Bilmem hatırlar mısınız medyadaki şarkıyı ಥ‿ಥ
---------------"Hey."
Deniz sustu, dalgalar durgunlaştı, sanki bütün sesler kesildi. Tir tir titreyen iki beden önce kısa bir an için diğer her şey gibi durdu ve sonra tüm bu durgunluğun arasında şiddetle harekete geçti. Önce James'ın başı çevrildi, ardından Elizabeth James'ın kolları arasından sıyrılıp ayaklandı. Sanki herkes onu bekliyordu; kum taneleri, deniz, koskoca bir sahil ve belki de gökyüzü. En çok da Elizabeth ile James.
"Tanrım, buradasın!"
Elizabeth oğlana doğru atıldı. Kollarını oğlanın beline sardı her zamanki gibi, başını kalbine yasladı ve ruhlarını birleştirdikleri o sarılışlarıyla kendini tamamladı. Regulus da kızı sardı kollarıyla. Az sonra James da onlara katıldı.
Ama bir terslik vardı sevgili okurum. Elizabeth'in saçları ıslanıyordu. Hayır, hayır, yağmur yağmıyordu.
Elizabeth başını kaldırdı hafifçe. Yağmur falan yağmıyordu. Küçük yıldızı ağlıyordu. Üstelik mutluluktan değildi bu ağlayış. Yüzündeki ifade bir kayboluş ifadesiydi, yenilginin beyaz bayrağıydı.
O an Elizabeth oğlanın gözlerinde gördüğü ıslaklıkla ıslandı, yutkunmakta zorlandı. Hissediyordu, ne zamandır gelişini sezdiği karanlık gelmişti işte. Hissediyordu, öngördüğü gibi bir şeyler bitecekti. Tam bugün, burada; diye düşündü Elizabeth. Birilerinin hikayesi bitecek ve o hikaye bizimki.
"Nerelerdeydin?"
James hiçbir şeyin farkında bile değildi. Sarılmaları bitmişti ve şimdi neredeyse normal haline dönmüş bir şekilde Regulus'a nerede olduğunu soruyordu. Elizabeth'in aklında ise başka bir soru vardı. Nerelere gideceksin güzel yıldızım? Bizsiz nerelere kadar gidebileceksin?
"Uyandığımda o çocuğu gördüm, daha önce Elizabeth'lere akşam yemeğine giderken gördüğüm çocuğu, ve takip ettim. Alice'in tavşanı takip ettiği gibi." dedi Regulus. Burnunu çekip gülümsemeye çalışarak James'a baktı.
"Ve sanırım o derin çukura çakıldım."
James buna güldü, Elizabeth ise saatlerce ağlamak istedi. Olduğu yere çöküp denizi gözyaşlarıyla büyütmek istedi.
"Boş çıktı değil mi?" dedi James. Regulus gülümsemeye devam etti.
"Haklıymışım." diye mırıldandı. Ardından oğlanın gözlerine gözyaşları hücum etti. James o an anladı. Şaka falan yoktu, bu bahar yağmuru değildi. Bu sağanaktı ve birazdan sel olup üçünü de yutacaktı.
"O çocuk beni birilerine çıkardı ve o birileri de bana eve nasıl dönebileceğimi öğretip bugün dönmem gerektiğini söylediler. O yüzden buradayım; burada başladım, burada biteceğim."
Elizabeth daha fazla dayanamadı, dudakları arasından ufak bir hıçkırığı serbest bıraktı.
"Vedalaşamamaktan korkmuştum, iyi ki burada beni beklemişsiniz." dedi Regulus. Gözleri önce Elizabeth'e çevrildi. Hayır, hayır buna hazır değildi. Kızın mahvolmuş gözlerine vedalaşacak kadar uzun süre bakmaya hazır değildi. O yüzden önce hâlâ şoku atlatamamış olan James'la başlamaya karar verdi. Hızlıca sarıldı oğlana. Kollarını sıkıca James'a sardı ve ağlamamak için derin bir nefes çekti içine. Regulus'un ciğerlerine James'ın kokusu doldu. Bu ilk sarılmalarıydı. Grup sarılması dışında hiç sarılmamışlardı. Regulus bunu fark ettiğinde birkaç gözyaşını James'ın omzuna damlamaktan alıkoyamadı.
James şok içindeki birkaç saniyede sarılamadı. Hiçbir şey yapamadı. Regulus'un gözyaşları omzunu ıslatana kadar gerçek hayata dönemedi. Ardındansa olabildiğince sıkıca sardı kollarını Regulus'a. Gitmesini istemiyormuş gibi sarıldı, bırakıp gidemesin istedi, bırakıp gitmeye dayanamasın istedi. Sonsuza kadar kalsın istedi. Orada Regulus'u ezberlemek istedi. Onu hiç unutmamak istedi belki de. Elizabeth'ten sonra ikinci kez bir mucizeyle tanışmıştı ve şimdi onu kaybetmek istemedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölü Bir Oğlan Çocuğu (𝓡. 𝓐. 𝓑. 𝓗𝓪𝔂𝓻𝓪𝓷 𝓚𝓾𝓻𝓰𝓾𝓼𝓾)
FanfictionRegulus Arcturus Black AU "Geriye sadece ruhu kalırken Regulus Arcturus Black sadece bir çocuktu. On sekiz yaşında, yalnız ve üşümüş bir çocuk. Tamamen karanlığa batmış ve yardım eli uzatılmayan bir çocuk." Hepimiz Regulus Arcturus Black'in hüzünlü...