Oy ve yorum yapmayı unutmayalım✨
𝔅ö𝔩ü𝔪 5: 𝔜𝔞𝔩𝔞𝔫𝔠ı 𝔅𝔞𝔥𝔞𝔯
"Ne demek istiyorsun?" Kaşlarımı çattım. Dudakları aralandı, ben söyleyeceği şeyi beklerken tekrar kapandı.
"Buradayken sana hiçbir şey söyleyemem."
Dikkatlice gözlerine baktım. Gözlerinin bir denizi anımsattığını şimdi daha iyi anlıyordum, sanki orada derine daldıkça bulunacak gerçekler diziliydi.
"Önce buradan çıkman gerekiyor."
Kalbimi bir sıcaklık kapladığında içimde bir karıncalanma olduğunu hissettim. "Anlamıyorum.." dedim gözlerimi gözlerinden ayırarak. Derin bir nefes alıp verdim.
"Anlamıyorum gerçekten.. Sen beni nereden tanıyorsun, neden buradasın. Hiçbir şey anlamıyorum." Kalkıp sandalyenin üstüne astığı ceketini aldı.
"Lütfen buradan çık." Gözlerimin içine baktı. "Lütfen." Bedenini kapıya çevirdi. Kapıya doğru ilerlerken onu öylece izledim eli; büyük, altın varaklı kapının elceğini tuttuğunda "İyi geceler" dedi ve ben ona bir tek kelime dahi etmeden kapıyı açıp odadan çıktı.
Kapı kapandığında elimi kalbimin üzerine bastırdım. Bugün yediğim kaçıncı darbeydi bu?
Elimi iyice göğsüme bastırdım, sus dedim
Sus, konuşma. Konuşursan çıkamam ben bu kuyudan. Lütfen..Sus, zaten göremiyorum yıldızları daha da karartma gecelerimi hüznünle.
Susmuyordu, sadece kalbim değil tüm uzuvlarımla hatırlıyordum gerçekleri,
hücrelerime kadar sinmişti bir kere iblisin pis nefesi.Bir ölünün vücudunu saran soğukluk gibiydi bedenime tesir eden hisler. Öyle soğuk, öyle mosmor.
Yirmi beş yaşında bir kadın bedeni yüklenmiştı ruhumun üzerine
Yirmi beş yılı da ölü.
Takvim yaprakları aşağıya doğru savruldu ve silik anıların üstünde bir spot ışığı gibi durup parlattı.
Tek eğlencesi kendi diktiği bebeklerle oynamak olan küçücük bir kızın üstüne basıp geçti anılar önce sonra da genç bir kızın taze yüreğini akrep gibi kanattı
O masum zamanları ağırlarken zihnim, tekrar canlandı ve tekrar gömüldü anılar tarihin tozlu sayfalarına
Orkidelerimiz, lavinialarımız, kasımpatılarımız yoktu belki ama koparılsalar da tekrar serpilen papatyalarımız vardı. Ve o hoş kokulu papatyalar, toprağına ihanet etmezdi.
Peki ben, beni papatyam diye seven birine ihanetin en acısını yaşatmamış mıydım?
Her çiçek severdi aslında toprağını, yaşatsalardı eğer. Yağmur damlaları düşmeseydi üzerlerine birer birer kuruyarak solmak armağandı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HARELERİNE DÜŞEN YANGINLAR
Roman d'amourDudakları dudaklarıma değdiğinde İblisin içimize attığı tohumlar filizlendi. Bir, iki ve üç. Nefes al, ver. Ve nefesini tut. Sonsuza dek.. Mavi gözlerini gözlerime dikti ve dudaklarını araladı. Adem elmasının oynamasından yutkunduğu aşikârdı. "Sana...