9; my hair is alive just for you to love.

87 24 4
                                    

yavaşça araladı gözlerini, içinde bulunmaktan lanet ettiği dünyanın yeniden ortasında uyanmaktan nefret ediyordu.

kanına karışan ağır yatıştırıcıların yarattığı sersemlik hissi hâlâ üstündeydi ve görüşü oldukça bulanıktı. kısa bir süre kendine gelmeyi beklese de bulanık görüşü fazla düzelmemişti, hafifçe doğruldu ve yanında uyuyan ona baktı.

ve sonra fark etti, onun kolu beline sarılıydı.

bir şey söylemek için bile çok yorgun hissediyordu kendini, parmağını kıpırdatmaya hâli yok gibiydi ve oldukça susamıştı. bir ona bakıyordu, bir de beline sarılı koluna. vermesi gereken tepkiyi kestiremiyordu. aklı oldukça karışıktı.

usılca doğruldu ve onu uyandırmamaya özen göstererek kollarının arasından çıkıp yataktan kalktı. bütün vücudu öylesine uyuşmuştu ki zorlukla ayakta tutabiliyordu bedenini. savruk adımlarla odasındaki banyoya girdi ve kapıyı kilitledi.

beni suçladığını biliyorum ama bunu yapmalarına izin vermeye mecbur kaldım.

yeniden zihninin içinde duyduğu o canlı sesle çenesi kasıldı. şu sesi tamamen yok etmek istiyordu ama elinden hiçbir şey gelmiyordu. ne antidepresanlar, ne de kimyasal başka yatıştırıcılar. hiçbir şey işe yaramıyordu ve bu ses artık onu çok yıpratıyordu.

başka çarem yoktu, bunları yaşamana sebep olduğum için özür dilerim.

"özüründe de samimi değildin, yalancı." bu esnada bakışları aynadaki aksine çarptığında duraksayıp, kendine bakmıştı. gözbebekleri bile ölü gibi bakıyordu, saçları darmadağındı ve suratından bütün yorgunluğu belli oluyordu. "zaten özürlerin ne anlamı var ki? senin pişmanlığın bana eski beni geri vermiyor ne de olsa."

derin bir nefes alarak öfkeyle suyu açtı ve dereceyi sıcağa getirdi, ama normalde yaptığı gibi kaynar bir ısıya değil. daha sonra üstündekileri çıkardı ve akan suyun altına girip, her zamanki gibi vücudunu sert hareketlerle liflemeye başladığında bu seferin tek farkı, her zaman öfkeyle yaptığı bu eylemi bu sefer ağlayarak yapıyor olmasıydı.

ruhunun kaybettiği kan gözyaşı olup gözlerine doluyordu ve onun acısını da ızdırabını da ağlayarak kusmaktan başka bir çaresi yoktu.

hayatını bir teraziye koyup tarttığında bir yanda yaşadığı olay ve bu olayın getirdiği yıkım, aynı zamanda da güvensizlik vardı. diğer tarafında da taehyung. sadece duruşuyla bile güvende hissettirebilen biri. kendisini temiz ve değerli olduğuna inandırmak için kimsenin uğraşmadığı kadar uğraşan bir adam. bir yabancı ama tüm tanıdıklarından da dost bildiklerinden de kendisine daha yakın olan bir yabancı.

ben sadece çok pişman olduğumu bil istedim.

sertçe yutkundu ve ağlamasını dindiremeyeceğini de yıkanmaya çalışarak içindeki sıkıntısını da geçiremeyeceğini anladığında suyu kapatmıştı, sonrasında da duştan çıkarak üstünü giydikten sonra yeniden tam karşısında duran aynaya baktı kıpkırmızı olmuş gözleriyle.

benim bile hiç dokunmama izin vermediğin saçlarına başkasının dokunmasına izin verdiğini görmek çok şaşırtıcı.

o bunu söylerken haklıydı çünkü minsung'u çok sevmesine rağmen hiç saçlarını örmesine veya taramasına izin vermemişti, dokunmasından hep çekinmişti. ama taehyung'la bu sınırını da aşmıştı ve üstelik o saçlarını örerken kalbi adeta ağzında atmış, çok heyecanlanmıştı ve uzun zaman sonra belki de ilk kez böylesine içten bir şekilde sıcak hissetmişti. gülümsemek içinden gelmişti.

sonraysa aklına bir anı geldi. çok kısa bir an. minsung'un saçlarına dokunduğu, okşadığı ufak bir hatırayı anımsadı.

banyo dolabını açtı ve havluların arasına gizlediği makası aldı eline. sonra yeniden baktı kendine, saçlarına. bu saçlar onu güzel kılıyordu ve yoongi güzelliğin lanetli olduğunu biliyordu. sertçe yutkundu, kurtulmalıydı onlardan. makası kavradı sıkıca, bunu yaparken titreyen ellerini göz ardı etti. sonra havaya kaldırdığı makasla yavaşça saçlarını kesmeye başladı,

traumatisme, taegiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin