altı

175 23 14
                                    

gözlerini açtığında sınıftaydı. yüzünde maske olmadığını ve hala derste olabileceklerini fark etti. başını kaldırdı hafifçe, etrafına baktı. neyse ki sınıf boştu. bir ön sırada yan bir şekilde oturmuş kumral tenli çocuğu gördü. telefondan bir şeylere bakıyor, bir yandan elindeki tostu ısırıyordu. birkaç dakika sonra telefonun ekranını kapatıp cebine koydu. elindeki minik ekmek parçasını ağzına atıp ellerinde kalan kırıntıları çırptı, yanına döndü.

"ah, uyandın mı?"

kendi oturduğu sıranın üzerindeki büyük mor saklama kabını alıp yoongi'nin önüne koydu. kapağı açtıktan sonra çantasından çıkardığı içinde kaşık ve çubuk olan paketi kabın yanına bıraktı.

"ne seveceğini bilmediğim için birkaç şey hazırladım."

önündeki yemeklere baktı. üç bölmeli olan kabın büyük bölmesinde biraz tteokbokki ve kimçi, diğer bölmelerde ise pirinç lapası ve kimbap vardı. leziz görünüyorlardı.

yoongi bunları yemeyecekti. yiyemezdi. bunun için bir sebep sunması gerekliydi ama karşısındaki çocuk her yalanı yutmuyordu. gerilmişti.

"b-ben bunları yiyemem."

çocuğun ifadesini endişe kaplamıştı.

"neden? hasta mısın?"

avuç içleri terlemeye başlarken başını sallayıp onayladı. o an başka bahane üretebilecek gibi değildi.

"neyin var?"

yemek yemesine engel olabilecek neyi olabilirdi? en sık söylediği yalanını söyledi.

"midem bulanıyor."

"açlıktan olmasın? bir şeyler yemen gerek."

bedenindeki tüm kan beynine sıçramış gibi hissetti. titremesi şiddetlenmeye başlamıştı. o kelime onu çok kötü etkiliyordu. zorlukla konuştu.

"y-yok, sağ ol."

büyük olan iç geçirdi.

"bana neden yalan söylüyorsun?"

"ne?"

kabın kapağını kapatıp sıraya geri koydu. ayağa kalkıp çocuğun yanına oturdu. elini küçüğünün kucağındaki titreyen ellerinin üstüne koydu.

"sakin ol öncelikle, yok bir şey."

derin bir nefes alıp gözlerini kapattı.

"neden yemek istemediğini biliyorum. direkt 'istemiyorum' diyebilirsin. bana yalan söylersen ne zaman doğruyu söylediğini nereden bileceğim, birbirimizin sözüne nasıl güveneceğiz?"

kollarını ona dolayıp başını göğsüne yaslamasını sağladı. sırtını sıvazladı, saçlarını okşadı.

"yemek yemen gerekiyor, biliyorsun değil mi?"

cevap vermedi. konuşmak değil sakinleşmek istiyordu.

"bu şekilde yaşayamazsın."

gözlerini açmadan işaret parmağını kaldırıp büyüğünün dudaklarına götürdü, değdirmeden orada tuttu. yaptığına karşılık diğeri sustu, onun uyuduğunu fark edene kadar saçlarını okşadı.

sınıf dolmaya başladıkça seokjin kollarındaki çocuğu saklıyordu. sınıf gerçekten kalabalıklaşmaya başladığında onu uyandırmak zorunda kaldı. çocuk telaşla saniyeler içinde kapüşonunu kapatıp maskesini taktı.

"sakin ol. yüzünü sakladım ben, görmedi kimse."

çocuk başını öne eğip ellerini kucağında birleştirdi.

"zil çalacak, sınıfa gidiyorum. sakin kal, tamam mı?"

onayladı onu. büyük olan sınıfa bıraktığı kabı alıp sınıftan çıktı.

-

sakin kalmaya çalışıyordu. gitgide daha zor nefes alırken başını sıranın kenarına koyarak kucağındaki derilerini yolduğu ellerine, parmaklarına baktı. baş parmağı ve avucunun içi kanıyordu. başı sıraya dayalı olduğu için kimse göremezdi, bu yüzden maskesini açıp elindeki kanı yaladı. daha sonra elini bırakıp  sırasının altındaki daha önceden hazırladığı beş hapı avucuna alıp ağzına attı. başını çok az kaldırıp sıranın üzerindeki su şişesini aldı, içmeye başladı. her yudumunda sol yanağına sakladığı haplardan dili yardımıyla bir tane alıyor, yutuyordu.

çok geçmeden başı dönmeye başlarken sınftaki hareketliliğin azaldığını hissetti. kulakları uğulduyordu. gözlerini kapadı. titremeye başlamıştı. yumruklarını sıkmaya çalışıyordu ama gücü yetmiyordu. düşünememeye başladığında korkmayı da bırakmıştı. ne zaman hap alsa pişman oluyor, korkuyordu ama çoktan yuttuğu için yapacak bir şey kalmıyordu.

kendinden geçerken derin bir nefes aldı. kontrol etmeye çalıştığı titreyen bedeni  onu dinlemiyor, daha çok titriyordu.

birisinin onu kolundan tutup kaldırdığını hissettiğinde sarsıldı. başını kaldırdı, onu kaldıranın hocaları olduğunu fark etti. adam onu sarsıyor, bir şeyler söylüyordu ama o hiçbir şey anlayamıyordu. daha fazla kalamadı ayakta. zaten kendinde de kalamamıştı birkaç saniye sonra. gözleri kapandı, küçük bedeni yerle buluştu.

ᰔᩚ

bahar gözlerindeki yağmurlar, yoonjin. Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin