"hyung! uyan!"
seokjin gözlerini zorlukla açıp onu dürten arkadaşına döndü.
"ne oldu?"
"yoongi aradı iki kere. uyanmadın korktum."
"ne?"
telaşla doğrulup elinden telefonu alarak aramayı cevapladı.
"yoongi?"
ses gelmedi karşıdan. sadece araba sesleri vardı. çatlayacaktı.
"yoongi! cevap ver!"
ayağa fırladı telaşla. arkadaşı da ona bakıyordu. telefonun öbür tarafından gelen kısık sese dikkat kesildi.
"ben... yü-yürüyemiyorum."
"ne?! neden?!"
"b-beni alabilir misin?"
"geliyorum hemen tamam mı? neredesin?"
"evin önündeki yolda."
"yolda mı? kenardasın değil mi yoongi?"
"e-evet."
"tamam, geliyorum. sakin ol, tamam?"
aceleyle telefonu kapatıp cebine atarak kapıya koştu. ceketini üzerine geçirip ayakkabılarını giydi hızla. jeongguk da arkasından geliyordu. aşağıya indiklerinde arabaya binip yoongi'nin evinin önüne sürdü arabayı. birkaç dakika sonra ettiği parka bile dikkat etmeyip arabadan indiği gibi uzaktan gördüğü çocuğun yanına gitti koşarak. kaldırımda yürüyen aceleci insanlara korku içinde bakan solgun bakışların görüş açısına soktu bedenini. duvara bitişik şekilde yerde oturuyordu, hiç küçülmediği kadar küçülmüştü, dizleri göğsüne yapışıktı ve elleri dizlerinin üzerindeydi. üstü başı kan içindeydi. yanına çöktü küçüğünün, elini omzuna koydu. irkilen çocuk başını dünyanın en ağır yüküymüş gibi yavaşça kaldırdı. yüzünde yaralar, dudaklarında ve burnunda kan lekeleri vardı.
seokjin üzerindeki ceketi çıkarıp canını acıtmamaya dikkat ederek yoongi'ye giydirdi. sağ yanağından destekleyerek yüzüne bakmasını sağladı. çocuk ağlamıyordu, yüzünde bir ifade yoktu. titriyordu sadece.
dirseklerinden tutarak ayağa kaldırdı. dengede duramıyordu. seokjin onu kucağına aldı nazikçe. büyüğünün omzundaki elini tüm gücüyle sıktı çocuk. arabaya ilerledi büyük olan.
jeongguk hiçbir şey söylemeden onu takip ediyordu. yoongi'yi ilk defa görmüştü. seokjin anlatırdı ama abarttığını düşünürdü. dediği gibiydi, hatta daha fazlası. ölü gibi gözüküyordu. vücudundaki yaraların haddi hesabı yoktu. kollarındaki o kesikler... seokjinin bileğindekinin daha derinleriyle doluydu kolları. bedeni çok güçsüz ve küçüktü. içi acımıştı.
arabaya bindi arkalarından. o sürdü bu sefer.
eve vardıklarında telaşını gizlemeye çalıştığı çok belli oluyordu siyah saçlının. yoongi'yi arka koltuktan aldı, eve taşıdı. sabah yatırdığı yatağa bıraktı tekrar. nane saçlı ise doğruldu yatakta, yatmayı reddetti. sırtı acıyor olmalıydı, acırdı tabii. büyüğü bir yerinde kanaması olup olmadığını sordu ve kontrol etti nazikçe. arkadaşı ise yaralarını temizleyebilmeleri için birkaç malzeme getirmişti bile. seokjin onun üstündeki ceketi çıkarmak istedi ama izin vermedi beyaz tenli çocuk. jeongguk'a baktı göz ucuyla. çocuk ona baktığını fark ettiğinde sorunu anlayıp odadan çıktı hızlı hareketlerle. büyüğüne döndü yüzünü. özlediği yüzünü inceledi. sabah görmüştü, neyini özlüyordu? bıraktı tuttuğu hıçkırıklarını. büyük olan canını yakmamaya özen göstererek onun başını göğsüne yasladı, saçlarını okşadı.
"kim yaptı bunu? hm?"
çocuk başını kaldırdı. yaşlı mavilerini onun kirpiklerinde gezdirdi.
"ba-babam."
"neden daha önce söylemedin? sadece kızdığını sanıyordum."
iç çekti çocuk. gevşetti büyüğünün belindeki kollarını. siyah saçlı onu yavaşça kendinden uzaklaştırıp ceketi çıkardı. arkadaşının getirdikleriyle yoongi'nin üst bedenindeki yaraları temizleyip kapattı. morluklara krem sürdü ve yara bantları yapıştırdı. bir yandan ağlaması şiddetlenen çocuğu sakinleştirmeye çalışırken bedeninin her yerine bulaşmış kurumuş kan lekelerini sildi. dolaptan aldığı tişörtü giydirdi üşümemesi için.
"bacaklarında bir şey var mı? eşofmanın kan içinde."
başını salladı çocuk çekinerek. seokjin'in parmakları gri eşofmanın lastiğine gitti. çocuğun olduğu yerde küçüldüğünü görünce ellerini çekip omzuna koydu.
"korkacak bir şey yok, yaralarına pansuman yapmam için çıkarmam gerek. güven bana, tamam?"
tepki vermedi. o da daha fazla beklemeyip çocuğun altındakini sıyırdı bacaklarından. yanakları kızarmıştı. üstündeki tişörtün eteklerini çekiştiriyordu. gördüğü manzarayla yüzünü buruşturdu. yoongi'nin kendi yaptığı yaralar da vardı uyluklarında ve bacaklarında. derin bir nefes verdi. az önce yaptıklarının aynısını yapıp yaraları kapattı, çürüklere bakarken konuştu.
"neyle vurdu bu adam sana? bu kemer falan değil."
"k-kırbaç."
"kı-ne?"
pantolonunu giymesine yardım ettikten sonra yüzündeki dehşet dolu ifadeyle yanına oturdu.
"kırbaç mı dedin?"
çok geçmeden çocuğun yanakları suda boğuldu tekrar. başını salladı. tüm odağını ona verdi büyüğü. en başından beri tuttuğu soruyu sordu sonunda.
"o adam sana bunlardan daha başka bir şey yaptı mı?"
gözleri karardı nane saçlının.
ᰔᩚ
ŞİMDİ OKUDUĞUN
bahar gözlerindeki yağmurlar, yoonjin.
Fanfiction[beni kendinden kurtar by perdenin ardındakiler] yoongi'nin tüm bunlardan kurtulmak için haplara ve jiletlere ihtiyacı vardı. !trigger warning √