Abdullah: O zaman bir ara buluşuruz.
Kazımsu: Tabi ki.
Konuşmamız bittikten sonra eve doğru yol aldım. Eve giderken aklıma kerhanede çalışmadığım geldi. Ona yalan söylemiştim.
Kerhane hemen yanımdaydı. Babam beni öldürecekti ama yakuşuklu bad boyum için yapmalıydım. Hemen kerhanede bir şıllık olabilmek için başvurdum...
Hayalim gerçekleşmişti, artık kerhanede bir şıllıktım...
Kerhanede çalışmak sandığım kadar kolay ve güzel değildi. Bir sürü insanla yüz göz oluyor, onları bütün bir gün boyunca memnum etmek zorunda kalıyordum. Günler bu şekilde geçip giderken üvey annem bir şeyleri anlamaya başladı. Abdullah'ım için bir şekilde devam etmem ve bu yaptıklarımı gizlemem gerekiyordu. Evde annemden kaçıyor, odalara saklanıyor ve ona görünmemeye çalışıyordum.
Yine bir gün kerhaneye doğru yol alıyordum. Bu işten bıkıp usanmıştım. Nefret etmem an meselesiydi. Umudumu da kaybetmiştim artık. Ne Abdullah geliyor ne de onun gibi başka biri. Abdullah tekti. Eşi veya benzeri olamazdı.
Kerhaneye girdiğimde ise şok oldum.
Abdullah bir koltuğa oturmuş sigara içiyordu. Kalbimin atışlarını kontrol altına alamıyordum. Göğüs kafesimi tekmeliyordu adeta. Abdullah beni anında fark etti. Hızla yanına gidip oturdum.
Kazımsu: Burada ne yapıyorsun?
Abdullah: Senin için geldim.
Kazımsu: Neden bu kadar geç geldin? Seni çok bekledim. (O an yüzündeki minik tebessümü fark ettim.)
Abdullah: Ancak zaman bulabildim güzelim.
Bana güzelim dediğinde sırıtmamak elde değildi.
Kazımsu: Gerçekten güzelin miyim?
Abdullah: Bilmem öyle misin?
Afallamıştım fakat şöyle dedim:
Kazımsu: Dediğine göre öyleyim.
Cevap vermedi. Sigarasını içerken sessizce oturduk. Ardından bana:
Abdullah: Bugün evde yalnızım akşama doğru bize gelene.
Gözlerim parlamıştım anında "tabi ki" diye atıldım.
Abdullah: Tamam o zaman saat 23.30'da bizde ol.
Cevap veremeden gitmişti. Kafam karışmıştı. Babam köyün imamıydı, o saatte çıkmama asla izin vermezdi. Bir plan yapmalıydım. Akşama kadar ne yapacağımı düşünürken en sonunda evime vardım. Elim ayağım nedensizce titremeye başlamıştı. Zili çalınca kapıyı üvey anne Fusuye açtı.
Fusuye: Neredesun kizum saatlerdur babanla seni bekladuk.
Kazımsu: Mühim bir şey yok, dışarıdaydım.
Fusuye: Eminum oyledur.
Hızlıca odama koştum. O sırada babamla üvey annemin sesini dinlemeye başladım.
Fusuye: Orhun, canim kacacum. Kizun Kazimsu geldu, yine geciktu.
Orhun: Merak etme Fusuye bugün ona ceza vereceğim evden dışarı çıkamayacak.
Bunu duyduktan sonra duraksadım. Abdullah'ıma nasıl kavuşacaktım? Bu konuşmalar üzerine babam odama geldi. Kapımı tıklatıp içeri girdi.
Orhun: Kızım odana girebilir miyim?
Kazımsu: Zaten içeridesin.
Orhun: Neden bugün geç kaldın?
Kazımsu: Cuma namazına fazladan kaldım baba.
Normalde cuma namazına kadınlar gitmiyor ama imamın kızı olduğum için gidebiliyorum.
Orhun: Ben de yedim, Mehmet amcan namazdan erken çıktığını söyledi. Söyle bana kiminle sürtüşüyordun?
Kazımsu: Hep aynı camide mi namaz kılacağım? Biraz değişiklik olsun istedim.
Orhun: Yeterrr! Artık yalan duymak istemiyorum!
Saçımı tutup var gücüyle çekti, birazının koptuğunu hissettim. Sonra kafamı alıp cama vurdu, burnum kanamaya başladı. Hala saçlarımı tutuyordu, beni çevirip şu ana kadar hayatımda yediğim en büyük tokadı attı. Yere yığıldığımda beni kemeriyle dövmeye başladı. Ardından sert bir tokadıyla savruldum ve perdeye dolandım. Perdeye dolanmamla perde yerinden koptu ve o düşüşle cama çarptım. Cam çatlamıştı, babam bunu fark etmedi ve beni odaya kilitleyip gitti.
Camı da kilitlemişti ama çatladığı için kırıp kaçmam kolay olacaktı. Fakat Abdullah'ımın yanına böyle çıkamazdım, kendimi toparlamalıydım. Burnumdaki kanı silip saçlarımı düzelttim. Giyecek güzel bir şeyler bulunca da gitmeye hazır olacaktım. Dolabımdan mor kadifeden oldukça kısa bir elbise çıkardım. Hafiften bir makyaj yaptıktan sonra camı nasıl kıracağımı düşünmeye başladım. Komodinin üstünde oldukça kalın bir kitap gözüme çarptı. Kitabı alıp denemekten başka çarem kalmamıştı.
Kitabı alıp hızlıca camın çatlamış kısmına vurdum. Cam bir anda kırılıp aşağıya düştü. Oldukça gürültülü bir ses çıkmıştı, bu sebep camın düşmesiyle beraber ben de atladım. Arkamdan babamın ve üvey annemin bağırış sesleri geliyordu. Abdullah'ım için arkama bakmadan koşmaya başladım. Abdullah'ın evi görüş alanıma girdiğinde abanarak kapıyı çaldım. Kapı ayak sesleri eşliğinde açıldı.
Abdullah: Bu telaşın ne Kazımsu? Aynı zamanda geç kaldın.
Kazımsu: İşim çıktı.
Velet gibi görünmek istemediğim için babamın izin vermediğini söylemedim. Abdullah gözlerini devirip beni içeri, odasına çağırdı.
Evleri beklediğimden de büyüktü. Odasına geldiğimizde Abdullah bir anda ayakkabısını çıkardı ve sigarasını yaktı. Sigarasını ayak baş parmağı ile işaret parmağının arasına koydu ve ayağını bana doğru uzattı. Ne olduğunu anlamak için bakakaldım. Abdullah resmen ayağından sigara içmemi istiyordu!
Abdullah bana karşı güzel şeyler hissetsin diye teklifini kabul ettim. Tam ağzımı sigaraya yaklaştırdığımda odanın kapısı bir hiddetle açıldı. Giren kişi köyün en büyük aşiretinin biricik kızıydı ve bir anda hakaretler yağdırmaya başladı. Girdiği gibi şiddetle dışarı çıktı ve o anda Abdullah bana bağırmaya başladı.
Abdullah: Eğer senin yüzünden Zemzem'den ayrılırsam seni mahvederim.
Gözlerim doldu ve ağlamaya başladım. Abdullah'ın böyle demesi beni çok üzdü. Ona bu kadar değer verirken o beni sadece kullanıyordu. Abdullah için her şeye razıydım, beni istediği gibi azarlayabilirdi, yeter ki benim olsun...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kerhaneden Bir Şıllık
RomanceBüyük bir aşk uğruna kerhanede çalışmaya başlayan varoş bir köylü kızının, karşılaşacağı zorlukları anlatan kusursuz bir başyapıt... Bir aşiret ailesi, namus meselesi ve hepsinin ortasında kalmış bir köylü kızı... Bu hikaye size toplum tarafından yo...