Karanlık Uruval kıyılarını sarmıştı, halk hâlâ bulunmayan katilin korkusuyla tedirginken ikinci kez çıkmıştı omega saraydan. Herkesin uyuduğuna emindi, yakalanma olasılığını göze alması demek onun suçlu olarak görülmesi demekti.
Kral Min ile son konuşmasından bu yana beş saat geçmişti, daha sonra ikisi de birbirini görmemişti sarayda. Ya da omega, Kralı görmemek adına kaçıyordu ondan. Şimdi ise ormandaydı, ilaçları bittiği için çıkmıştı saraydan. İzin alamazdı, cadıları görmek kurtlara yasaktı. Onlara bu evrene girmek yasaktı fakat kurtlara değildi, babası ona ne yapması gerektiğini çoktan öğretmişti. Mecburdu o ilaçlara, amansız bir hastalıktan ölmek istemezdi.
"Kanını çekecek! Başını kesecek!"Çalılıkların arasından sıyrılarak babasının öğrettiği gibi mırıldandı tekerlemeyi, korkuyordu bunu tek başına yapmaya fakat başka şansı yoktu, cadının evrenine geçmeli ve ilaçlarını almalıydı. "Ölene dek seni izleyecek," birkaç adım daha yaklaştı beliren kapıya. "Dünyada kalır intikamın tek eli, kapıyı açtığında birleştirir bizi."
Tamamen beliren kapıyı izledi bir süre, derin nefesler aldı. Cesaretini toplamaya çalışıyordu, evet tek yaptığı bundan ibaretti. Fazla vakit kaybederse yakalanacağını biliyordu, yine de korkuyordu işte. Adım attı, ancak sadece bir adım atabilmişti. İşittiği sesle hızlıca arkasını dönmüştü, gözleri şaşkınca karşısındaki kralında ve vita'da gezerken arkasındaki kapı çoktan kapanmıştı.
"Sen."
"Gördün mü delta? Sana ihanet ediyor işte bak, resmen cadıya kapı açtı çıkması için."
"Kralım, hayır."
"Saraydan izinsiz bir şekilde uyarılmana rağmen çıkman yetmiyormuş gibi, burada... Burada bir cadıya kapı mı açmaya geldin?"
"Efendim, yanlı-" Sözünü bitiremedi, boynunda hissettiği parmaklar buna izin vermezken dolan gözleriyle nefes almak adına çabalıyordu. Kral Yoon, elleri arasındaki omeganın yüzüne eğilerek sıktığı boğazıyla suratını buruşturmuş, iğrendiğini belli ederek bırakmıştı sertçe. Dengesini kaybederek yere düşen hizmetkârı ağlamaya başladığında daha çok midesinin bulandığını hissetti. Muhafızlara onu yerden almalarını ve saraya götürmelerini söylemiş, daha sonra vitasına gülümseyerek onunla birlikte saraya ilerlemişti. Omeganın dediğini yapacaktı, mührü kullanacak ve kanıtlamış olacaktı. Hizmetkârının ölmesi umrunda değildi, onu sırtından bıçaklamaya çalışan bir omegaya ihtiyacı yoktu.
Saraya vardıktan sonra haber tüm halka yayılmıştı, herkes yıllardır süren mührün, Park soyunun son temsili olan omeganın bugün olacak ölümüyle kırılacağına adı kadar emindi. Halkın çoğu şok olmuştu, hizmetkârı nasıl olur da krala ihanet eder diye konuşup duruyorlardı. Kurtlar cadılardan korkmazdı, sayıları ve soyları daha fazlaydı fakat cadılar, oldukça tehlikeli bir ırktı. İyi olduklarını düşünen tek bir kurt yoktu, bu yüzden omega halkın gözünde artık bir cadıydı.
Omega, soğuk betonda oturarak iyice duvara sinmiş, titreyen bedenine hâkim olmaya çalışıyordu. 24 saatten uzun süredir ilaçlarını almamıştı, Kralı onu dinlemiyordu. Yalvarmış; ağlamıştı, şimdi ise sarayın mahzeninde yukarıda kendi adına verilmiş kararların sonuca varmasını bekliyordu. Öleceğini düşünüyordu, zaten öldürülecekti ama onlar gelmeden çoktan öleceğini düşünüyordu. Terliyordu, aynı zamanda üşüyüp titriyordu da. Bütün bunlar yetmezmiş gibi mührü acıyor, onu daha da zora sokuyordu. İlk birkaç saat tüm bunların ilaçlardan kaynaklı olduğunu düşünmüştü, çünkü başka bir açıklaması yoktu. Daha sonra hissettiği güç ve gelen enerji ölümden çok uzaktı, başka bir bedende, başka bir kurda sahip gibi hissediyordu. Bedeni istemsizce öfkeyle dolup taşmış, beklemekten sıkılmıştı.
Gözleri gelen sese kaydı, içeriye giren vita elinde tuttuğu günlükle gülümsemişti. "Bu sana aitmiş sanırım."
"Bırak onu."
"Sen asla onun eşi olamazsın, unuttun mu? Biz ruh eşi olarak doğduk."
Jimin, kaşlarını çatarak yerden hızla kalkmış, demirliklerin arkasında bulunan vitaya yaklaşmıştı. Vita, korkusuz olduğunu kanıtlamak istermiş gibi mahzenin demir kapısını ona açmış, içeriye girmişti. Yüz yüze geldiklerinde dona kaldı, konuşmak istiyordu fakat gözlerinin birleştiği lila gözler, onu şoke etmişti. Ve bu rengi sadece kendisinin fark ettiğini sanmıyordu. "Yanılıyorsun." Vita, gülmeye başladığında ise Jimin sadece izliyordu. Bir süre sonra karşısındaki beden gülmeyi kesmiş ve tedirginleşmişti, ondan korktuğu çok belliydi. İkisi de neler olduğunu yeni yeni anlıyordu.
"Sensin." Korkuyordu, korkuyordu çünkü anlamıştı.
Jimin, yüzüne yayılan gülümsemeyle gözlerini gezdirdi karşısındaki omegada. Evet, karşısındaki omegaydı. Bunu şu an sadece ikisi biliyordu, fakat yakında herkesin öğreneceği kesindi. "Buradan çıkmana izin vermeyeceğim."
"Senin iznine ihtiyacım var mı sence?"
"Sen olduğunu bilmiyor."
"Ama öğrenecek, mührü yaptığında ölen ben mi olacağım? Yoksa sen mi?" Omeganın titrediğini gördü, gözleri kesiştiğinde iç çekti. Az önce yaşadığı şeylerin hepsinin ona etki ettiğini gördüğünde kıkırtısını tutamadı. "Omegasın sen."
"Sen de öylesin."
Jimin, başını olumsuz anlamda sallayarak feromonlarını tutmayı bıraktı. Karşısındaki beden acı çığlığıyla dizleri üzerine düşerken elleriyle karnını tutuyordu. "Ben senin özendiğin kişiyim."
Jimin, yerde kıvranan omeganın yanına tek dizi üzerinde çökerek kulağına eğilmiş, parmaklarını saçlarına geçirerek çekmişti. "Seninle sonra ilgileneceğim, ilk önce eşimi bulmalıyım."
Omega hâlâ orada kıvranırken ayaklandı vita, mahzen kapılarını hızla açarak içeriden çıkmış, sarayın koridoruna ulaşmayı başarmıştı. Ortalıkta henüz kimse görünmüyordu, kendini vita diye tanıtan omega mahzen görevlilerini göndermiş olmalıydı. İşine gelmişti, bir an önce taht odasına ulaşmalıydı.
"Bu omega Park değil mi?" Uzun koridorda koşarak ilerlemeye başladığında göze çarptığını biliyordu fakat durmadı, arkasından bağıran alfalara aldırmadı. Yakalanmamalıydı, ona saldırmalarının tam olarak hâlâ yasak olduklarını düşünmüştü, yanılıyordu. Arkasından fırlatılan oklar bunu kanıtlamıştı, arkadan karın bölgesine gelen demir uçlu ok tenini her hareketinde daha fazla deşerken durmadı. Görüş alanına giren kapıya ilerlemeye devam etti. Kapıdaki görevliler yoktu, neden olmadıkları belliydi, herkes halkı sakinleştirmek adına saray girişindeydi. Tüm gücünün tükenmiş olduğunu hissediyordu, kapıyı zorlukla ittirerek açmış, bakışların ona dönmesine neden olmuştu.
"Kralım."
"Sen nasıl?" Ona doğru yaklaşan kralına selam vermek istedi, eğildiğinde titreyen dizleri bedenini taşıyamayınca kralın kolları arasında önüne düşmüştü. "Lütfen, bana inan ve kurduna güven."
"Ne diyorsun? Nasıl? Jimin, vitam nerede? Seninle konuşmak için izin istemişti, o mu yaptı söyle ban-"
"Yoongi." Jimin parmaklarını, kralın ensesine götürerek feromonlarını onun etrafına sardığında yeniden belirginleşen göz rengiyle gülümsemişti. "Senin vitan benim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ignotus peverell, myg&pjm
Fanficİkiz Kral lakabıyla bilinen ve tüm dünyayı korkutan Kral Min'in bu lakabı almasının bir nedeni vardır; "Efsaneye göre geceleri ikiz kardeşi suç işleyen insanları acımasızca katleder ve onları halkın görebileceği yerlere koyarmış. İnsanlar onun Ölüm...