♧ Bölüm 1: Trajikomik Şans

1.2K 57 58
                                    

Not:Hikaye benim kendi kurgumun ve gerçek detayların karışımından yazılmıştır.Eğlence amaçlı olduğunu unutmayın.Yorumlarınız ve oylarınızla destek olursanız çok mutlu olurum .İyi okumalar 💜

Başladığınız tarihi buraya yazabilirsiniz bebeklerim👉👈
               

                   ¤¤¤¤¤¤¤¤¤¤¤¤

Mutluluk.

Evet mutluluk; herkesin sahip olmak istediği, karşı konulamaz olan o tatlı his. Şu bir kaç yıldır kalbimde asla eksikliğini hissetmediğim duygulardan biriydi sadece. Peki hiç kendinize sizin için mutluluğun ne olduğunu sormuş muydunuz?

Benim cevabım basitti.

Mile, yani bana yıllardır kendimi huzurlu hissettiren tek kişi. Mutluluğu ararken beni sonsuz huzura kavuşturan eşim. İsmini anmak bile gülümsememe neden olurken, kalbimdeki sıcaklıkla elimde tuttuğum kahve fincanını daha sıkı kavradım. Hangisi daha ağır basıyordu bilmiyorum, içimdeki sevgi mi yoksa sadece iki gün olmasına rağmen ona karşı hissettiğim özlemim mi?

Sabahın sekiziydi ve ben evimizin bahçesinden üstümdeki kalın hırkayla sonbaharın geldiğini gösteren gökyüzünü izliyordum. Normalde asla yalnız izlemediğim bu manzarayı şimdi tek başıma izliyor olmak garip gelmişti. Belki de fazla alışmıştım hep yanımda olmasına. Bundan birkaç yıl önce bana otuz iki yaşımda evli, mutlu ve çoçuklu olduğumu söyleselerdi kıçımla gülerek karşılık verirdim herhalde. Ben bile tahmin edemezdim çünkü gerçek yâr'ımı bulacağımı.
Düşüncelerim içinde kaybolurken kahvemin bittiğini fark etmiştim. Aynı anda bebek telsizinden gelen sesle irkildim. Ah, benim minik meleğim yine yaramazlık peşindeydi.

Bahçede dikilmeyi bırakıp telsizi alarak içeri geçmeye karar verdim. Malum bizim inatçı kızımız bir işler çevirdiğinde 'masumluğunu' kanıtlamak için timsah gözyaşları akıtıyordu. İstediği tepkiyi vermeyincede trip yemekten kaçamıyordum. Bazen onun bu huyunu Mile'a çok benzetiyorum. Kendisi kabul etmesede istediği olmayınca aynı bebek gibi mızmızlanıyordu hep. Tanrım bir an önce akşam olmalıydı, aklıma gelmesi hiç yardımcı olmuyordu.

Oturma odasındaki masanın üzerine telsizi bırakarak merdivenleri çıktım. Holdeki ilk ve tüm odalardan üzerindeki nilüfer motifleriyle seçilen mor renkli kapıyı açtım. İçeri girdiğimde gördüğüm manzarayla olduğum yerde donmuştum. Rose yatağından inmiş, giysi dolabının önünde oturarak pijamasını çıkarmaya çalışıyordu. Açıkta kalan göbek deliğine parmağını sokmasıda cabasıydı. Gözlerime inanmayarak şaşkınlık ve mutluluk karışımı bir sesle "İnanmıyorum.. benim minik meleğim kendi başına giyinmeye mi başlamış?!" diyerek kızıma doğru hızlı adımlar atıp, onu kucağıma aldığım gibi yanaklarını sulu öpücüklerle doldurmuştum. Demek son bir haftadır yaptığımız alıştırmalar işe yaramıştı. Öpücüklerime kalbimi eriten minik kıkırdamalarıyla cevap veriyordu. Daha yeni iki yaşına basmıştı ama şimdiden bizi şaşırtarak çok zeki bir bebek olduğunu gösteriyordu. Nasıl mı ? Tabikide ilk bana baba demeyi seçerek.

Aklıma Mile'ın o anki solmuş suratı gelince kıkırdamadan edememiştim. Oysaki iddasına bile girmiştik. Hoş, ben istediğimi zaten almıştım.

Kucağımdaki miniğime mutlulukla sarılırken onun "Pa neyde?" dediğini duymuştum. Sanırım bu evdeki herkes Mile'ı bekliyordu. Sorusuna cevap vermemi istermiş gibi dudaklarını büzmeye başlamıştı. Onu yememek için kendimi tutarken "Pa akşama evde olacak birtanem. Hem sen bana günaydın öpücüğü vermeden ne diye onu soruyorsun hm?" diyerek bende onun gibi dudaklarımı büzmüştüm. Bu hareketime karşılık gözlerini kırpıştırmış, küçük parmağıyla büzdüğüm dudağıma dokunmuştu. Tatlı sesiyle "Günayyın" diyerek yanağımı öptü. Baba kız gün geçtikçe kalbime daha çok eziyet ediyorlardı.

▪︎How l meet your father▪︎Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin