6. Bölüm

8 0 0
                                        


        Bu kadarına da artık 'tesadüf' denirdi. Hatta tesadüfün de ötesindeydi. Kayıt günü olanlar, sabah sporda karşılaşmamız ve şimdi de sınıfımdaydı. 'Umarım sadece bir arkadaşını görmeye gelmiştir.' diye dua ediyordum. Bu kadarı çok fazlaydı. Fakat içimden bir ses, maalesef ki aynı sınıfta olduğumuzu söylüyordu. Nitekim Deniz bu düşüncemi doğruladı. "Damla'nın kardeşi." dedi.

     Bu cümleyi anlamam için birkaç dakika geçmesi gerekiyordu. Bu yıl, Damla'nın anne ve babası boşanmıştı. Aradan çok uzun bir zaman geçmeden de babası ikinci evliliğini yaptı. Buraya kadar ki tek problem; annemin benim de düğüne gelmem konusundaki ısrarıydı. Nasıl oluyorsa Damla ve benim arkadaş olduğumuzu düşünüyordu. Kim bilir bu düşüncenin sebebi neydi? Aslında aramızda değil arkadaşlık ufacık bir samimiyet bile yoktu. Birbirimizden nefret ediyorduk!

     Tabii ki de düğüne gitmedim. Fakat öğrendiğime göre Damla'nın babası, eşini yıllar önce kaybeden bir kadınla evlenmişti. Bu kadının bir de çocuğu vardı. Yani dolaylı olarak Damla'nın bir kardeşi olmuştu. Bugüne kadar hiç umurumda olmayan bu konu, bir anda gündem olmuştu. Gökhan, Damla'nın kardeşiydi! Bu yüzden bu okula kayıt yaptırmış, yine aynı sebepten bu sabah karşılaşmıştık. Öyleyse beni takip etmiyordu. Sadece sabah spor yapmayı seven biriydi Gökhan-benim gibi- Oysa her şeyi anladıktan sonra bile kafamda büyük bir soru işareti vardı. Neden bu çocuk, sanki sürekli bana yaklaşmaya çalışıyormuş gibi hissediyordum? Paranoyak olduğumu düşünebilirsiniz, ama altıncı hislerim kuvvetlidir. Bu çocuğun bir amacı vardı. Buna adım gibi emindim.

     Çocuklar kendi aralarında bu "büyük olayı" konuşurlarken onları neredeyse hiç dinlemiyordum. Yüzümde yine aynı gülüş oluştu. İşler gittikçe garipleşiyordu.

     Gökhan'ın benimle konuşacağından emindim. Damla olayı olmasa bile benimle konuşmaya fırsat kolladığı belliydi. Oysa şimdi olayların rengi değişmişti. Çünkü bir yanda kardeşi vardı diğer yanda ise onun hiçbir şeyi olmayan, hatta resmen tanışmadığı bir kız vardı. Kimi savunacağını oldukça merak ediyordum.

     Gökhan oldukça yavaş hareketlerle bizim tarafa doğru geliyordu. Özgür "Damla'dan kurtulamadık. Bir de başımıza bu çıkmasın şimdi! " dedi sessizce. O kadar sessiz söyledi ki sesini zar zor duydum. Belli ki o da benim gibi, Gökhan'ın kimin tarafında olacağını merak ediyordu. Fakat konuşmasından, onun Gökhan'ı Damla'yla bir tuttuğunu anladım. Bense erken karar vermek istemiyordum. Önce Gökhan'ı dinlemeliydim. Oldukça havalı bir şekilde "Merhaba. " dedi.

     Merhaba demesi güzel bir başlangıçtı. Diğer züppeler gibi; selam canlarım, naber ya da en itici bulduğum şekilde 'hello gençlik' dememişti. Biriyle tanışırken bu üçünü kullanan kişi gözümde sıfırdı. Ben bile sadece bizimkilere "naber" derken bazı erkeklerin tanışırken "naber güzelim" demesine kıl oluyordum.

      Yanımda dört erkek olmasına rağmen Gökhan'ın muhatap olduğu kişi bendim. Gözlerimin içine bakıyordu. Bir cevap beklediği kesindi. Daha önce defalarca kez onunla tanışmayı reddetmiştim. Şimdi de, eğer tanışmak istiyorsa konuşmaya o başlayacaktı!

-Daha önce tanışamadık. Ben Gökhan. dedi.

     'İlginç.' dedim içimden. Normalde okuldaki herkes-benim dışımda herkes- isminden önce soyadını söylerdi. Çünkü çoğu kişi, burada soy adıyla var oluyordu -burslu öğrenciler hariç- Gökhan'ın gayet sıcakkanlı davranması, Özgür'ün hoşuna gitmişti. Elini uzatarak:

-Ben Özgür Gören. dedi. Gökhan da:

-Tanıştığıma memnun oldum. dedi. Klasik bir tanışmaydı. Meriç:

-Ben Meriç Tuna, dedi. Gökhan'la el sıkıştılar. Salih:

-Ben Salih Yıldırım, dedi. son olarak da Deniz:

-Ben de Deniz Yılmaz, dedi.

     Bizimkiler, Gökhan'ın aksine soy isimlerini gurula söyleyerek kendilerini tanıtmıştı. Sonra karşılıklı olarak 'Tanıştığıma memnun oldum' dediler ve el sıkıştılar. Sıra bana gelince minik bir duraksama oldu. Onunla tanışmak istemiyordum. Ya da istiyordum. Aslında onunla tanışmamın bana bir faydası olup olmadığını düşünüyordum. Sonuçta hafızam en güçlü silahımdı ve ben, beynimi boş isimlerle kaplamak istemiyordum -telefondaki gereksiz resimler gibi- ve eğer ki her gün Damla'yla kokoşlar sürüsünü-Damla, Berfin ve Buse'ye böyle diyorum- görmeseydim, onların da isimlerini hatırlamazdım. Ama Gökhan'la tanışmanın bana bir zararı yoktu. Eğer ki gereksiz biriyse ismini hemen unutacağımı zaten biliyordum.

     Konuşmamam onu rahatsız etmiş olmalı ki 'Sanırım hâlâ benimle tanışmak istemiyorsun. Seni anlıyorum. Benimle tanışmadan önce kim olduğumu öğrendin zaten. Evet, Damla'nın akrabası...Şey, yani kardeşiyim. Bunu söylemeye alışmam gerek sanırım.' dedi. Yüzündeki özgüven benimle konuşurken yok olmuştu. Hatta çocuklarla rahatça konuşan kişiyle, şu an sesi titreyen kişinin, aynı insan olduğuna inanmak gerçekten zordu. Onu rahatlatmak için ya da doğruyu söylemek istediğimden:

-Konunun bununla hiçbir ilgisi yok. Damla'nın kardeşi olup olmaman beni ilgilendirmiyor. Beni ilgilendiren şey; senin kişiliğin ve şu an seninle tanışmam ne kadar mantıklı olur, diye düşünüyorum. Sonuçta az önce kardeşinle tartıştık ve sanırım onun canını yaktım. Yanlışlıkla. dedim. Bunu söylerken gülümsemiştim. Sonra:

-O yüzden tanışma faslından önce sana minicik bir soru. Sence bu tartışmada kim haklı? diye sordum.

     Ona beklemediği bir soru sormuştum ve yüzündeki şaşkınlığın, mutluluğunu yaşıyordum. "Sanırım bu yüzden şu ana dek tanışmadık. Önce bir teste girmem gerektiğini bilmiyordum. " dedi. O özgüvenli Gökhan, geri gelmişti. Hafifçe gülümsedi ve "Bu konuda tarafsız bir yorum yapmak oldukça zor. Sonuçta bir tarafta kardeşim var. " dedi sırıtarak.

     Açıkçası bu cevap, beni çok şaşırttı. Onun hakkında yanılmıştım. O da diğer erkekler kadar sıradandı. Herhangi birinin vereceği cevabı söylemişti. Konuşmayı bitirmek için çekip gidecekken "Öte yandan şu an tanışmak istediğim kişi bunu soruyor." dedi.

     İşler ilginç bir hâl almıştı. Beni tekrar şaşırtmayı başardı ve ilk izlenimimde haklı olduğumu kanıtladı. Bu çocukta olağan dışı bir şeyler vardı ve zamanla onu tamamen çözeceğime emindim. "Fakat mantığım bana bu konuda yorum yapmamamı söylüyor. Sonuçta olay anında burada değildim ve sırf duyduğum iki- üç kelimeyle kimseye haklısın veya haksızsın diyemem. Bir tarafta kardeşim olsa da." dedi.

     Konuşması herkesi etkilemişe benziyordu. Oysa ben, ilk andan beri onun çoğu kişiden farklı bir cevap vereceğini biliyordum. "Edebiyatla aran nasıl? " diye sordum. Konuyu aniden değiştirmem onu şaşırtmıştı. "Sanırım çok hızlı bir sınavdayım. Daha cevabımın hoşuna gidip gitmediğini bile anlamadan başka bir soruya geçtin. Ama fark etmez. Bunu anlaman doğrusu beni şaşırtmadı. Çoğu kişi, bunu hemen anlamaz. Ama senin gibi akıllı birinin, bunu ilk konuşmada anlaması beni şaşırtmadı. " dedi.

     İşler gittikçe ilginç bir hâl alıyordu. Sanki soracağım soruyu önceden biliyormuş gibi, hızlı ve akıcı bir cevap vermişti. Ona soracak milyon tane sorum varken Özgür'ün 'tamam' anlamında kafasını salladığını gördüm. Belli ki Gökhan, soru turunu geçmişti. Şimdilik...

Kara MelekWhere stories live. Discover now