Günler hızla akıp geçiyordu. Okul başlayalı tam bir hafta olmuştu. İlk günden sonra okulda kayda değer bir şey olmadı. Ne kadar istesem de kavga çıkmadı. Başka bir not da almadım.
Her sabah koşu için dışarı çıktığımda Gökhan'la karşılaşıyorduk. Ona alışmak istemiyordum. Zaten bir süre sonra, onu görmezden gelmek benim için kolaylaştı. Birbirimizi görüyor ama hiç konuşmuyorduk. Aslında o konuşmak istiyordu. Fakat benim konuşmaya istekli olmadığımı görünce hemen vazgeçiyordu. Belli ki ilk adımı atana kadar, beni bekleyecekti. Aslında onunla konuşmakta bir sakınca yoktu. Okulda konuşuyorduk zaten. Çocuklar, ona iyice alışmıştı. Bizim de aramız fena sayılmazdı. Yine de sabahları onunla konuşmak istemiyordum. Sabah sporu yalnız kalıp düşündüğüm değerli anlardan biriydi. Bu yüzden de kimseyle-Gökhan'la da- spor yaparken konuşmak istemiyordum.
Hâlâ onun hakkında bilmediğim çok şey vardı ve Gökhan, tanıdıkça farklı özellikleri ortaya çıkan biriydi. Zengin bir ailede büyümediği hâlde oldukça kültürlüydü. İngilizce, Fransızca ve çok az da Almanca biliyordu. Bunun dışında her dilden en az iki üç kelime biliyor, birçok dilin de gramerini (dil bilgisi) biliyordu. Daha önce bu kadar dil bilen birini görmemiştim. Bunu ona sorduğumda "Bugüne kadar hiç boş vaktim olmadı. Her zaman kendimi geliştirmeye çalıştım. Dil öğrenmek benim için bir hobi. " dedi. Bunun dışında Edebiyat ve Astronomi delisiydi. NASA, CERN onun için bir hobiden fazlasıydı. Uzay, onun en büyük tutkusuydu. Buna karşın matematikte pek iyi olduğu söylenemezdi. Sayısal zekâsı neredeyse hiç yoktu. O tam bir sanat insanıydı. İşlemler, formüller onun hiç ilgisini çekmezdi. Gitar çalmayı biliyor ve hiç resim yeteneği olmamasına rağmen soyut sanata bayılıyordu. Bunları sadece onu dinleyerek anlamış, bazen de dayanamayıp ona sorular sormuştum. Zaten aynı sitede, aynı okulda ve aynı sınıfta olduğumuz için sık sık karşılaşıyorduk. Damla'nın kardeşi olduğu için de insanlar onu merak ediyordu tabii. Ben bile onu tanıdıkça daha çok tanımak istiyordum. Gökhan, ne kadar istesen de tam olarak tanıyamayacağın insanlardandı. Görünen özellikleri buz dağının küçük bir kısmıydı. Onu tanıdıkça ne kadar farklı olduğunu bir kez daha anlamıştım. Mesela, Gökhan'ın görünenin aksine çok duygusal bir kişi olduğunu fark etmiştim. Gizlediği duygularının sebebini merak etmemek elimde değildi. Yine de sabahları spor yaparken onunla hiç konuşmama kararı almıştım. Bunun en önemli sebebi; spor yapmak benim için rahatlatıcı bir şeydi. Bunu formda kalmak için değil, sadece yalnız kalıp kafa dinlemek için yapıyordum. Koşudan sonra kafam daha iyi çalışıyordu. Biriyle birlikte daha önce hiç konuşarak koşmamıştım. Ben yalnızlığa alışıktım. Bir anda düzenimin bozulmasını istemiyordum. Bir başka sebebi de etrafta kimse yokken Gökhan'la konuşmak istemememdi. Onunla yalnız kalmak istemiyordum ve o da sebebini bilmediği hâlde bunun farkındaydı. Belki de bu yüzden konuşmak için ısrar etmiyordu. Bir şekilde her gün birbirimizi gördüğümüz hâlde hiç konuşmuyorduk.
. . .
Bu sabah yine erkenden kalkıp elimi yüzümü yıkadım. Doğruca üstümü değiştirip dışarı çıktım. Bu kez yanıma kahvemi ve kulaklığımı almamıştım. Dün geceden beri aklıma takılan bir şey vardı ve Gökhan'la konuşmak istiyordum. Evden çıkıp yavaşça koşmaya başladım. Gökhan'la her zaman ağaçların yoğun olduğu, sitenin en arka kısmında karşılaşırdık. Ama arkamda birinin olduğunu hissedince durdum. O da durmuştu. Benim ilerlememi beklediğinden emindim. Yavaşça arkamı döndüm ve onu gördüm. Üzerinde beyaz bir sweat ve her sabah giydiği siyah eşofman altı vardı. Tabii bir de kırk kilometre öteden bile kendini belli eden beyaz spor ayakkabısı.

YOU ARE READING
Kara Melek
Teen FictionKara Melek Hayatım boyunca tek amacım farklı olmaktı. Her zaman diğer insanlar gibi olmadığımı kanıtlamak istedim. Şimdi kendi sıra dışı dünyamda yeni farklılıklar ortaya çıktı. Ben Melek. Kendi hayatımı kendi ellerimle yönetmeye alışmışken bir anda...