"KAPIYI AÇ!"
kapı açıldığında içeriye daldı. içeri girdiğinde duvardaki kırık aynayı ve yerdeki parçaları fark etti. başını çevirdi ve lavaboya yaslanmış bedeni gördü. yanına gitti telaşla. yakınına geldiğinde lavabonun içindeki kana bulanmış kırık ayna parçasını ve seokjinin yine kan içindeki bileğine baktı. nefesinin kesildiğini hissetti. istem dışı bir şekilde ağlıyordu. hızla birkaç adım ilerideki klozetin yanındaki duvarda asılı olan tuvalet kağıdını aldı.
onun yanına geri döndüğünde vakit kaybetmeden peçeteyi bileğine bastırdı. büyüğünün ona göre çokça iri olan bedenini bileğindeki peçeteyi bastırmayı bırakmadan iterek klozetin üstüne oturttu.
kırmızıya bulanan peçeteyi çekip lavabonun içine attı, başka bir peçete daha alıp onu bastırdı.
"beni duyuyor musun?"
başını salladı seokjin. yüzüne baktı. gözleri kapalıydı, titriyordu. kendini çok sıkıyordu.
"sıkma kendini. yara daha çok açılacak."
seokjin yapabildiği kadar rahat bıraktı bedenini. başını arkasına yasladı.
"bir bez lazım, nereden alabilirim?"
çocuk dudaklarını araladı ama cevap veremedi. başını sağ omzuna doğru bıraktı. yoongi yandaki ve lavabonun altındaki dolapları açtı, baktı. beze benzer hiçbir şey bulamadı. en sonunda vakit kaybetmemek için büyüğünün elini kucağına bırakıp üzerindeki tişörtü çıkardı, yırtarak siyah saçlının bileğine bağladı.
"duyuyor musun beni?"
zorlukla başını salladı. küçük olan onun terden alnına gapışmış saçlarını çekti.
"iyi olacaksın. korkma, tamam mı? geçecek, yok bir şey."
gözlerini açıp başını eğdi. yoongi hemen boştaki eliyle onun gözlerini kapatıp başını tekrar yaslamasını sağladı.
"bakma."
bağladığı tişörtü açtı, yaraya baktı. seokjin sürekli inliyor, ağlıyordu. kanamanın durmak üzere olduğunu fark ettiğinde tişörtün temiz tarafını çevirip tekrar bağladı. çocuğu zorlukla kaldırıp başta yoongi'nin yattığı yatağa yatırdı. su getirdi ona, içirdi. o yatarken banyoya gidip küçük bir ayna parçası alıp yatağa döndü. yatağa oturduğunda kırığı koluna bastırıp kanamasını sağladı, büyüğünün başını kaldırıp kolunu ona uzattı.
"yoongi..."
fısıltısına ve üzüntü dolu bakışlarına gülümseyip gözleriyle kolunu işaret etti.
"iyi gelecek, inan bana."
seokjin istemeye istemeye çocuğun kolundaki kanı emdi, suratına iğrenerek baktı.
"tadı iğrenç. hissiyatı da."
"dalga geçiyor olmalısın. tattığım en güzel şey."
seokjin güldü. çocuk cevap almayınca konuştu.
"daha iyi misin?"
karşısındakinden onay aldığında rahatlamış bir nefes verdi.
"üstün neden çıplak?"
"tişörtüm kolunda."
"dolaptan bir tişört al. üşüyeceksin."
dönüp dolaba baktı yoongi. ayağa kalkıp oraya ilerledi.
seokjin gördükleriyle donup kaldı. yoongi tamamen bir iskelet gibi görünüyordu, kaburgaları tek tek sayılıyordu. sırtında ve göğsünde kesikler, çürük ve morluklar vardı. belinin sol kısmının biraz üzerinde 15 santimetre çapında bir çürük vardı ve berbat gözüküyordu. telaşla ayağa kalkıp onun yanına geldi. yoongi arkasına döndü, onu dibinde görünce şaşırdı, yanakları kızardı. kollarını çapraz şekilde göğsüne siper etti.
"tanrım, çok utanıyorum şu an."
küçüğünün sol kolunu tutup kaldırdı, biraz yana dönmesini sağladı.
"bu ne yoongi?"
çocuk büyüğünün işaret ettiği bölgeye baktı. neden bahsettiğini anladığında başını eğdi.
"b-ben..."
derin bir nefes verdi.
"bunu sonra konuşsak?"
"bunu unutmayacağım."
yatağa dönüp oturdu. çocuk dolaptan bir tişört çıkarırken konuştu.
"neden yaptın?"
"ben... bilmiyorum. denemek istedim. gerçekten sakinleştiriyor mu diye."
iç geçirdi çocuk. elindeki büyük tişörtü üstüne geçirdikten sonra onun yanına oturdu.
"tekrar yapacak mısın?"
aldığı olumsuz tepki gülümsetti onu.
"asla."
"güzel."
kısa bir sessizlik oldu.
"bu kadar acıttığını bilmiyordum."
"daha çok acıtıyor, emin ol."
"ne hissettin?"
"ne zaman?"
"beni öyle gördüğünde."
"ah... dünya başıma yıkılıyor sandım."
"işte onu ben kendine her zarar verdiğinde her hap aldığında ve her kendini aç bıraktığın gün hissediyorum."
başını önüne eğdi. gözlerini kapadı. birkaç dakikayı konuşmadan geçirdiklerinde yoongi aniden ayağa fırladı. bir yandan cebinden telefonunu çıkarmaya çalışıyordu.
"ne oldu?"
"hava kararmış!"
sonunda cebinden çıkardığı telefonunun ekranını açtığında elleri daha çok titremeye başlamıştı.
"tanrım!"
"ne oldu?"
"babam beni mahvedecek!"
"o kadar geç değil. 18 yaşındasın."
"ÇOK GEÇ!"
çocuk hızla eşyalarını ceplerine doluşturup kapıdan çıktı. koşmaya başladı. arkasından ona yetişmeye çalışan seokjin ne olduğunu kavramaya çalışıyordu.
"yoongi! bekle bir saniye!"
"eve dön seokjin!"
5 dakika geçmeden yoongi'nin evinin önündeydiler ve çocuk seokjin'e gitmesi için yalvarıyordu.
"tamam sakin ol, gidiyorum."
o köşeyi dönene kadar bekledi ve daha sonra kapıyı çaldı. korkudan bir yerleri tutuşuyordu ama olacak olan her türlü olacaktı zaten. daha fazla beklerse her şey daha kötü olacaktı sadece.
kapı açıldı birkaç saniye sonra. çok güçlü iki kol çocuğu sertçe içeri çekip yere savurdu.
kapı sertçe kapandı.
ᰔᩚ
kaostan besleniyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
bahar gözlerindeki yağmurlar, yoonjin.
Fiksi Penggemar[beni kendinden kurtar by perdenin ardındakiler] yoongi'nin tüm bunlardan kurtulmak için haplara ve jiletlere ihtiyacı vardı. !trigger warning √