Valentine Zoe Pagani
Çantamı açıp hızla içinden hapları çıkardım. Birini ağzıma atıp üstüne su içtim. Bir tanesini daha açacakken karşımda bana tek kaşını kaldıran kadınla küfrettim.
"Küçük hanım. Burada bekleyin."
Arka tarafa doğru yöneldi. Polisi arayacağı çok belliydi ve şu an son ihtiyacım bir polisti.
Hapları hızla çantama tıkıp cüzdandan çıkardığım yirmi doları masaya bıraktım. Yemediğim donut masadayken sıkıntıyla ona bakıp telefonumu cebime koydum ve çantamı sırtıma alıp dükkanın çıkışına yöneldim. Elimi kapının koluna koymuştum ki kadın bağırdı.
"Hey! Bekle!"
Arkamı dönüp kısaca ona baktım. Ama bana bakanın sadece o olmadığı açıktı. Daha fazla onlara bakmadım ve dükkandan çıktım. Hızlı adımlarla karşıma çıkan ilk sokağa girdim. Kapüşonumu açıp duvara gizlenerek dükkana baktım.
Benim ardımdan çıkan grup ile kaşlarımı çattım. Klaus ellerini savurdu ve bir şeyler konuştu. Fırsatım varken telefonumu çıkarıp fotoğraflarını çektim.
Bir anda buraya bakan çocuk ile hızla geri çekildim. Telefonun ekranını kapatıp ceketimi çıkardım. Tersini çevirip tekrar giydim ve kapüşonu kapattım. Sokaktan ilerleyip ana yola açılan yere baktım.
İki cadde'ye ayrılıyordu ve içimden bir ses sağa gitmemi söylüyordu.
Sol yola doğru yürüdüm ve henüz ikinci adımımı atmıştım ki bir anda üstüme dökülen kola ile dişimi sıkıp karşımdakine baktım.
Kız mavi gözlerini kocaman açtı ve elindeki karton bardağı yanımızdaki çöpe atıp bana yöneldi. Yanındaki kızın ona uzattığı mendil ile üstümü silmeye kalkıştı. Bir yandan da özür diliyordu.
"Ah, çok- çok özür dilerim! Önüme bakmıyordum, benim hatam. Bekle, şunu sileyi-"
Bir adım geri gittim. Sarı saçlarını geriye atıp bana baktı.
"Tamam, sorun yok. Ben hallederim."
"Olmaz. Ben yaptım ben temizleyeyim. İstersen ceketini ver, ben temizledikten sonra sana getiririm."
"Hayır gerek yok. Ben temizleri-"
Çantasından kağıt kalem çıkardı ve bir şeyler yazıp bana uzattı.
"Hadi, bunu yapmazsam mahcup hissedeceğim. Ceketini bana ver. Bu da numaram, sen de seninkini ver de haberleşelim."
Kağıdı elinden alıp buruşturdum ve yere attım.
"İstemiyorum. Ben temizlerim."
Yanından geçip ilerlemeye devam ettim. Bir an önce eve gitmeliydim, ama onbir'den önce dönersem annem büyük ihtimalle ona yalan söylediğimi anlayacaktı. Bu yüzden önüme çıkan ilk sokaktan sağa saptım ve yönümü olduğunca karıştırmaya çalıştım.
O beş kişi arkamdan çıkmıştı. Büyük ihtimalle beni yakalamak istiyorlardı. Kadın onlara haber vermiş olmalıydı.
Önüme çıkan sokağa kaşlarımı çatıp baktım. Sağ tarafımda bir merdiven ve çöp vardı, diğerinde ise yolun sonu açık alana çıkıyordu.
Kafamı dinlemenin en iyi şey olacağını düşünüp sağ tarafa girdim ve merdivenlerin başına oturup çantamı açtım.
İçinden hapı çıkarıp ağzıma attım. Kafamı geriye yaslayıp derin nefesler alıp sakinleşmeye çalıştım. O sırada Klaus'un dediği Umbrella Academy aklıma geldi ve telefonumu çantamın içinde aradım.
Ama telefonun hemen yanında bulunan bıçak, dikkatimi dağıtmıştı. Onu aldım ve aynı anda telefonum çaldı.
Onu da alıp yine arayan Hope'a karşı derin nefes aldım ve telefonu açtım.
"Yine ne var Hope?"
Bir kaç gürültüden sonra ortam sessizleşti.
"Neredesin sen?"
"Ha, ne? Ben arkadaşımın partisindeyim, kusura bakma müzikten duyamadım da- hah, şimdi sessiz bir yer. Evet, neredesin? Ne yapıyorsun?"
"Beni mi denetliyorsun?"
"Hayır, sadece ne yaptığını merak ettim."
Ne kadar sorumlu bir ablaydım. Ben kardeşimin nerede olduğunu sorgulayacakken o beni sorguluyordu.
"Bir kafedeyim, arkadaşımla. Tamam mı? Kapat hadi, meşgul etme beni."
Biraz durdu, sonra yumuşak sesiyle konuştu.
"Yine o şeyi kullanmıyorsun değil mi?"
"Hayır. Bıraktım."
"Oh, sonunda. Tamam o zaman, sana iyi eğlenceler!"
"Sana da."
Telefonu kapatıp çantama koydum. Elimdeki bıçağa baktım, etraf boştu, kimse görmezdi.
Bıçağı bileğime yaklaştırıp sivri tarafını parmağımla küçülterek çizdim.
Ortaya çıkan acı ile gözlerimi sıkıca kapattım. Bıçağı çekip bileğime baktım. Evet, kanıyordu. Bıçağı çantama koyup çantamta her zaman bulunan küçük kaptaki tuzu aldım.
Kucağımdaki çantayı sağ tarafıma bırakıp yerimde dikleştim ve aldığım bir miktar tuzu bileğimin üstüne bastırdım.
Bağırmamak için dilimi ısırdım, ama bağırmama neden olan acıyı, birkaç saniye sonra hissetmiyordum. Gözlerimi kapatıp kafamı merdivenlere yasladım ve derin nefes aldım.
Biraz zaman geçtikten sonra gözlerimi açıp malzemeleri çantama koydum ve telefonu elime aldım. Kilit ekranımda babam vardı.
Zaten o gittikten sonra acıyı hissedemez olmuştum.
Şifreyi girip ana ekranıma baktım. Hope ve benim fotoğrafım vardı. Galeri'ye girip Hope'un yalnız olduğu bir fotoğrafı açtım.
Kardeşim çok güzeldi. Kızıl saçları vardı, teyzem gibiydi. Gözleri ise maviydi, babam gibi. Benimle uzaktan yakından alakası yoktu. Bizi gören biri abla-kardeş olduğumuzu düşünmezdi bile.
Ben ise, onun yanında pasif kalıyordum. Kahverengi saç, kahverengi göz. Ne babamın mavi gözlerini alabilmiştim, ne de annemin yeşil gözlerini. Teyzemin kızıllığı, ya da annemin sarışınlığını almamış, onun yerine büyükbabamın saçlarından almıştım.
Saçlarım düzdü, kıvırcık olmasını isterdim, en azından o özelliğim farklı olabilirdi, annemden aldığım tek özelliğim de saçlarımın düz olmasıydı.
Babam üstümde etkisiz elemandı. Ona ait hiçbir şey taşımıyordum ve bu da Dünya'da işe yaramaz bir varlık olarak kalmamı kolaylaştırıyordu.
Özelliğim yoktu işte. Sokakta çarpıştığım kız gibi sarışın, mavi gözlü değildim. Onun yanındaki hafif kızıl kız gibi hiç değildim.
Dizlerimi kendime çekip kafamı dizlerime gömdüm. Tek istediğim biraz kafa dinlemekti.
Ama bu isteğim bir anda kafamda dikilen beş kişi ile değişmişti.
-----
ŞİMDİ OKUDUĞUN
deja vu, five hargreeves. [𝗍𝖺𝗆𝖺𝗆𝗅𝖺𝗇𝖽ı]
Fiksi Penggemartamamlandı. - Her şey Griddy Donut'ta istemeden de olsa tanıştığım birkaç garip çocuk ile başlamıştı. - #Bağımlı |🥇| 24.07.2022 #Garip |🥈| 13.09.2022 #Benhargreeves |🥉| 11.09.2022 #Fivehargreeves |6️⃣| 27.03.2023 -