KATİL MİYİM? #4

55 7 1
                                    

Mehmet Akkurt'un kaleminden...

Dört duvar arasında ne yapacağım?

Olay yerinde ki adamları direk olarak Duran Güneş'e haber verdi. Duran Güneş hiç olmadığı kadar endişeli bir şekilde olay yerine doğru hareket etti. Belki de Fırat'ın başına gelecekleri tahmin etmesinden dolayıydı bu endişesi.

Polislerin gelmesini bekliyordum. Herkesin gözü önünde teslim olup, yeni hayatımın ilk adımını atmış olacaktım. Belki zorlu bir yoldu. Belki hayatımın en boktan anıydı. Bir seçim yapmıştım. Ve bu seçimin bedellerini ödemeye de hazırdım. Bana yaklaşmaya çalışan dedemin adamına silahımı tekrar doğrulttum.

- Enver Abi yaklaşma.

Polis arabasının sirenleri çalıyordu. İşte gelmişlerdi. Üç polis arabası önümde durdu. Polisler temkinli bir şekilde arabadan çıktı. En önde, arkasında ki polislere nazaran daha rütbeli duran bana bir şeyler söylemeye başladı;

- Silahını bırak. Teslim ol. Sakin ol.

- Yaklaşmayın. Öldüğünü biraz daha izlicem bu kansızın.
                     
( Sesim titremişti.)

Silah elimde vurduğum adamın ölüsüne bakıyordum. Katil miyim?. Polislerin arkasında sert bir frenle dedemin arabası durdu. Dedem hızlı bir şekilde arabadan çıktı. Arabadan çıkması ile bana bağırması bir oldu. Canından can gitmiş belliydi.

- Fırat sen ne yaptın?

- Aldım intikamımızı dede. Babamın intikamını aldım.

- Ben sana dur dedim. Yapma dedim.

- Çok geç dede. Çok geç.

Dedem ile konuşurken arkadan gelen polisler, acemiliğimden yararlanıp ters kelepçeyi ince bileklerime takmışlardı. Kelepçe bileklerime bol gelmişti. Yere yatırıp üstümü aradılar. Yere düşen silahı hemen yanımdan uzaklaştırdılar. Yerden kaldırıp polis  arabasına doğru suçlu biri olarak götürdüler. İnsanın hayatı bir namlunun ucunda demek ki. Dedem benimle konuşmak istiyordu. Ancak iki polis dedemi uzaklaştırmaya çalışıyordu. Şoför koltuğuna bir polis bindi. Arabayı çalıştırdı ve hareket etti. Ellerim de kelepçe polis arabasının içindeydim. Küçüklük bitmişti. Ya herro ya merro. Arabanın camından dışarı doğru bakındım. Hızla karakola doğru gidiyorduk. Yollar yıllara bırakacaktı kendini. Arabayı süren adam aynadan yüzüme bakarak konuşmaya başladı.

- Bu yaşta niye oğlum? Niye güzelim hayatını yakıyorsun?

- Adalet bir şekilde sağlanmalı. Siz farkında değilsiniz ama adalet sokak aralarına kadar indi.

Polis, aldığı cevaptan memnun kalmamıştı. Değişik hareketleriyle arabayı sürmeye devam ediyordu.

- Adalet bizim işimiz.

Gözüm dolmuştu. Sinirden ağlayacak vaziyetteydim.

- Eğer adaleti uyguluyor olsaydınız babamın katilinin cezasını ben vermiş olmazdım.

- O zaman herkes eline bir tabanca alsın karşısında duranın cezasını versin.

- Babamın katili sokaklarda rahat rahat dolaşacak. İnsanlara zarar vermeye devam edecek. Sonra sen bana gelip adaletten bahsedeceksin. Yok öyle bir dünya.

- Tamam ufaklık sus.

Adam da öldürsen yaşın değişmiyor. Emniyete geldiğimiz de dedemin adamları yerlerini almış beni bekliyor vaziyettelerdi. Kapının önünde baya bir kalabalık vardı. Haberi duyan gelmişti. Dedem herkesi benim etrafıma toplamıştı. Vurduğum Özgür'ün ailesi de toplanacaktı. Büyük bir savaşın içinde kaldık ailecek. İki polis yanımda karakoldan içeri girerken, basından gelenler soru sormayı da ihmal etmiyordu.

- Özgür Topbaş'ı niye öldürdünüz. Dedeniz mi istedi?

        Soruyu sorana dönüp sadece güldüm.

Sorgu odasına bırakıp, bileğimde ki kelepçeleri çıkardılar. Odadan çıkıp beni karanlığıma bıraktılar. Hiçte dizilerde ki gibi bir çekiciliği yokmuş bu sorgu odasının. Karanlık,soğuk ve iç ürpertiyor. Odada da siyahtan başka hiç bir şey yoktu. Bana ne olacak? diye düşünüyordum. Hafif bir korku vardı içimde. Adamı vururken içimde olmayan korku, karanlığımda iyice içime işlemişti. Ne kadar beklediğimi hatırlamıyorum. Baya bir süre sonra bir kadın ve amir olduğunu söyleyen bir adam sorgu odasına girdi. Çocuk şube bakıyordu olaya. Kadın psikologtu. Psikolojimin bozuk olduğunu düşünüyorlar herhalde. Amir sormaya başladı.

- Özgür Topbaş'ı nerden tanıyorsun?

Aslında Özgür dedikleri adamın soyadını bile daha karakola girmeden basından öğrenmiştim.

- Babamın katili olur kendisi.

- Babanı vuranlar teslim oldu zaten. Özgür Topbaş ne alaka?

- Özgür Topbaş babamın ölmesine sebep veren en büyük adam. Bende onu öldürdüm. Başka bir şey söylemeyeceğim.

Lafa psikolog kadın girdi.

- Fırat bilmiyorum farkında mısın ama bir cinayet işledin. Mahkemede ise büyük ihtimalle tutuklanıp ıslah evine girceksin. Çok uzun yıllar ceza alabilirsin. Deden bunu istemiyor.

- Ben her şeyi göze alarak silahı çektim. Ve yaptıklarımın arkasındayım. Aynen ifademi yazın.

Şaşkın gözlerle ikiside gözlerimin içine baktı ve çareleri kalmadığı için ifademi aldılar. Bu harekette Duran Güneş'in beni kurtarmak için yaptığı son oyundu. Bileğime kelepçeleri takıp nezarete koydular.

- Nöbetçi mahkemeye çıkacaksın.

Kendimle başbaşa kalmıştım. Ne olacaktı? Ne bekliyordu beni? Bu kadar acımasız olabileceğimi düşünmemiştim. O silahı elime alıpta başkasının canını kıyabilecek potansiyelimin olduğunun farkında değildim. Ben şuna inanıyorum nasıl bir ailede büyürsen, ne görürsen onu kendine alırsın. Biz maça hükmen yenik çıkmışız. Oturduğum yere uzandım. Gözlerimi tavana diktim. Tavanda babamın yüzü vardı sanki. Babamın yüzüne bakarak gözlerimi kapattım.

Beni kaldırıp, kelepçeyi takıp nöbetçi mahkemeye götürdüler.

Mahkeme salonuna girdiğimde annemi gördüm. Yanında da dedem. Elim ayağım boşaldı. Bu olayların içinde annemin var olduğunu unutmuştum. Beynim hassas noktamı yok saymıştı. Hakimin karşısına geçtim. Dava açıldı. Suçum anlatıldı. Bende ifademi onayladım. İfademi onayladıktan sonra arkama dönüp dedem ve anneme baktım.

- Gereği düşünüldü. Sanık Fırat Güneş'in kasten planlayarak Özgür Topbaş'ı öldürmesi suçundan 15 yıl 4 ay ceza almasına karar verilmiştir.

Annem hemen yanıma koştu. Jandarmalara rağmen sarıldı, kokladı beni. Dedem yerinde kaldı. Hareket etmedi. Jandarmalar beni alıp cezaevi arabasına bindirdi. Islahevine doğru yol aldık. Islahevine girdiğimizde durduk ve beni indirdiler arabadan. Jandarmalar eşliğinde içeri girdim. Beni gardiyana teslim ettiler. Gardiyan koğuşuma götürmek için bana eşlik etti.

- Sen Duran Güneş'in torunusun demi?

- Evet. Hayırdır?

- Bak delikanlı burda deden yok. O yüzden rahat dur ki başın ağrımasın.

Gardiyanın gözlerinin içine baktım.

- Bak gardiyan ben buraya başım ağrısın diye değil baş ağrıttığım için geldim.


Instagram'dan takip edebilirsiniz.
      @tehlike_2022

Beğenip yorum atmayı unutmayınız canlarım

              KALIN SAĞLICAKLA:')

"TEHLİKE"Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin