"Papatyam."
Kollarımı göğsümün üstünde birleştirip ona arkamı döndüm.
"Aa yapma böyle, seni ne kadar sevdiğimi bilmiyor musun?" Hafif Ermeni aksanıyla söylediği sözler kulaklarımı gıdıklarken yine de dik başlılığımdan ödün vermedim. Ona bakmam için büyük bir çaba sarf etse de hayır, yenilmeyecektim.
Kırışık elleri saçlarıma değdiğinde içim titredi. Neden bunu yapıyordu? İstemiyordum, onu çok seviyordum. Ona kızmak, hatta kırılmak bile istemiyordum.
"Bir kerecik görsün kızım, annen o senin." Dakikalardır kaçırdığım gözlerimi birden ela gözlerine diktim. "Annem değil. Bunu söyleme demiştim sana." Yüksek çıkmasına rağmen sesim titremişti.
"Benim bir annem varsa eğer o da sensin. Eğer sen bunu istemiyorsan da giderim. Başından atmak mı beni niyetin?" Ona hiç söyleyemeyeceğim sözlerdi bunlar, söylememem gereken. Evet, o benim annem gibi değil 'annemdi' fırtınanın tam ortasında sığındığım güneşli liman, soğuk gecelerde sarıldığım yorgan...
Kırışık göz kapakları yarılandı, bu sefer o gözlerimden gözlerini çekti ve göz bebekleri bir süre karışık desenli, kırmızı halıya odaklandı. Kırgınlığıma rağmen elimi beyaz elinin üzerine koydum. "Papatyanı soldururlar babaanne. Senin uğraştığın, çiçeklerini bir bir suladığın o bahçenin birden yanmasını mı istiyorsun?"
Yutkundum, boğazıma bir şeyler takılıyordu her konuşmamdan sonra. Kalbim her defasında karşısında biraz daha eziliyordu.
"Eğer beni seviyorsan konuş öyleyse. Bir şans daha ver." Neden böyle ısrarcıydı, neden beni bile bile bir yangına sürüklüyordu? Ela gözlerinde yeşillerin bir bir söndüğünü gördüm, gözlerinin yorgunluğundan yalnızca kahveleri parlıyordu. Yaşlanmıştı, yine de çok dinç duruyordu. Baston kullanmıyor ve dimdik yürüyordu, sağlıklı bir kadındı kendine bakmayı hiç ihmal etmiyordu. Bugünler hariç, bugünlerde halsizdi biraz yine de dik başlılığından ödün vermiyordu.
Babaannem göçmendi yaşadıkları yüzden kalbinin yarısı pamuk yarısı sertti. Yerine göre hırçın bir kadın olur, herkes ondan korkar yeri geldiğinde de ondan merhametlisi bulunmazdı.
"Söylemeyeyim diyorum ama.." Sabrım son raddesine gelmişti. İçimdekileri söylemesem rahat edemeyecektim. Yıllardır ikimizinde kaçtığı gerçekleri ortaya sermenin zamanı gelmişti belki de. "O kadın ,babamı, senin oğlunu aldatmadı mı? Nasıl hâlâ onu savunabiliyorsun?"
Gözleri git gide koyulaşıyordu, derin bir hüznün bulutları yüzüne düştüğünde söylediğim şeylerden bir an pişmanlık duydum. Onu kırmak istemiyorum demiştim değil mi size? Ama aynı acıyı ben de onun kadar taşıyordum, daha fazlasıyla hem de. Sadece onu üzmek istemiyordum ama şimdi yıllardır ikimizin de konuşmaktan kaçtığı gerçeklerle yüz yüze gelme zamanıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HARELERİNE DÜŞEN YANGINLAR
RomantizmDudakları dudaklarıma değdiğinde İblisin içimize attığı tohumlar filizlendi. Bir, iki ve üç. Nefes al, ver. Ve nefesini tut. Sonsuza dek.. Mavi gözlerini gözlerime dikti ve dudaklarını araladı. Adem elmasının oynamasından yutkunduğu aşikârdı. "Sana...