"yoongi?"
hastanenin bahçesinden çıktıklarında adını seslendi. beyaz tenli çocuk yürümeyi bırakıp arkasına döndü. gözlerinin önüne gelen nane yeşili perçemleri rüzgarla uçuşuyor, birbirini kovalıyordu. halsiz düşmüş zayıf bedeni üzerindeki bol ceket ile saklanmıştı. dolu ve parlak gözlerini gördü. gözyaşları birbiri üstüne gözlerine doluşmuş, atlamayı bekliyorlardı, intihar etmeyi.
"iyi misin?"
biri cesaretini toplamış, kendini bırakmıştı sonunda. diğer damlalar da atlamak istiyor, küçüğün gözlerine iğne misali batıyorlardı.
titreyen kırmızı dudakları ısırılmaktan ve ağlamaktan şişmişti. ıslak kirpikleri kapanmak istemiyordu sanki. kapansalar daha çok ıslanacaklarını biliyor gibilerdi.
yanına yaklaştı küçüğünün. sağ elini uzattı, yüzünün hizasına getirdi, durdu. çocuğa baktı, soruyordu bakışları. çocuk tepki vermedi, tek yaptığı şey ilerideki ağacın kökünü izlemekti.
daha sonra yüzüne baktı karşısındakinin. gözleriyle yüzünü yaktı, geçti. kahvelerine değdi bir anlığına, birkaç saniye olmadan kaçtı bakışları. kaldırım taşlarında gezindi.
dokundu ona. yanağını okşadı. gözlerini kapadı yoongi. nazikti diğeri, dikkatliydi. dokunsa kırılır gibiydi küçüğü. ölü damlanın yaktığı yere değdi parmakları. sevdi orayı.
gözlerini kapatan naneleri çekti. saç diplerinden çenesine kadar bir çizgi çizdi parmak uçlarıyla. birleşen kirpikleri arasından süzülen gözyaşlarını sildi. iki elini de kaldırıp yanaklarına yasladı. alnını öptü eğilip. gözlerine, kirpiklerine bastırdı dolgun dudaklarını.
yavaşça beline sarılan kollarla duraksadı. yoongi miydi sarılan? başını eğip ona baktı, göğsüne yaslamıştı başını. gözleri kapalıydı hala. o da sardı kollarını küçüğüne. saçlarını okşadı. kendini tutmadı, öptü saçlarından.
eğilip sadece onun duyabileceği bir tonla konuştu.
"anlat bana. sorun ne? ne oldu? neye üzüldün? canını ne sıktı? nasıl hissediyorsun? hepsini anlat bana. her zaman dinleyeceğim ve yanında olacağım."
tekrar bir öpücük kondurdu saçlarına.
hıçkırıklarını tutmadı küçük olan. ağlayabildiğince ağladı. ilk defa böyle rahat ağlıyordu. geceleri yastığa başını gömüp nefessiz geçirdiği acı verici saatlerden farklıydı. kendini sıkmıyordu, tutmuyordu. ilk defa etraftaki insanları düşünmüyordu. ilk defa o an düşündüğü tek şey o an olmuştu. o an güvende hissediyordu; sığındığı çocuğun kolları onu her türlü kötü şeyden korur gibiydi.
ona sarılmıştı. gülümsedi hafifçe. en son ne zaman birine sarıldığını hatırladı. on iki yaşındaydı, yaşananları düşündü. annesinin ölüsüydü sarıldığı. babasının öldürdüğü annesinin kanlar içindeki cesedi. korktuğunu hissetti. ona sarılmak farklı hissettirmişti, bir ölüden farklıydı seokjin. nefes alıyordu ve sıcaktı. neredeyse bir ölü kadar soğuk olan yoongi'yi ısıtıyordu.
ağlaması henüz yeni hafiflemişken tekrar hıçkırmaya başlayan çocuğu saran kollarını sıkılaştırdı. iyice kendine çekti. titremeye başlamıştı. sakinleştirici sözler fısıldadı kulağına. geçtiğini, geçeceğini söyledi.
işe yaradı söyledikleri. çocuk dakikalar içinde sakinleşmiş, ağlaması durulmuştu. derin nefesler alıyordu. başını kaldırdı konuşmak için.
dudaklarını araladı. ne söyleyeceğini dikkatle bekleyen şefkat dolu gözlere baktı. donup kaldı o kahvelerde. bedenindeki tüm kan beynine sıçradığında kaçtı gözleri, yolu izledi. birkaç saniye sonra tekrar derin bir nefes alıp kendini hazırladı, bu sefer konuştu fısıltıyla.
"bana ne yaptığını bilmiyorum, ama lütfen yapmaya devam et."
ᰔᩚ
ŞİMDİ OKUDUĞUN
bahar gözlerindeki yağmurlar, yoonjin.
Fanfic[beni kendinden kurtar by perdenin ardındakiler] yoongi'nin tüm bunlardan kurtulmak için haplara ve jiletlere ihtiyacı vardı. !trigger warning √