Binlerce kişi kralın taç giyme törenine şahitlik edebilmek için saray kapılarına dayanmıştı. Herkes en yakın yerden görmek istiyordu yaşanacakları. Çünkü bir devrin değişimi olacaktı bu. Son yaşananlardan sonra kimse rahat bir yaşam süremeyeceğini iyi biliyordu. Eski kralı öldüren ve Park ailesinin soyunu ortadan kaldırmak isteyen bu kişi ya da kişiler bulunmadan, kral halka yardım falan etmezdi. Etmeyecekti.
Dışarıdan her şey bir düzen içerisinde gözükse de sarayın içi karmaşıktı.
"Sen gerçekten Park ailesinden misin? Park Jihyun'un kardeşi misin?"
"Evet... Lütfen daha fazlasını sormayın. Sizler kadar bilgisizim ben de."
"Yüce Tanrım... Kraliyet ailesinin kâhyalarından, iki krala hizmet edecek tek kişi olduğuma inanamıyorum."
"İnanamayacak daha çok şey olduğunu düşünüyorum." Yüksek tonlu bir ses duyduğunda başını oraya çevirdi ikisi de. Kâhya, hemen kralının önünde eğildi. Genç olan ise kıpırdamadan sadece çekingenlikle ondan kaçırmıştı gözlerini.
Yeni kral yaklaştı, "Tören başlayacak. Onu hazırla, her şey mükemmel olmalı. En ufak bir yanlışlıkta af denen şeyi benden dilemeye vaktiniz olmayacak."
Kâhya bir kez daha eğilip onay verdikten sonra kapılar açıldı ve kral odadan ayrıldı. Yaşlı adam, bir bölmeye elini uzattı ve gizli kapıyı açtıktan sonra genç çocuğu çağırdı yanına.
"Büyük dedelerinin, babanın ve hatta abinin de giydiği bu kıyafet; şimdi seni bekliyor. Onurla taşı. Bırak zarafetini göstersin. Kumaşının her bir parçası, giyen kişiyi saracak ve onun saflığını yansıtacak şekilde yaratıldı. Bu, bizlerin cadılarla yaptığı son anlaşmanın bir parçasıydı. Dikkat ettiğinden emin ol, fazla büyü canını yakabilir."
"Hiçbir şeyin ensemdeki işaret kadar canımı yakacağını düşünmüyorum..."
"İşaretine bakabilir miyim?"
Genç çocuk üzerindeki kıyafetleri çıkartıp arkasını döndü. Elindeki kıyafet, onun çıplak vücuduna değmek ve onu sarmak için can atıyordu. Giyinirken bu sırada kâhyanın işaretini incelemesine izin verdi.
"Bu... Farklı görünüyor. Park Jihyun'un işareti üç yapraklı yoncaydı fakat seninkisi iki yaprağa sahip. Bu tarihte hiç yaşanmamış bir olay... Nasıl olur? Kral Min bunun hakkında ne düşünecek bilmiyoruz ki? Seni hiç sorgulamadan nasıl-"
"Hazırım."
"Tanrım... Sorgulanamayacak kadar güzel görünüyorsun. Farklı olduğun o kadar belli ki, parıl parılsın."
"Teşekkür ederim."
Daha fazla konuşmadılar. Taç giyme töreni başlamıştı. Büyük kapıların ardında durdu genç oğlan. Önce kral yürüdü, siyah ve kırmızı renklerden oluşan takımı ile halkının karşısına çıktı. Pelerini bordoydu. Arkadan bakıldığında bile belli oluyordu onun ne kadar asil olduğu. Dışarıya kulak verdi, "Prens Min'in taç giyme töreni için, sarayın her zaman saygı duyduğu Park ailesinin son üyesini; yemin etmek üzere çağırıyorum!"
Derin bir nefes aldı. Büyük kapılar tamamen aralandı, öne doğru birkaç adım attı. Hayır, bu çocuğun asaleti çok daha farklıydı. Zarafetliydi, güzeldi, beyaz kıyafetlerinin yanı sıra omuzlarından sarkan kısa, tül pelerin belinin üzerinde bitiyordu. Sarı saçları özenle şekillendirilmişti. Kızarmış yanakları ve güzel dudakları vardı.
Büyüleyiciydi. Mükemmel kokuyordu. Feromonlarını yüzlerce kilometre öteden soluyabilmişti herkes.
Kralın arkasından yürüyerek sağ tarafında durdu. Tacın koruyucu şövalyeleri, saygıyla onların arkasında eğilerek beklemeye başladılar. Kral ve sarı saçlı çocuk birbirlerine döndü. Genç olan, tacı dikkatlice aldığında herkes susmuştu.
"Yeni kralımız Min için..."
"Yeni kralımız Min için!"
O söylediğinde, bütün halk ve saray çalışanları tekrar etmişti bağırarak. Ufak parmakları, gümüş tacı kralına kavuşturmak için heyecanla titriyordu.
Min, sağ elini göğsünün sol tarafına koyup hafifçe vücudunu eğdi. Bu, Park ailesine olan saygılarının bir göstergesiydi. Teşekkür ediyordu. Şimdi ve sonsuza dek onunla olacağı için.
Park, tacı kralın simsiyah saçlarının üzerine koydu. Min, dikeldi ve tacı siyaha büründü. Üzerindeki taşlar ise kırmızı ve beyaz tonlarına dönüşürken binlerce insan dilini yutmuş gibiydi.
Park, kralının önünde dizleri üzerine çöktü. Elleri iki yanında yerde dururken başını eğip yutkundu. "Park Jimin."
Kralın dudakları arasından çıkan isim herkesi şoka uğratırken uğultular yükselmeye başladı. Herkes en başından beri bu sarı saçlı oğlanın kim olduğunu, törenin Park ailesinin yapması gereken kısmını kimin yaptığını merak ederek izlemişti. Oysa ki farklı bir soydan değildi Jimin. Buraya aitti.
"Kralım."
"Kralın sana emrediyor..." Min Yoongi, parmaklarını onun çenesine yaslayıp başını kaldırdı yavaşça. Göz göze geldiklerinde herkes diken üstündeydi. İkisinin öyle güçlü aurası vardı ki töreni izleyen birçok omeganın burnu kanamaya başlamıştı.
"Beni, soyumu, halkımı ve benden sonraki herkesi ömrün yettiğince koru."
Kral, tek dizini yere koyup elini onun çenesinden çekmeden gözlerinin içine baka baka devam etti cümlesine. "Benim için günah işle. Benim için yaşa ve yine benim için öl."
Jimin, başını eğip saygıyla kabul etti onun isteklerini böyle yaparak. Tıpkı az önce kralın yaptığı gibi sağ elini göğsünün sol tarafına koyup herkesin duyacağı şekilde konuştu, "Kralım için yaşayıp, onun uğruna öleceğime yemin ederim." Herkes tir tir titriyordu. Böylesine onurlu bir ana şahit olmak dehşet vericiydi. İkisi yan yanayken o kadar göz kamaştırıcıydı ki ciddi anlamda kimse tepki veremiyordu.
"Benden sonrakilerin de, Kral Min'in soyuna itaat edeceğine söz veriyorum."
"Yeminini işaretinin üzerine kilitliyor ve sözlerini bir anahtar olarak yüreğime yerleştiriyorum. Bir kere daha... Bir kere daha kralın için başını eğmeni emrediyorum."
Jimin başını eğdi, iki yapraklı yoncası Yoongi'nin bakış açısına girdiğinde, kral kendi ensesinde bir sızı hissetti. Bu yonca üç yapraklı olmalıyken diğeri neredeydi?
Pürüzsüz tene sahip çocuğu ensesinden, tam işaretinin üzerinden öptü.
"Yeminin ve sözlerin, artık sonsuza dek mühürlü."
Jimin hâlâ yerde eğilmiş bir şekilde duruyordu fakat Kral Min ayağa kalktığı anda binlerce insan onun önünde eğilmişti. Tören tamamlanmıştı.
Artık, kral ile göz göze gelmek bir suçtu.
Halk, saraya sunmak istediği yemekleri ve hediyeleri bırakıp saygıyla son kez selamladı kralını.
Min Yoongi, saray kapıları kapanana kadar bekledi. Herkes oradan ayrılana kadar, Park Jimin yerden kalkmadı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ignotus peverell, myg&pjm
Fanfictionİkiz Kral lakabıyla bilinen ve tüm dünyayı korkutan Kral Min'in bu lakabı almasının bir nedeni vardır; "Efsaneye göre geceleri ikiz kardeşi suç işleyen insanları acımasızca katleder ve onları halkın görebileceği yerlere koyarmış. İnsanlar onun Ölüm...