan. Agir'e dönüp gözleriyle süzdü sevdiğinin güzel suretini.

"Sen böyle nazlı nazlı davranıyorsun ya, ben aşkımdan kuduruyorum. Alıp içime saklamak istiyorum seni."

Omuz silkti Agir,

"Bunca vakit nasıl birbirimizden uzak durduk, ne aklım ne de fikrim alıyor. Ama ilk defa bu şekilde ayrılacağız. Önceden en azından her günümüz karşılıklı, birbirimize göz süzerek geçiyordu."

"Öyle."diye karşılık verdi Hovan, dudaklarındaki kıvrım çoktan yokluğa karışmıştı. Gözleriyle kana kana içiyordu yarini. Tıpkı seneler boyu yaptığı gibi.

Arabada çıt çıkmazken, iki adam aralarındaki elektiriğin gaibten çatırtısını duyabiliyorlardı. Burukça gülümsedi Agir ve öne atıldı, Hovan da sarılışına karşılık vermek için aynı anda hareket edince, son anda durdurdular kendilerini. Yüzleri az daha bir birine çarpıyordu. Sonra Agir kafasını sağa eğip yaklaşmaya çalıştığında Hovan da yanlışlıkla aynı şekilde karşılık verdi, bu kez Hovan, Agir'in önünü açmak için sola hareket ettiğinde, aynı amaç için çabalayan Agir ile burun buruna gelmişti.

Amaçları sadece sarılıp, birbirlerinin varlığını daha iyi hissedip, bir miktar teselli alışverişinde bulunmaktı. Lakin şu an çıkan karışıklıktan ötürü ikisinin de gözleri dudaklarındaydı.

Derince yutkundular.

Sessiz arabada, gümbürdeyen bir çağlayan gibi çalındı kulaklarına.

Tereddüt etmeden ve tekrar düşünmeden, uzandılar pembe dolgunluklara. Yapboz parçası gibi tamamladılar aralanmış dudakların boşluklarını. Titrek nefesleri birbirlerine karışırken kısa süre sonra hareketlendiler. Öpücüğün ıslak şapırtısı ve damaklarına yayılan tatlı uyuşukluk...

Ayrıldıklarında akıllarını kaybetmemiş olmamalarına şaşıp kaldılar. Nasıl güzel bir histi tattıkları.

"Seviyorum ulan seni."diye fısıldadı Hovan.

Kurduğu cümleye gülerken ona karşılık verdi Agir,

"Ben de seni seviyorum ulan!"

Sonra tekrar birbirlerine uzanıp öpüşmeye başladılar.

Bu şafağa dek böyle sürüp gitmişti. Öpüşüp bir kaç saniyeliğine ayrılıyor ve birbirlerini ne kadar çok sevdiklerini söyleyip, tekrar birbirlerini talan ediyorlardı...
.
.
Agir, sevgilisinin arabasından inip ona el sallamış ve evin kapısına doğru ilerlemişti. Kapıyı usulca açıp içeriye adımlarken ardını dönmüş ve hala arabadan onu izleyen adama son bir kez bakmıştı. Yüzünden silemediği gülümsemesiyle kapıyı kapatıp, sessiz adımlarla kaldığı odaya ulaştı. Aralık kapıyı ittirip direkt yatağa attı kendini. Biraz evvel yaşadığı anları düşünürken parmak uçları dudaklarına tırmandı.

TURNAM GİDERSEN MARDİNEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin