Abisinin dükkanın başında durmasını fırsat bilip, Hovan ile sözleştikleri yere gelmişti Agir. Elleri cebinde gelen geçene bakarken, ileriden Hovan'ın arabasını görmüştü. Araç yaklaştıkça, Agir ayak parmaklarını kıvırıyor sabırsızlığı iliklerine dek hissediyordu.
Önünde duran arabanın açık camına eğilip baktı,
"Burada konuşmayacak mıyız?"
Kafasını iki yana salladı Hovan,
"Yok, başka yere geçeceğiz."
Gülümsedi Agir ve kapıyı açıp, ön koltuğa oturdu.
Araba tekrar hareket ettiğinde, sürmeliye döndü,
"Nereye?"
"Görürsün."
Hovan yan gözle Agir'in suratına baktığında, sinir oluşuna şahitlik etti ve keyiflendi.
"Kızma hemen."
Omuz silkti Agir,
"Gıcık gıcık cevap veriyorsun."
Kıkırdarken yanağından bir makas aldı Hovan. Faltaşı misali açılmış gözlerle direksiyon başındaki adama bakarken yanağını tuttu. Esmerleşmiş tenine rağmen yanaklarını basmış kızarıklık apaçık ortadaydı. O kadar tatlı duruyordu ki, karşısındakinin de koca bir adam olduğunun farkında değildi sanki Hovan. Hatta elinde olsa onu kucağına alır ve bir güzel severdi bile.
Çok geçmeden taştan, bir yapının önünde durdular. Hovan arka koltuğa sarkıp, içi dolu poşeti aldı ve indi arabadan. Agir de onu takip etti ve kafasını kaldırıp baktı sprey boyalarla çirkinleştirilmiş ve eski bir kaleye benzeyen şeye.
Düzensiz ve simetriden bihaber taş merdivenleri çıkmaya başladılar hemen ardından. Kısa süre sonra ise en tepeye varmışlardı. Agir en uca oturup ayaklarını sallandırırken Hovan itiraz etti,
"Düşersin kalk ordan. Az daha geriye bir yere geçelim."
"Bir şey olmaz, ha ama eğer sen dersen ki ben korkuyorum, geride durabilirsin elbet."
Gözlerini devirirken o da yanına geçip oturmuştu,
"Dik kafalı. Çocukken de böyleydin."
Şaşkınlıkla dönüp ona baktı Agir,
"Nasıl?!"
"Böyle işte. İnatçı."
Gözlerini kısarken, şüpheci bir bakışla süzdü onu ağir,
"Sen benim çocukluğumu nerden biliyorsun. Bizim seninle hiç oturup oynamışlığımız yok."
Güldü sürmeli,
"Ben seni o zamanlar da izlerdim. Dikkatimi çekerdin. Belki hatırlamazsın ama bir kaç kez konuşmuşluğumuz da olmuştu."
Üzerindeki meraklı ve beklenti taşan bakışlarla devam etti,
"Senin tahtadan bir araban vardı, Şehmuz amcanın oğlu Musa ile oynarken kırmıştın. Baktım ciğerin çıkarcasına ağlıyorsun, ben de yanına geldim. Dedim, 'Bana bak küçük, susarsan arabanı tamir ederim.'" duraksayıp yan tarafa döndü ve poşeti karıştırmaya başladı.
"Eee sonra ne oldu anlatsana!"
"Bekle bi."diyerek çıkarttığı iki gazozun kapağını dişleriyle açmış ve ona uzatmıştı Hovan.
"Ne biçim dişçisin sen, böyle açarsan zedelenir bilmiyor musun?! Bir de gazoz içiyor."
"Hep yapmıyorum ya. Boş ver onu bunu. Devam ediyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TURNAM GİDERSEN MARDİNE
Teen FictionMardin'de geçen, soft tatlı bir hikaye. İki genç adam... Aileleri arasında geçmişten süregelen bir husumet... ...ve bu husumet dolayısıyla seneler boyu, uzaktan uzağa bakışmaktan öteye gidememiş bir aşk... (Çerezlik, kısa bir kurgudur. Çok bir bekl...