İSLAM NURU 1.BÖLÜM

122 35 15
                                    

Herkese merhabalar , hikayemi baştan sona güzel bir şekilde yazacağım
Öncekinde mantık ve yazım hataları olduğundan böyle bir karar aldım
Karakterlerimizin hepsi Paris'te yaşayan gurbetçi Türklerdir.
Hepsi türk semtinde(Saint-Denis) yaşamaktadır.
Hepinize keyifli okumalar.

Fransa'nın en çok turist çeken ;
Eyfel kulesi, Şanzelize caddesi ,Sen Nehri gibi yerleriyle bilinen , Paris şehrinde yaşayan İslam dininin nûrundan, güzelliklerinden mahrum kalmanın , manevi eksikliğini yaşayan ama bunun farkında olmayan , masum bir kız vardı.

Aslında yüreğinden kopup gelen inanma isteği vardı , içinde.
Bu dünyanın , evrenin boşuna yaratılmadığının bilincindeydi.
Arkadaşı, hatta dostu bildiği Mert ona sürekli söylüyordu , Hıristiyanlık en doğru dindi , Mert'e göre .
Ama mert , kafasını karıştırmak istemediği için detaya inmek istemiyordu.
Annesine çok öfkeliydi , nasıl olurda ona dinden bahsetmezdi.

Züleyha bir süre uzandığı hamağından gökyüzündeki parlayan yıldızlara baktı , gülümseyerek...
Kalbini sıkıştıran manevi bir ızdıraptı.
Soluğunu kesen bu ızdırap bitmek bilmiyordu.
Sanki ruhu çekilmişti de yaşayan bir ölüydü.

O kendi benliğini bilinmezliğin kollarına bırakmış narin mi narin bir çiçekti .
O kadar çok ailesi tarafından yok sayılmıştı ki , fiziksel olarak zarar görse, psikolojik olarak gördüğü zarar kadar etki etmezdi .
Hayatını yeşerecek , tomurcuklanacak olan umutlarına bağlamıştı.
Güzellikler azıcık ucundan gözükürdü sadece .
O güzellik geldiğinde tüm şansını o guzellikte kullanmış gibi hissederdi. Mutluluk yarinlardan alınmış bir borçtu , Züleyhaya göre.
Nasıl girmişti bu çıkmaz sokağa .
Nereye adımını atsa , bataklık onu içine çekiyordu , kara delik gibi.
Kapkaranlık bir bilinmezliğin içinde kaybediyordu, kendini .
Acaba çok büyük hatalar ve telafisi mümkün olmayacak günahlar mi işledi de Tanrı dertlerden kurtarmıyordu.
Çok düşünüyordu bunları , hep kusuru kendinde ve yaptıklarında arıyordu .
Ama ne yaparsa yapsın sorularının cevabına ulaşmak mümkün olmuyordu

Derin derin nefes çekti , ciğerlerine , Yıldızlı yaz akşamları ona çok iyi gelirdi
En sevdiği şair Arthur Rımbaud'un Akşam Duası şiirini okumak hoşuna giderdi.
Ama ne yaparsa yapsın , içindeki sıkıntı
onu rahat bırakmıyordu
Kitabı karnına koyup düşüncelere daldı.

Gitmiyordu içinde ki o koca boşluk...
En önemlisi de bu boşluğu dolduracak biri çıkacak mıydı?
Çıkacaksa bu koca eksiklik kiminle ve nasıl biriyle dolacaktı.
Gün geçtikçe artan , stres , sıkıntı ve bunalımı nasıl kaybolacaktı?
Desteksiz , ilgisiz ve sevgisiz yaşam sürmek imkansızdı.
Yüreğinin kanayan yarasına kim merhem olacaktı?
Dolan gözlerinin içi gülebilecek miydi?
Aşktan yana hiç yüzü gülmemişti.
Hep yüzünü ve fiziğini beğenen oluyordu. Yiyecek gibi bakıyorlardı , her defasında .
Aşk deyince neden hep beden geliyordu , insanların aklına.
Oysa aşk ruhu sevmekti , kalbi sevmekti.
Aşk mahremine kirli duygulari almazdı.
Nefsin arzuları , aşk olarak tanımlamazdı.

Ailesinin anlamaması o kadar çok yaralıyordu ki Onu.
Züleyhaya ilgisiz , alakasız davranıyorlardı.
Sanki evlatları değilde ortalık mali gibi muamele de bulunuyorlardı.
Evde bulunan bir süs esyasindan farkı bile yoktu.
Üstüne dantel koysalar , sanki ailesi onu daha çok sevecekti .(!)
Annesinin arada bir aklına esince hatırladığı bir kızdı.
Kendini üvey bir evlat gibi hissediyordu.
Çok ağır ve zalimceydi , yapılanlar.

Sanki tüm olanlar Züleyhanın boğazını sıkıp, onu nefessiz bırakmak istiyor gibiydi..
Nefes vermesiyle bir nebzede olsa içindeki korlardan kurtulmuş oluyordu.
Kendini biraz daha topladı , hafif esen yaz rüzgarıyla.

İSLAM NURU (Orijinal)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin