Uçakğa hemen dindiğimde gözlerimi birkaç kadika sonra kapattım. Sonra derin rüyalar daldım. Biraz zaman geçtikten sonra elimde bir sıcaklık hissettim. Gözümü açmadım. Sonra anladım ki Emre elimi tutuyor. Bunu neden yapıyor anlam veremedim. Ama elimi tutması sanki beni annem babam gibi koruyacakmış gibi hissetti. Gözlerimi açmak istemiyordum. Çünkü açarsam Emre elini elimden çekeceti ve sanki bütün o büyü bozulacaktı. O sırada uçak iniş için anons yaptı. Birkaç dakika sonra gözlerimi açtım.
"Gedik mi?"diye sordum
"Evet geldik."diyip uçaktan indik. "Şimdi buradan bir taksiye bineceğiz ve eve varmış olacağız."deyip hemen bir taksi bulup bindik.
Emre yolu adama tarif ederken bende bu dünyadan bağı kopmuş bir insan gibi onları dinliyorum. Sonra baya ilerledik. Araba durdu. Sanırım gelmiştik. İndik ve hemen arabanın bagajından Emre bavulları aldı. Kosakocaman apartmanların önünde durmuştur. Emre önden bende arkasından yürüyorum. 49 nolu bir apartmana girdik. Asansöre bindik ve daire 14 olan kapıda bekledik.
" Bu arada sana söyledim mi bilmiyorum ama aynı dairede yaşayacağız."dedi Emre. Hiç cevap vermedim. Sonra kapının kilidini açtı ve eve girdik. İçimden büyük bir iç çekerek,
"Hoşgeldin yeni hayat."diye mırıldandım. İçeri girir girmez ev muhazzam gözüküyordu. Sanırım biz gelmeden önce ev döşenmişti. O sıra Emre kendisi ile benim odamı gösteriyordu. İlk başta kendi valizlerini odasına koydu. Sonra benim odama doğru ilerledik. Benim odam Emre'nin odasına göre iki kat daha büyüktü. Emre valizleri odama koyup,
"Hadi sen yeni odanda biraz dinlen."diyip odadan yavaşça çıktı.
Ben ise o sırada üstümü değitiriyordum. Siyah mini eteğimi çıkarıp, siyah bir eşortman üzerime beyaz bir askılı crop ile üzerine düğmeli bir hırka giyindim. Eşyalarımı hepsini odaya yerleştirdim. Saat 10.18 idi. Uykum yoktu. Elime telefonu alıp annemi aradım. Araba çok fazla uzun sürmedi. Telaşlanmamaları için onları teselli edip telefonu kapattım. Canım odada çok sıkıldığı için salona geçtim. Emre balkonda manzarayı seyrediyordu. Hemen mutfağa geçip kahve varmı diye baktım. Hemen gözüme ilk çarpan şey kahve oldu. Kahveyi yapıp iki fincanın içine koydum. Ve balkona Emre'nin yanına doğru ilerledim.
"Gelebilir miyim?"diye gülümsedim.
"Tabiki."dedi yumuşak bir ses ile. Elindeki fincanın bir tanesini ona doğru uzattım. Sonra bir sandalye alıp tam yanına oturdum. Sadece dakikalarca candan uzakta gözüken deniz manzarasını izledik. Emre'ye doğru dönerek,
"Ne düşünüyorsun?"
"Geleceğimi."dedi ve söze devam etti. "Gelecekte nerede olduğumu nasıl bir hayatım olduğunu düşünüyorum."
"Biliyormusun? Bende sabahtan beri onu düşünüyordum. Şimdi ne olacak buradayız ama burada ne kadar kalacağımızında garantisi yok. Dünyayla bağı kolaymış iki insan olduk."
"Ne garip yaşamayı seçtiğimiz yaşta ölmeyi tercih ettik. Öldükte. Ama biz değil hurumuz öldü."diye mırıldandı.
"İnanıyorum ki herşey çok güzel olacak."dedim.
"Abim az önce bana mesaj attı. Senin ailen şüphelenmesin diye yeni özel okula gideceğiz. Abim bütün kayıtları hepsini yapmış."
"Peki ya ne zaman gideceğiz."dedim
"Pazartesi günü başlıyoruz yeni okulumuza."dediği biraz şaşırdım. Yani bu kadar erken beklemiyordum iki gün sonra okul maceram başlıcaktı.
"Biliyor musun? Bu hayatta hiç şansım yok. Nereye bir adım atsam herşey mahvoluyor."dedim ve Emre birkaç saniye bekledikten sonra elini cebine koydu. Elinde, içinde sonsuzluk işareti olan kelebek desenli bir bileklik vardı ve bana doğru uzattı.
"Bu bileklik annemin. Bir gün biz Almanyadayken babam anneme hediye olarak almıştı. Annem niye kelebek desenli aldın bir anlamımı var diye sormuştu. Babam ise ' Evet bir anlamı var. Kelebekler bizim gibi ayları değil, anları yaşar. Bu bilekliği taktiğin zaman benimle her anı yaşıyacaksın. Ve bize hep şans getirecek.'demişti. Sonra annem bir süre bilekliği eline takmıştı. Annem bir gün bilekliği kaybetti ve onu ararken bir telefon geldi. Babam kaza yapmış, durumu ağır diye. Biz işte bir süre hastane koridorlarında babamın uyanması için dua ediyorduk. Sonra ben eve gittim birkaç eşya almak için annemin bilekliğini annemlerin odasının halısının üzerinde gördüm. Ve cebime koydum anneme götürmek için. Hastaneye geldim. Annem mutluluktan ağlıyordu. Ne oldu dediğimde ise babamın uyandığını gözünü açtığını söyledi. İşte o zamandan beri bu bileklik bize şans getiriyor. Annem bilekliğin bende kalmasını ve büyüyünce değer verdiğim bir insana vermemi istedi. Şimdi bunu ben sana vereğicem ve bu hayata dair hep şansın olsun diye."
"Çok teşekkür ederim ama ben bunu kabul edemem. Sizin için bu kadar değerli bir şeyi alamam."dedim
"Eğer sen zaten almazsan bunun benim için artık bir değeri kalmayacak zaten."deyip eliyle bileğimi tutup bilekliği bileğime koydu. Muhteşem bir bileklikti.
"Gerçekten çok teşekkür ederim."dedim yumuşak bir gülümsemeyle.
Emre'nin ilk defa bu kadar mutlu olduğunu görmüştüm. Belkide gerçekten güzel günleri görebilecektim. İçimde bir huzur oldu. Ve o gün biraz dışarı çıktık. Eğlendik, koştuk soğuk havada doldurma yedik. Belkide hayatımın en güzel günü bile olabilirdi. Bu bileklik bugün bana çok şans verdi. Sonra eve geldik ve nerdeyse sabaha kadar film izledik. Film bitti. Ve ikimizde yatağımıza geçip bugün bu bileklik bana şans verdiği için bu bilekliğe binlerce teşekkür ederim...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İlk Durak
Ficção AdolescenteSadece buluştukları ilk duraktan sonra hayatının ne kadar değişeceği aklının ucuna bile gelmeyen ölümlerle dolu bir hikaye... Unutma mesafeler değil hisler uzaktır:)