4.Bölüm:Kuş gibiyim

38 21 3
                                    

Hayat öyle acımasız ki karşına her tür insanı çıkarır ve pişmanlıkların en büyüklerini yaşatmaktan bir an olsun ki duraksamaz.
Gittiğim yolların hep yanlışlara çıkması bizi en çok pişman eden şeydir. Yaptığımız şeylerden pişmanlık duymak istemiyorsak atacağımız adımların her ihtimalini düşünmemiz gerekir. Ama bazen o düşünceler arka planda kalır. Ve yaşayacağım her şeyden sanki önceden pişman olacak bile olsan o pişmanlığı göz önüne alıp yaparsın. Ve o pişmanlık bir gün senin en büyük mücevherin olur...

İşte bazen ne yapacagınızı bilmediğiniz lanet bir gün gelir karşınıza. Emre ne kadar yanımda olsa bile onu daha tanıyalı yirmi dört saat yani bir gün bile olmamıştı. Ona ne kadar güvenebilirim bilmiyorum ama başka çarem yoktu. Emreyle birlikte arabaya bindik. Emre arkasına dönüp adam ve kadının nabzına baktı. O an yüzü daha endişeli bir şekilde,

"İkisininde nabzı atmıyor."dediği an hiçbir şey duymuyordum. Sadece ağlıyordum. Sonra kendimi biraz toparlayıp,

"Şimdi nereye gideceğiz?"dedim gözyaşları içinde.

"Biraz ilerlerip köy yada kasaba gibi bir yer varmı bakacaz. Ondan sonra bakacağım bir çare vardır."dedi endişeyle.

"Niye polise haber vermiyoruz?"

"Çünkü polise haber verirsek bütün suç üzerimize kalacak."dedi acı içinde yüzüme bakarak.

O an sadece sustum. Çünkü haklıydı. Ormanlığın içinde bir kanıtımızda yoktu. Baya bir ilerdedik. Belki dakikalarca belki saatlerce. Sonra bir küçük kasaba görüp oraya doğru arabayla ilerledik. Kasaba küçük bir kasabaydı. Evlerin neredeyse hepsi yıkık döküktü. Sadece birkaç evin tek ışıkları yanıyordu. Emre bana doğru dönerek,

"Bak şurada bir ev var çok eski ve ışıkları kapalı bir oraya bakalım içeride kimse varmı diye."

Kapıya doğru ilerledik. Emre evin kapısına tıklarken baktık ki evin kapısı yarı bir şekilde açık. İçeriye girdik. Emre telefonu eline alıp fenerini açıp içeriyi iyice kontrol ettik. Kimse yoktu. O sırada Emre,

"Şimdi sen burada bekle cesetleri eve getireceğim."

"Ne! ne ceseti onlar ölmedi de bana. LÜTFEN!"
Ses çıkarmadı, çıkarmadı.

Kapıya doğru ilerlerken bende peşinden gittim. Dikkat çekmiyelim diye elindeki telefonun fenerini kapattı. Sonra cesetleri tek tek içeriye koydu. Arabayı ise evin arka tarafına gözükmeyecek bir şekilde park etti. İçeriye girdik. Evin kapısını kapatıp ordaya girdik. Karşımızda tam üç tane ceset belki ölü bekli değillerdi bilmiyorduk. İkimiz ne yapacağımızı bilmediğimiz bir zavallı iki insan gibi duvara yaslandık ve sadece belki dakikalarca belki daha fazla cesetlere bakıyorduk. Ben ağlarken oda şok olmuş bir şekilde dona kalmıştı. O sırada dışarıdan gürültülü sesler geliyordu. Emre hemen ayağa kalkıp aralıklı bir şekilde cama baktı. Bende yanına gittim. Orada endişeli bir şekilde bir şeyler diyordu. Bir kadında çığlık çığlığa ağlıyordu. Emre arkasına doğru dönüp tam gidecekken kolumdan tutup,

"Nereye gideceksin?"

"Orada ne olduğuna bakacağım."

"Hayır gitme senden şüphelenirler. Orada ne olduğun bilmiyorum ama görmüyor musun eski yıkık dökük bir evdeyiz. Burdan çıktığını görürlerse eğer kötü birşey olmuşsa senden bilirler yapma!"dedim. Sonra birkaç dakika o karanlığın içinde bana baktı.

"Tamam o zaman arka taraftan gideceğim."dedi

"Bende geliceğim"dedim korkmuş bir sesle.

"Hayır eğer sen gelirsen bu sefer daha çok şüphelinirler. Halini görmüyor musun gözlerin ağlamaktan şişmiş ben tek başıma gideceğim ve sana söz veriyorum ki beş dakikada içerisinde burada olacağım."dedi mahvolmuş halinle.

İlk Durak Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin