bir süre sonra geriye çekildiğinde onun yüzüne baktı ve ne yaptığının farkına vardı. bir erkeğe dokunmak, ona sarılmak.
sertçe yutkundu ve defterini titreyen elleriyle kapatarak cebine koyarak ayaklandı. taehyung ise gideceğini anlamıştı ve yüzünün kızarmasından, mimiklerinden, titreyen vücudundan fark etmişti bir terslik olduğunu. buna izin vermek istemedi ve o da ayağa kalkarak dikildi karşısına korkusuzca. "gitme, böyle gidersen yine göz göre göre kendi canını yakarsın, gönderemem. özür dilerim bu kadar endişelenmene sebep olduğum için."
suçlunun kendisi olmadığını bildiği hâlde aslında dilediği özür geneldi. yaşadığı şeylerin zorluğu adına kendisinden özür dilemeyen evrenden, onların adına özür diliyordu.
kafasını eğdi beyaz tenli, kendini kasmaktan zaten yorgun olan kasları daha da ağrımaya başladı. minik elleri yumruk olmuştu. sorun ona sarılmak değildi aslında. yani, temaslardan korktuğu bir gerçekti ama ondan çok daha korktuğu başka şeyler vardı.
yeniden güvenirse başına geleceklerden ödü kopuyordu ve asıl sebep buydu. yeniden sevip incinmekten çekiniyordu çünkü kalp kırıklarına bir yenisini daha eklemek istemiyordu.
"bak ne diyeceğim, eğer hemen gitmen gerekmiyorsa seninle kafeteryaya gidip bir şeyler içelim mi?"
ve kendisine yöneltilen bu soruyla aklına gelen bazı anılarla irkilerek dudaklarını birbirine bastırdı. karşısındaki bu adamın öyle bir şey yapmayacağını bilse bile, zihninin bir köşesinde sürekli konuşan sesi bastıramıyordu.
güvenme. güvenemezsin, asla bilemezsin gerçek niyetini. ya daha önce yaşadığın şeyler yine olursa? ya yine içeceğine o haplardan atarsa, ya yine gözlerini açtığında kendini dağılmış hâlde bulursan? nereden biliyorsun aynı şeylerin olmayacağını?
çenesi kasılırken stresle sıktığı yumruklarıyla tırnaklarını derisine bastırmaya başladı, ama bunu yaptığının farkına bile varamayacak kadar dalgındı aklı.
"yoongi, sakin ol." dedi taehyung yüzüne endişeyle bakarak. her an kriz geçirecekmiş gibi davranıyordu ve taehyung bunu kendi annesinden biliyordu. herhangi bir şey, çok basit bir şey bile bu tür durumları yaşamış insanlar için tetikleyici olabilirdi. derin bir nefes alarak ona bakmaya devam etti.
aslında normalde yüzünü elleri arasına alarak oma sakin olmasını söyler ve sıkı sıkı sarılarak yanında olduğunu hissettirmeye çalışırdı ama ona dokunmuyordu.
korksun, irkilsin istemiyordu. kendisinden korkmasını hiç istemiyordu.
beyaz tenli çocuk kendini zorlukla sakinleştirerek kendine gelmeye çalıştı ve not defterini çıkardı yeniden.
'iyiyim, gidebiliriz. ama ben çok bunalmış hissediyorum kendimi, yine bahçeye çıkarız.'
onu onayladı ve birlikte yan yana yürüyerek hastaneye girdiler, sonrasında da adımları kafeteryaya yönelirken aralarında sessizlik hakimdi. "soğuk bir şeyler alalım bence." dedi esmer olan ona göz ucuyla bakarak. "sonra da bahçeye çıkmak yerine seni daha sakin ve huzurlu sayılabilecek bir yere götüreceğim. yükseklikten korkuyor musun?"
kafasını iki yana salladı yoongi. "anlaştık o hâlde."
"ben meyve suyu alacağım sanırım, bence sen bundan al," diyerek ona kapalı kutuda olan bir limonatayı gösterdiğinde yoongi hafifçe gülümseyerek başını sallamıştı.
içeceklerini aldıktan sonra taehyung adımlarını doğrudan terasa çıkan merdivenlere yönelmişti. yoongi ise bu esnada çaktırmadan onu yan profilden izlemeye başladı.
kahverengi saçları öylesine yumuşak duruyordu ki imrenilesiydi. biçimli ve büyük olmayan bir burnu, kiraz renginde canlı dudakları, yumuşacık bakan siyah gözleri vardı. sanki baktığı insanın içini ısıtabilecek de, buz gibi dondurabilecek de güce ve kudrete sahipti. geniş omuzları vardı ve üç dört santim kadar uzundu yoongi'den. böylece mesela ona sarılsa, kafası göğsüne gömülürdü. bunu düşünmesi istemsizce gülümsemesine sebep oldu.
merdivenlerden çıktıktan sonra çatıya ulaştıklarında taehyung buraya daha önceki gelişlerinden birinde getirdiği minderi koyduğu yerden çıkardı ve yere güzelce koydu, daha sonra da rahatça oturup sırtını duvara yasladı ve kendisine hâlâ ayakta dikilen ve boş bakışlarla izleyen çocuğa döndü. "bazenleri buraya geliyorum, narsha kafamı bozduğunda falan buraya çıkıp sakinleşiyorum. özellikle bu saatlerde gün batımını çok net izleyebilirsin, şanslıyız o yüzden. hadi gel otur yanıma," yanına vurarak işaret ettiğinde yoongi tebessüm etti ve yavaşça yanına oturdu. elindeki kutuyu açarak kırmızı renkteki pipetini taktı ve küçük bir yudum alırken bakışları gökyüzünde, batmakta olan güneşteydi.
'çok güzel, sabah mı akşam mı anlaşılmıyor.'
"senin gibi," diye mırıldandı taehyung doğrudan gözlerinin içine bakarak. "senin de ne sabahın belli ne de akşamın. hiçbir şeyin anlaşılmıyor, gözlerindeki derinliğe gizlemişsin kendine dair ne varsa. sana baksam bile ulaşamayacakmışım gibi, çok uzaklardasın sanki."
yoongi bu cümleler üzerine gülümsedi ve bakışlarını kaçırdı ondan. hissettiği utanç duygusu yüzünden yanakları kızarırken bu huyundan hiç hoşlanmadığını düşündü. bir süre hiç konuşmadılar, yoongi gün batımını seyretmeye devam etti.
taehyung da onu izledi bu süreçte.
bir süre sonra beyaz tenli açık havanın da etkisiyle ve günün de yorgunluğuyla mayışmaya başladığını hissetti, göz ucuyla ona baktı ama içinde bulundukları anı bozmak istemedi. daha sonra aklına gelen fikirle birlikte yine anlık düşündüğü bir eylemi sonrasını düşünmeden gerçekleştirdi.
kafasını dizlerine koyarak minderin üzerinde uzanır konuma geldi.
taehyung ise gözlerinde gizleyemediği bir şaşkınlıkla baktı ona ama şikâyetçi olduğu söylenemezdi, bu yüzden hiçbir şey söylemeyerek yanında duran büyük battaniyeyi aldı ve onun üstüne güzelce örttü.
eğer böyle uyumak istiyorsa, kendini huzursuz hissetmiyor demekti.
kendisine güvendiği anlamına gelirdi.
gülümsedi esmer tenli ve ceketine daha sıkı sarılarak bir anlığına elini kaldırdı, saçlarını okşamak için.
ama rahatsız olabileceğini düşünerek havada duran elini geri indirdi ve onun yerine bir sigara yakarak kucağında uyuyan, bebek yüzlü çocuğu daha yakından izlemeye başladı.
rüzgâr bir saat öncesine göre daha serin esiyordu, üşümemesini umdu taehyung. rahatını bozmak istemiyordu o yüzden mümkün olduğunca hareketsiz duruyor, sessizce sigarasını içiyor ve gözleri kapalı duran bu masum çocuğun meleksi çehresini izliyordu.
ve şundan emindi taehyung, o adını koyamadığı bir şekilde yoongi'ye bağlanmıştı. ruhu ruhuna karışmış gibi sıcak hissediyordu kendini ona karşı, tarifi olmayan bir koruma iç güdüsüyle ona zarar verebilecek en ufak bir şeyden bile sakınmak istiyordu. bütün bunların nedenini bilmese bile emin olduğu şey şuydu;
bu denli yüksek bir bağlılık hissini ve koruma iç güdüsünü hayatında ilk defa hissediyordu birine karşı. ve bundan kesinlikle şikayetçi değildi.
--
taehyung'un özellikle ona kapalı kutuda olan bir limonatayı almasını söylemesinin sebebi, ona bir şeyler içelim mi diye sorduğunda ruh hâlinin değiştiğini fark etmesiydi. böyle de düşünceli bir karakter işte. açıklamak istedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
traumatisme, taegi
Fanfiction"güzellik, bir insana verilebilecek en büyük lanettir." » angst, » fic, » taegi. ϟ 080422