7. Bölüm

6 0 0
                                    


        Gökhan'a döndüm ve cevaplarından etkilendiğimi hiç belli etmemeye çalışarak. "Ben Melek, namı diğer Kara melek " dedim. Kendimi tanıtmama mı yoksa bu şekilde tanıtmama mı şaşırdığını anlamadım. Ama yüzündeki mutluluk görülmeye değerdi. Elini uzattı ve "Sonunda seninle tanıştığım için çok mutluyum, Melek. " dedi. Bir süre eline baktım. Elini sıkmalı mıydım?

     Bizimkilere bakınca başlarıyla onayladılar. Gökhan şimdiden hepsinin onayını almayı başarmıştı. Bu durum, pek şaşırtıcı değildi. Elini hafifçe sıktım "Bunu duyduğuma sevindim." dedim. Biraz daha konuşmak, bu çocuğu daha iyi tanımak istiyordum. Ama öğretmen sınıfa geldi ve maalesef ki ders başladı. Damla ve kokoşlar da öğretmenin hemen arkasından sınıfa girdiler.

     Ben ve Özgür en arkada oturduk. Meriç ve Deniz bizim önümüzde oturdular, Salih de onların önünde sınıftan başka bir çocukla-ismini bile bilmiyorum- oturdu. Tüm grup tamamdık.Gökhan'sa Ali Fırat'ın yanında, en arkada oturmuştu. Kafamı çevirsem onu görebilirdim. İşin garibi; Ali Fırat, ilk kez en arkada oturuyordu. Zaten ders başladığı gibi öğretmene "Lütfen yer değişikliği yapın. " dediği zaman hiç şaşırmadım. Onun gibi biri en önde oturmalı, dikkat çekmeliydi. Fakat ben; nerede oturmuş olursam olayım, her zaman dikkatleri üzerimde topladığım için önde veyahut arkada oturmak bana pek fark etmiyordu.

     Öğretmen yerini beğenmeyenlerin yerlerini değiştirdi. Sadece bizim yerimiz aynı kaldı. Öğretmenin bizi ayırmasına izin verecek değildik. Üstelik bir kız ve dört erkeğin, ne kadar samimi olduğunu bilmeyen bir öğretmenin, onların yerini değiştirmesi için de ortada hiçbir sebep yoktu.

     Ali Fırat en öne geçti, çoğunluğun da yeri değişti. Gökhan, cam kenarında, en arka sırada, adını hatırlamadığım bir çocukla oturdu. Biz de duvar kenarında en arka sıradaydık. Arada sadece bir sıra vardı. Yine de durumdan memnundum. Ona yakın olmak istemiyordum. İşin en iyi yanı; Damla ve kokoş arkadaşlarının, öğretmenler masasının tam önüne gitmiş olmalarıydı. Bana en uzak köşeye.

     Derken ders başladı. İngilizce dersi. Dersi pek dinlemedim. Bu yüzden bir kağıt çıkarıp sayfayı karalamaya başladım. Her insanın bir yeteneği olduğunu düşünüyordum. Kiminin sesi güzeldi, kimi şiir yazardı, kimi de çok güzel resim çizerdi. Bir de güzel veya yakışıklı olanlar vardı. Dış güzelliği olanlar. Onlar; o kadar güzellerdi ki, bir yeteneği olmadan bile tüm ilgiyi topluyorlardı.

     Benim en sevdiğim yeteneğim ise daha anaokuldan beri çok güzel resimler çizmemdi. Bu konuda babam bana çok destek olmuş ve özel öğretmenlerle kendimi geliştirmemi sağlamıştı. Birçok resim tekniğini bilmeme rağmen en çok tuvalde çalışmayı seviyordum. Ya da derste canım çok sıkıldığında, şimdiki gibi, manzara resimleri çizmek-karakalem- en sevdiğim resim tekniğiydi.

     Oysa bugün, manzara resmi değil de bir portre yaptığımı anlamam için resmin yarısını bitirmem gerekmişti. Kafam nerdeydi benim? Üstelik hiç bakmadan kimi çiziyordum? Cevap oldukça açıktı. Çizdiğim kişi Gökhan'dı. Az önce bana elini uzattığı hâlini çiziyordum. Özellikle yüz kısmına gelince daha dikkatli olmaya başladım. Yüzündeki mutluluğu resme yansıtmak istiyordum. Tam olarak hatırladığım şekilde.

     Hafızam o kadar iyiydi ki, aslında olayın üzerinden çok zaman geçmediği için bu kadar iyi hatırlıyordum. Ortaya güzel bir sonuç çıktı. Bire bir Gökhan'ı çizmiştim. Elini korkusuzca uzatmıştı ve yüzünde bir mutluluk vardı. Oysa gözlerinin ardındaki endişeyi, resme baktığımda bile fark ediyordum. Beni henüz tanımamıştı. Ne zaman ne yapacağımı, neye göre karar vereceğimi bilmiyordu. Bu yüzden gözlerinde ufak bir tedirginlik, bir durgunluk vardı. Yine de kendinden emin bir şekilde elini uzatan bu çocuk; belli ki benim, insanların duygularını sadece gözlerine bakıp anlayabildiğimi bilmiyordu. Bu yeteneğimin en büyük sebebi ise yaşadığım çevreydi. Tanıdığım tüm insanlar, ailem de dahil, hiçbir zaman hissettiği şekilde davranmıyordu. Hepimiz birer beyin adamıydık. Buna ben de dahildim. Bugüne kadar hiç duygularımı dinlememiştim. Hatta bazen, kalbimin sesinin olmadığını düşünüyordum. Boşuna bana "Kalpsiz!" demiyorlardı.

Kara MelekWhere stories live. Discover now