HERKES BİR SAKİN OLSUN #5

46 5 0
                                    

Mehmet Akkurt'un kaleminden...

Ya düşman ya hasım.

Yeni hayatıma adımımı atmıştım. İçeri girdiğimde tüm gözler benim üstümdeydi. Küçük bir oda ve içinde sönen umutlar. En az yirmi kişilik bir koğuş olduğunu tahmin ediyordum. Ranzalar birbirine çok yakın ,duvarlar boya bekliyordu. Bir çocuk oturduğu yerden kalktı. Kısa boylu, esmer biriydi. Yanıma geldi selam verdi.

- Kardeşim hoş geldin. Ben İhsan.

- Hoşbulduk kardeş. Fırat ben.

- Senden önce namın geldi kardeş. Biliyorum.

Adını öğrendiğim İhsan ile konuşurken arka yataktan koğuşun abisi olduğunu sezdiğim uzun boylu çocuk bana doğru bakarak;

- Hoşgeldin kardeş. ( Boş yatağı göstererek) yatak senin. İhsan sende geç yerine.

İhsan talimatı aldıktan sonra yerine geçti. Bende eyvallah diyerek gösterilen yatağa geçtim. Yatağa geçtiğimde de şimdi bu koğuşun abisi ben bir şey demedim diye üstümde baskı oluşturduğunu zannediyor diye düşünmekten alamadım kendimi. Böyle küçük şeyleri kafama takmaktan alıkoyamıyorum zaten. İnce detayları seviyorum. Benim içim içimi yerken yanıma biraz önce selam verip,kendini tanıtan İhsan geldi. İçimi yemekten kurtarmıştı beni. Ranzama dayanıp konuştu.

- Kardeşim oturabilir miyim yanına?

- Tabi geç otur.

Doğruldum. Bakışlarımı İhsan'a diktim.

- Hem başın sağolsun hem de hoş geldin diyeyim tekrardan.

- Sağol kardeşim eyvallah.

Çaprazımda yatan koğuş abisini göstererek;

- Bu kim?

- O üç ay sonra normal cezaevine geçecek. Koğuşun abisi olur.

- Adı sanı yok mu? Neyden girmiş?

- Adı Mertcan. Annesini öldürmüş. Yanında duran Sami. Şurada taburede oturan ise Özgür. Bunlar kumar, haraç, güçsüzü ezme, milletin sırtından geçinmek gibi eylemleri uyguluyorlar. Kendi krallıklarını kurmuş oynuyorlar.

Dikkatlice üçüne baktım. Demek ki benim için macera daha yeni başlıyordu.

- Kimse kimseyi ezemez İhsan kardeş. Bir çözümü bulunur elbet.

İhsan söylediklerime  ihtimal vermemiş bir yüz ifadesi ile cevap verdi;

- Zor be Fırat. Bunlar tehlikeliler. Hiç kimseyi tanımıyorlar.

- Ben babamdan şunu öğrendim. Eğer boynunu bir kez eğersen bir daha kaldıramazsın. O yüzden boynunu eğmeyeceksin. Evelallah burdayım. O yüzden her şeyin olanağı var artık.

- İnşallah kardeşim. İnşallah krallıklarına bir çomak sokarız.

İhsan'a karşı bir samimiyet doğmuştu içimde. Daha tanışalı saat bile olmadan elektriklerimiz tutmuştu. Islahevinde ki ilk dostum ile belkide bir şeylerin başlangıcını yapacaktık. Biraz kendimizden bahsettik. Benden bir yaş büyüktü İhsan. Annesinin ilacını alabilmek için eczane soymuştu. Annesi hala astım ile uğraşıyordu. Resmen aldığı ek nefes ile yaşıyordu. O kadar içten anlattı ki kendimi tutamayıp ağlayacaktım. Koğuşun da kulağıkesiği olurmuş kendisi. Herşeyden haberi olurmuş. Bu özelliği çok işime yarabilir diye düşündüm. Mertcan ve çetesi ile alakalı ise herkesin piştiden ya da zar atmadan borcu olduğu için bunların her dediğini yapmak zorunda kalıyorlarmış. Biraz nefeslendi İhsan. O nefeslenirken biraz da kendimden bahsedecektim ki ben buraya gelmeden hikayem gelmiş zaten. Kimin torunu olduğum,kimin oğlu olduğum zaten biliniyormuş. Adam öldürmem de bir o kadar yankı uyandırmış. Alem küçük. Yapılanlar hemen duyuluyor. Ama daha yapacaklarımı bilmiyorlar. Biraz daha konuştuktan sonra İhsan yatağına geçti. İhsan'ın yatağa geçmesi ile benimde kafamı yastığa koymamla uyumam bir olmuş. Günün yorgunluğu tabi. Sabaha kadar deliksiz uyumuşum Sabah kalktığımda gün yeni aymış gibiydi. Cezaevi tüm olumsuzluklara rağmen güneş alıyor, insanın içine az da olsa yaşama sevinci veriyordu. Bir cezaevi insana ne kadar yaşama sevinci verebilir ki? Düşüncelerim birbiriyle zıtlaşıyordu.

Çocukların birazı uyanmıştı. Gözlerini benim üstümde hissedebiliyordum. Koğuş abisi de uyanmış yatağında oturuyordu. Bu koğuş abisi acaba ismimden dolayı mı biraz ağır davranıyordu? Ya da zamanı mı bekliyordu? Kafamda deli sorular gerçekten. İçimde ki harareti anca çay alır. Oturduğum yerden kalkarak kendime güzel demli çay doldurdum. Çayım ile birlikte masaya geçtim. İki tane çocukta yatağından kalkarak yiyecek bir şey hazırladılar. Ben kendilerine hazırladıklarını zannetmiştim ki Mertcan'ın ayağına götürene kadar. Burası gerçekten güçsüzlerin ezildiği bir yerdi. Bunun değişmesi lazımdı. Bunun için de bir şey yapmak gerekiyordu. Ama ilk kavgayı da ben çıkarmak istemiyordum.

İhsan'da yatağından kalkıp, yanıma geldi.

- Günaydın Fırat kardeş.

- Günaydın kardeşim.

Kahvaltılık hazırlayıp,yanına da çayını alıp oturdu. Hem muhabbet ederken hem de kahvaltımızı yaparken sağ çaprazımızda,yatağında oturan Mertcan İhsan'a seslendi;

- İhsan yeter bu kadar yemek. Kalk hadi.
          (Çayını bırakıp kalktı)

Söze girdim.

- İhsan otur yemeğini ye.

Mertcan sesini yükselterek;

- Bak ufaklık sırf deden,ve babanın ismi var diye sana bir şey demiyorum ama onların da bir hatrı var. Sen burda ki işlere karışma. Cezanı yat.

- Ben Fırat Güneş. Kimsenin arkasına saklanmam. Benim yanımda ki adama da kimse ters bir üslup ile konuşamaz. Abi, mabi dinlemem haberin olsun.

Son cümlemden sonra artık ipler gerilmişti. Belinde duran çakıyı eline alıp, yatağından atladı. Ben ise masada duran bıçağı kaptığım gibi kendimi Mertcan'ın üstüne doğru yürürken buldum. Artık ikimiz arasında da çok az bir mesafe kalmıştı.

Kurguma oy vermeyi unutmayınız :')

Düşüncelerinizi yorumlayıp kurguma yardımcı olabilirsinizzz :')

               SAĞLICAKLA KALIN...

"TEHLİKE"Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin