KURŞUN

28 4 7
                                    

Sedef: Emir, dondurma yemek ister misin?

Emir: Evet.

***

Sedef: Al bakalım, ağzınla ye ablacığım.

***

Sedef: Emir biraz bekle ablacığım sen hayvanları izlemeye devam et ,tamam mı? Ablan sana çikolata getirecek."

Emir: Abla ben de geleyim olmaz mı?

Sedef: Olmaz ablacığım ,sen tüm bakkalı alır gelirsin bir dahaki sefere olur mu?

(Kapı kapanma sesi.)

***

Sedef: Bunlar ne kadar?

Bakkal: 20 tl.

(Silah sesleri)

Sedef: Ayy, yine ne oldu kim bilir? Bu sesler de ne? Bayağı yakından geliyor ses. Emir korkmuştur. Yanına gideyim en iyisi.

***

(Anahtar sokma sesi.)

Sedef: Emir, ablan sana bugünlük en pahalı çikolataları al...

(Poşetin düşme sesi.)

Sedef: E-Emir... EMİR!

***
Sedef: A-Alo, alo. Ambulans mı? Kardeşim vuruldu çabuk gelin ne olur.
Adresi veriyorum...

***

Sedef: Evet anne hastanedeyim ameliyatta şu an.

***
(Kapı açılma sesi.)

Sedef: Doktor Bey kardeşim iyi değil mi? Nolur iyi deyin.

Doktor: Maalesef ,hastayı kaybettik.

Sedef:N-Ne ne ?

Mehtap Hanım: Emir Emir! Yavrum!

Sedef: A-Anne ,baba öldü. Ö-Öldü!

***

"Rahat bırakın kardeşimi. Beni öldürün nolur ona dokunmayın. Nolur. HAYIR! Nolur."

(Sedef uyanır)

Sedef: Ah rüyaymış.

2. Hafta... Her sabah bu şekilde uyanıyorum artık, rutin oldu. Anneannemler hala burada. Anneme arada bir gel gitler oluyor. Hastaneye git, serum takıl, geri gel... Hala aynı hiç bir şey değişmedi. İçeriden gelen ağlama sesleri odamı dolduruyor. Ama ben neden ağlayamıyorum? Kardeşimin o bembeyaz kefenin içindeki yarım yüzünü gördüğümde de ameliyat bitince yaşadığım şokta da... Hissettiğim tek şey nefesimin kesilmesi. Her düşündüğümde, yüzünü her hayal ettiğimde nefesim geri gelmeyecek gibi oluyor. Aynı kardeşim gibi. Henüz kurşunu kimin sıktığı belli değil. Ama polislerin anlattığına göre o gün bir düğün varmış. Kurşunun oradan geldiği tahmin ediliyor. Bu iki hafta kısaca; polis, hastane ve kardeşimin mezarı. Anlarsınız ya evden çıkıyorsak sebepleri bunlar. Her gün eve anneme destek olmaya gelen onlarca kişi ve ağlama sesleri kulağımda yankılanıyor.
Feryatlar, iç çekmeler, fısıldaşmalar, dua sesleri... Kafamın içi bunlarla dolu. Emir'in sesini unutmaya başlayalı birkaç gün oluyor. Fotoğrafları, videoları olmasa unutacağıma eminim. Elimden gelen bir şey değil ama . Aklımda olan bir diğer şey ise suçluluk. Neden o zaman gittim? Tam o anda... Neden gitmek zorundaydım? Neden Emir silah seslerini duyduktan sonra duvarın dibine saklanmak yerine pencereye yaklaşmak zorundaydı? Neden gittim? Benim de mi suçum var yoksa? Herkes suçsuz olduğumu söylüyor ama gerçekten öyle mi? İçimde beni suçlayan bir ses var. Neden gittin? Neden onu yalnız bıraktın? Neden onu da yanında getirmedin? Fazla mı çikolata alacaktı, bu yüzden mi? Kafamdaki ses bunları söylüyor. Ama şu anki aklım olsa hiçbiri umrumda değil. Şu an o yanımda olsa ona istediği her şeyi düşünmeden alırdım. Belki sadece, bir ihtimal beni affeder diye. Yalnızca 5 yaşındaydı. Bunları yaşamak için o da ben de çok küçük değil miyiz? Bunları hak etmedi. Aklım bunlarla dolu. Bir de tartışmalar o kişileri hayal ediyorum, kardeşimin katillerini. Acaba karşıma çıkarlarsa ne derim? Ne demem gerekir? Sizin yüzünüzden kardeşim öldü, kendinizi savunmaya hakkınız yok. O silahı en başında elinize almanız hataydı mı demeliyim yoksa; neden yaptınız ? Neden o pencereye ateş ettiniz? İsteyerek ya da istemeyerek benim gözümde farkı yok. Gibi feryatlar mı?
Ne yapmalıyım?

(O sırada teyzesi onu çağırır.)

Selma: Uyandın mı canım?

Sedef: Evet teyze , annem nasıl?

Selma: Hala kendinde değil.

Hemen suratımı astım. Teyzem de fark etmiş olsa gerek konuşmaya devam etti.

Selma: Merak etme, o da yakında iyileşecek. Sen takma kafaya. Peki ya, sen nasılsın? Seninle hiç konuşamadık. Eğer senin için zor olmayacaksa tam olarak ne oldu? İfaden alınırken yanında değildim.

Sedef: Sadece, onu evde bırakıp bakkala gitmiştim. Yanımda fazla param yoktu. Eğer isterse ona bir süru şey alamazdım. Aslında benim yüzümde-

(Teyzesi sözünü keser.)

Selma: Sakın o cümleyi tamamlama! Canım, sana çok fazla kendimi germe demedim mi? Olmasi gerekiyordu ve oldu. Senin suçun değil. Merak etme. Kimse seni suçlamıyor. Sen de biliyorsun. O halde sen de kendini suçlamayı bırak artık. Hiç kimseye kendini suçlandıgından bahsetme, özellikle anne ve babana. Tamam mı?

Ses çıkarmadan başımı salladım. Galiba bana o anı hatırlattığını düşünüp üzüldü ki bir anda bana sıkıca sarıldı. Ben de ona sarıldım çünkü buna çok ihtiyacım vardı.

Selma: Hadi yemek yemeye gidelim.

Sedef: Tamam teyze. Sen git ben geliyorum.

Hemen banyoya koştum. Neyse ki banyomuz bütün odalara uzak bu yüzden akmamak için direnen göz yaşlarımı serbest bırkamaya karar verdim. Yaklaşık 5 dakika içimdeki çığlıklar ve hıçkırıklar ile ağladım. Açıkçası buna ihtiyacım varmış. Ağlamak benim için çok zordu fakat şu 5 dakika içinde içimde biriktirdiğim bütüb gözyaşlarımı serbest bıraktığım için rahatladım. Yüzümü yıkamak için elimi sabuna uzattığım anda adeta zamanda geriye gittim. Emir ile annem görmeden el yıkama bahanesiyle sabun bitene kadar baloncuklar yaptığımız geldi. Bu beni derinden sarsmıştı. Ağlamamak için kendimi teselli etmeye çalıştım. Lavabonun olduğu tarafa bakmamak için elimden geleni yaptım. O sırada gözüm klozete kaydı. Tuvalete gitmeyi yeni öğrendiği zaman ona yardım ettiğim anıları hatırladım. Gözümü çevirdiğimde eşyalarını gördüm. Bu sefer gözlerimin dolduğunu hissedebiliyordum. Lavaboda diş fırçası ve bebek şampuanları; lavabonun kenarında lavaboya uzanamadığı için kullandığı sandalyesi, olaydan bir gün önce denizde kullanmak için aldığımız minik can yeleği, bedenine kefenden çok daha yakışan renkli bornozu ve daha birçok şey. Ağlamamak için direnirken duşakabini gördüğumde yediğim darbe boğazımı kilitledi. Aklıma en sevdiğim şeylerden olan Emir'i duşakabinde yıkadığım anılar geldi. Artık gerçekten hıçkıra hıçkıra ağlıyordum. Yere çömeldim, dizlerimi göğsüme koydum. Ve ilk defa hıçkıra hıçkıra ağladım. İçerideki kalabalık da duymuş olacak ki anlık ayaklanmalarından dolayı sesler çoğaldı ve herkes banyonun önüne yığıldı. Sonra annemin sesini duydum. Gözlerimi bir anlığına araladım. Annemin yemek yemediği için zayıflamış bedeni, uykusuzluktan ve ağlamaktan mosmor olmuş gözleri ve ayakta durmakta zorlandığından titreyen bacaklarıbı gördüm. Bu boğazımdaki düğümün kuvvetini arttırdı. Tam o sırada annem bana sarılıp hıçkırarak ağlamaya başladı. Ben de ona sarıldım ve birliklte ağladık. Bunu gören teyzem kalabalığı dağıttı. Ve kapıyı kapatıp içerideki misafirlerle ilgilnemeye başladı. 10-15 dakika sonra sakinleşmemiz gerektiğini anlayıp ellerimizi ve yüzümüzü yıkadık. Annem bana kahvaltı masasına gitmeyi istemediğini söyledi. Emir'in mezarına bu şeklide gitmemesi gerektiğini söyleyip yemek yemesini sağlamaya çalıştım. Ayrıca onun yemek yemesinin beni de mutlu edeceğini söyleyip annelik duygularını olabildiğince aktifleştirdim. Ve şunu da ekledim;

Sedef: Emir gitmiş olsa da biz senin yanındayız . Birbirimize destek olmalıyız. Kendimizi salarak insanlara muhtaç hale gelmemeliyiz. Bugün son. Tamam mı? Bugün herkesi eve gitmesi için ikna etmelisin. Söz mü?

Ona bunları içtenlikle söylediğimi mimiklerimle olabildiğince anlatmaya çalıştım. İşe yaramış olacak ki;

Mehtap: Söz kızım.

Ona yardım edebilmenin sevinci ile kahvaltı sofrasına oturdum. Anneme yardım ettiğim için aynı zamanda gururluydum. Bu güzel duygular birkaç dakikalığına beni mutlu edip yaşadıklarımı unutturmuştu. Tam o sırada gözlerime inanamayacağım bir şey gördüm.






DÖNÜM NOKTASIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin