Valentine Zoe Pagani
Bir anda bulunduğum yer değişince sinirle yanımdaki çocuğa döndüm.
"Sana gelmek istemiyorum dedim duymadın mı? Pansuman'a falan ihtiyacım yok."
Çocuk beni dinlemeden masaya yöneldi ve üst katı açıp ilk yardım malzemelerini çıkardı. Dükkânda iken zili çalan çocuk hızla gidip kapıyı kapattı ve diğerlerine döndü.
"Tamam, bunu hızlıca halledelim."
"Bakın benim gitmem lazım. Annem beni bekliyor. Şu an beni alıkoyuyorsunuz!"
"Hayır, sadece tanışmak istiyoruz."
Kıvırcık saçlı kızın konuşmasının ardından yatağa oturdum.
"Her dükkanda gördüğünüz insanlarla tanışıyor musunuz?"
"Aslında hayır. Biz, bizi tanımayan biriyle tanışmak istiyoruz."
"Ben istemiyorum."
"Baksanıza, Ben eğer bu kadar tanışmak istemiyorsa onu bırakmalıyız diyor."
Kaşlarımı çatıp Klaus'a baktım.
"Ben mi?"
Bu çocuğun hasta olduğu çok belliydi, çünkü boşluğa bakıp konuşuyordu.
"Evet. O ölü olduğu için sadece ben görebiliyorum."
"Sen ölü birini mi görüyorsun?"
Bana kafa salladı, aynı anda odadakilere baktım.
"Siz deli misiniz? Galiba burası deli okulu."
"Şşşş, buraya her şey diyebilirsin ama deli okulu diyemezsin. Burası çok özel bir okul. Sadece özel kişilerin olduğu- yani kısmen."
"Kısmen?"
"Sen boşver onu. Bileğini uzat."
Kaşlarımı çatıp bileğime dokundum.
"Neden?"
Çocuk elindeki seti gösterdi ve yanıma yaklaşıp yatağa oturdu.
"Pansuman için. Kanıyor ya."
"Sizi tanımıyorum bile. Neden bir yabancıya bu kadar iyi davranıyorsunuz? Ya bir hırsızsam? Suçlu olduğumu biliyorsunuz, ya sizi öldürüp kaçarsam."
"Öncelikle, bizi öldüremezsin. En azından birimizi öldürsen diğerini öldüremezsin."
Kaşlarımı kaldırıp ayaktaki çocuğa baktım.
"Hadi ya. Belki çok iyi bir plan yaptım, aslında sizin kim olduğunuzu biliyorum, şu ana kadar rol yaptım ve hepinizi, daha doğrusu neredeyse hepinizi bir araya toplamışken sizi öldüreceğim?"
Bir kaç saniye bana öylece baktılar, sonra Klaus güldü.
"Şaka yapıyorsun. Tamam, neyse, yeter bu kadar konuşma. Bileğini temizleyelip de mikrop kapma."
Çocuk kutudan pamuk ve tendirtriyot'u çıkardı. Gülmemek için dudağımı ısırdım. Pansuman yaparak bana iyilik ediyordu.
Az önce yarama tuz basmıştım, ama tendirtriyot yaramı daha fazla acıtacaktı.
"Adın ne bu arada?"
Kafamı kaldırıp az önce egolanan çocuğa baktım.
"Bunu sormak şimdi mi aklınıza geldi?"
"Soruyu geri alacağım."
"Zoe. Gerçi, Klaus bunu biliyordur, hatta büyük ihtimalle size de söylemiştir ama konu açmak için konuşuyorsanız, anlarım."
Sonra biraz durup çocuğun pamuğa tendirtriyot dökmesini izledim. Kafamı kaldırıp tekrar çocuğa baktım.
"Sizin adınız ne?"
Çocuk önce kaşlarını çatıp bileğime baktı, sonra gülümsedi ve bana yaklaşıp elini uzattı.
"Diego."
Boşta olan elimle elini tutup sıktım ve yapmacıktan gülümsedim. Olabildiğince gerçekçi gülmeye çalışmıştım.
"Güzel."
Elini çekip geri gitti ve sandalyeye oturdu.
"Ah, beni biliyorsundur zaten, Klaus."
Ona kafa salladım. Kıvırcık saçlı kız konuştu.
"Allison ben de. Memnun oldum."
"Ben de."
Odada gözlerimi gezdirip sarışın çocuğa baktım.
"Sen?"
"Luther."
Onu başımla onaylayıp çocuğa baktım.
"Sen kimsin?"
Derin bir nefes alıp kafasını kaldırmadan bana göz ucuyla baktı.
"Bununla dalga geçersen... Neyse, Five ben."
"Five mı? Sayı olan Five mı? Hani şu bildiğimiz Five olan?"
"İlk soruda anlaman gerekiyordu ama evet, öyle."
"Garipmiş."
Pamuk ile bileğimi temizlerken konuştu.
"Bunu nasıl yaptın?"
"Yanlışlıkla oldu."
"Nasıl yanlışlıkla oldu?"
Tamam, bana yardım edebilirlerdi ama hesap soramazlardı. Konuşmak için ağzımı açmıştım ki telefonumun zil sesiyle tekrar kapattım.
Bileğimi çekecektim ki tekrar tuttu.
"Bekle, bitmedi."
"Tamam, yeter bu kadar. Gerisini ben evde hallederim. Telefona bakmam gerek."
"Allison verir telefonu."
Eğer çantamı açarsa görmemesi gereken şeyler görecekti.
"Hayır! Yani, gerek yok ben alırım."
Bileğimi ondan kurtarıp çantama yöneldim. Fermuarı açıp derin nefes aldım ve telefonu alıp hızla geri kapattım. Yine Hope arıyordu ve artık bıkmıştım.
Arkamı dönüp odadakilere baktım.
"Ben bi konuşup geleyim."
Beni onaylarken dışarı çıkıp koridorda biraz ilerleyip telefonu açtım.
"Ne var yine Hope? Kaçıncı arayışın bu?"
"Sinirlenme hemen. Eve geldim, annem soruyordu seni."
"Kendi telefonu yok mu? O da arayabilirdi."
"Bana ara dedi. Bilmiyorum."
"Tamam. Gelirim ben birazdan."
"Emin misin? Saat daha beş."
"Kızın işi çıktı erken gitti. Gelirim şimdi. Gelirken bir şey alayım mı?"
"Yani, aslında cips alsan iyi olur."
"Yarım saat sonra ordayım."
"Bekliyorum."
Telefonu kapatıp derin nefes aldım. Tamam, kardeşimle birkaç saat güzel vakit geçirebilirdim bence.
Odaya dönecektim ki biraz ilerdeki odadan gelen keman sesiyle durdum. Biri daha mı vardı?
Diego'nun bahsettiği kısmen olmalıydı.
Odaya dönmeliydim evet, ama kemanı çok güzel çalıyordu ve altı yaşımdan beri kemana merakım vardı. Telefonu kapatıp cebime koydum ve odaya doğru adımladım. Kapının önüne gelince açık olduğunu fark edip biraz ittirdim ve ayaktaki kız kapattığı gözlerini açıp bana baktı.
''Sen de kimsin?"
-----
![](https://img.wattpad.com/cover/306912469-288-k849253.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
deja vu, five hargreeves. [𝗍𝖺𝗆𝖺𝗆𝗅𝖺𝗇𝖽ı]
Fiksi Penggemartamamlandı. - Her şey Griddy Donut'ta istemeden de olsa tanıştığım birkaç garip çocuk ile başlamıştı. - #Bağımlı |🥇| 24.07.2022 #Garip |🥈| 13.09.2022 #Benhargreeves |🥉| 11.09.2022 #Fivehargreeves |6️⃣| 27.03.2023 -