Jimin gözlerini yeni bir sabaha açtığında uzandığı yerin çok rahat olduğunu düşündü. En son sadece yerden kalkmaya çalıştığı anı hatırlıyordu, gerisi yoktu. Muhtemelen bayılmıştı ve saray çalışanları onu içeriye getirmişti. Gerinerek uyandı. Saat henüz yedi bile değildi fakat gün zaten Park Jimin için çok erken başlamak zorundaydı.
"Yeteri kadar fiziksel güce sahip değilsem, aklım ile hayatta kalabilecek kadar bilge birisi olmalıyım." dedi. Haklıydı. Jimin zaten oldukça zeki bir çocuktu esasında. Sadece kendini bunca zaman kimseye kanıtlama gereği duymadığından ve saraya gider gitmez apar topar taç giyme törenine katılmaya zorlandığından dolayı bilmiyordu kimse onun hünerlerini.
Çiçek ve bitkilere o kadar ilgiliydi ki onu doğaya saldığınız zaman hayatta kalma konusunda hiç sıkıntı çekmezdi. Zaten küçükken de babası, abisi Jihyun'dan boş vakit bulduğu her zaman Jimin'i evden alır, kimseye yakalanmamak için orman yolundan götürürdü onu ilaçlarını almaya.
Jimin, ölümcül bir hastalığı olduğunu ve ömrü boyunca o ilaçları kullanması gerektiğini biliyordu. Her zaman gizli yolları tercih etmesinin sebebi de, onu iyileştirecek hapların yalnızca 'tehlikeli' olarak adlandırılan birisinde bulunmasıydı. Eğer o kişi ile görüşürken yakalanırlarsa, biterlerdi. Neyse ki şimdiye dek sıkıntı olmamıştı. Bu saatten sonra da olmamasını umdu.
Alfalarla dolu bir sarayda tek omega olduğu için halk tarafından yeterince küçümseniyordu. Bir de saraydan ayrıldığı, üstüne üstlük yasaklanmış kişilerle görüştüğü öğrenilirse Yoongi onu öldürürdü. Tüyleri ürperdi, silkelenerek kendine geldi. Kafasını kaldırarak dev tavana baktı. Yüzlerce insana sahiplik eden bu koca sarayın her köşesini görmek ve araştırmak için sabırsızlanıyordu. Bilmek istediği çok şey vardı.
Bilgi, insanı terk etmezdi. Rahatsız etmez ya da üzmezdi. Aksine, yeni bir heyecan katardı insan hayatına.
Üzerinin değiştirilmiş olduğunu görünce biraz utanmış hissetti. Yine de sevinmişti çünkü o güzel kıyafeti mahvetmek istemezdi. Her ne kadar kendisinden sonra onu giyebilecek bir başka Park dünya üzerinde olmasa ve olmayacak olsa da...
Omuz silkip şu anlık bunları düşünmeye son verdi. Saat beşi biraz geçmişti. Altıda saray uyanacaktı, o zaman gelmeden önce dolaşmak istedi. Üzerine dolabında bulduğu özel kumaşlardan yapılan en güzel kıyafetleri giydi. Bugün ilk günü olduğu için yetenekleriyle etkilemesi gereken bir kral, saray halkı ve normal halk vardı. Ancak elbette başı Min Yoongi çekiyordu. Jimin, uzun ve aşırı yüksek tavanlı koridorlarda ufak bir gülümseme ile yürürken nöbet tutan askerlerin ona olan sırıtışlarını görmüyordu. Aslında insanlar onun buraya neşe getireceğini düşünüyordu fakat Jimin bunu bilmese de olurdu. Aynı zamanda Yoongi de. Çünkü kralın hazinesine kraldan başkasının bakması onu sinirlendirebilirdi. Min Yoongi, zaten prens olduğu zamanlarda da böyleydi. Soğukkanlı, gergin, mesafeli ve acımasız. Ayrıca çok da başarılıydı, yapamadığı hiçbir şey yoktu. Böyle bir kralın nasıl ona yakışacak şekilde yanında durabileceğini merak etti Jimin. İzin almalı ve araştırmalarına devam edebilmek için saray kütüphanesine girmek için izin almalıydı. Orada en eski bilgiler bile bulunduğu için oda mühürlüydü ve bu sarayda mühürleri açıp kapatabilen tek kişi kraldı. Tıpkı taç giyme töreninde yemin ettikten sonra Jimin'in ensesindeki ağrı daha fazla devam etmesin diye onu ensesinden öperek mühürlemesi gibi.
Yanlış anlamayın, bu bir omega ile alfa arasında kurulan bağın mührü değildi. Bu, geri dönüşü olmayacak yeminlere vurulan kırılmaz bir mühürdü. Jihyun öldükten sonra işaret Jimin'in ensesinde belirmişti ve Yoongi'den uzak kaldığı her anda canı acımıştı çünkü kralının karşısında ona yemin etmemişti ve kral da onun yeminine karşılık vermemişti. Törenden sonra alışması zaman almış olsa da, şimdi Yoongi her şeyi hallettiği için acı çekmiyordu Jimin.
Zaten, ikisinin beraber olması imkansızdı. Jimin omegaydı. Yoongi ise delta. Yani onun eşi çoktan belliydi. Doğuştan gelen bir birliktelikti, Yoongi'nin vitası dışarılarda bir yerlerde geziyordu ve eminim ki Kral Min'in delta olduğunu duyduğu anda koşarak gelecekti saraya. Çünkü delta ve vitalar ömürleri boyunca eşleriyle karşılaşana kadar boş hisseder, eksik olurlardı. Birbirlerine ihtiyaç duyup kavuşmak istemeleri an meselesiydi.
"Bu saatte buralarda dolanmanın sebebi ne?"
Yoongi'nin sesini duyan herkes karşısında eğilirken Jimin korkarak yerinde sıçradı. O da eğilip ellerini önünde birleştirirken kısık sesle konuştu: "Etrafı gezmek ve saraya alışmak için çıktım odamdan. Olası bir durumda hazır kalmalıyım sonuçta, fakat içeriyi yeteri kadar iyi bilmiyorum..."
Yoongi, Jimin'in bu korkaklığına gülmek istedi. İnsanların sadece kendisinden değil, herhangi bir şeyden korkuyor olması ona komik geliyordu. Özellikle, ömrü boyunca Jimin'den başka hiçbir omega yakınında bulunmadığı için Jimin ona ekstra komik geliyordu. "Seninle bugün önemli şeyler hakkında konuşacağız. Yapman gerekenleri bizzat ben anlatacağım, çünkü başkasıyla paylaşılamayacak şeyler de var. Yeminli olmasaydın, sen de duyamazdın."
Jimin başını salladı. Yoongi, biraz terlemiş gözüküyordu arkadan. O gözden kaybolana kadar öylece bekledi. Odasına girdiği anda tuttuğu nefesini verip ellerini yanaklarına bastırdı. Gerilmişti ve yüzü kızarmıştı. Birkaç saat sonra onunla baş başa görüşüp önemli şeyler konuşacak olma düşüncesi de tüylerini ürpertiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ignotus peverell, myg&pjm
Fanfictionİkiz Kral lakabıyla bilinen ve tüm dünyayı korkutan Kral Min'in bu lakabı almasının bir nedeni vardır; "Efsaneye göre geceleri ikiz kardeşi suç işleyen insanları acımasızca katleder ve onları halkın görebileceği yerlere koyarmış. İnsanlar onun Ölüm...