5; uncontrollable bad feeling.

108 25 14
                                    

"acil bir durum olduğunda ailesinden birine değil de size haber vermemizi özellikle belirttiği için sizi arayıp çağırdım, bay jeon. ilaçlarını vermek için odasına giren bakıcımız onu duşta baygın bulmuş. muhtemelen aşırı sıcak suyun altında uzun süre kalmaktan ve açlıktan. neyse ki muayenesini yaptık, ciddi bir durum yok. kaynar suyun altında saatlerce kaldığı için vücudunda birinci dereceden yanıklar olmuş ama kremlerini düzenli kullanıp sürerse bir şeyi kalmaz, en fazla birkaç hafta içinde toparlar. onu bir süre gözlem altında tutacağız, böyle bir durumun tekrarlanması geri dönülmesi zor sonuçlar doğurabilir."

derin bir nefes aldı jungkook. onun göz göre göre kendini bu kadar hiçe sayması, ilaçlarını düzenli kullanmaması ve bütün bunlar yetmezmiş gibi kendini aç bırakması çok üzülmesine yol açıyordu. ama işin kötüsü, elinden bir şey gelmemesi kahrediyordu onu. iyi hissedebilmesi için yapabileceği bir şeyin olmamasından.

"anlıyorum, teşekkür ederim bay jung. onu görebilir miyim?"

"rica ederim jungkook, elbette onu görebilirsin. odasının yerini biliyorsun."

-

"güzelim, gelebilir miyim?"

bir yanıt beklemeden aralanan kapıya bakmadım bile, dizlerimi daha çok kendime çekerek karşımdaki duvara bakmaya devam ettim.

yatağımın yanına oturduğunu, endişeli gözleriyle beni süzdüğünü biliyordum ama ona söyleyecek bir şeyim yoktu. ne diyebilirdim ki? zaten her şeyi öğrendiğinden emindim. hoseok yetiştirmiş olmalıydı olanları.

"canımın içi, çok korkuyorum biliyor musun?" elini yanağımda hissettim, usulca okşuyordu tenimi. yalnızca gözlerimi kapattım fakat herhangi bir tepki veremedim. bütün vücudum ağrıyordu ve kendimi üstümden tır geçmiş gibi hissediyordum. "bir gün sana bir şey olacak diye korkuyorum. o sesi dinlememen gerekiyor, yalan söylüyor o sana."

gözlerim gözlerini buldu, bana öylesine derin bakıyordu ki zaten hassas olan ruh hâlim yüzünden, ağlama isteğimi körüklüyordu bakışları. "bugün ilaçlarını ben içireceğim, olur mu?" sakince kafamı salladığımda başka bir şey söylemedi ve başucumdaki komodinin üzerindeki suyla dolu bardağımı ve ilaçlarımı alarak dikkatlice içirdi.

o anda ilaçlarımın sayısının arttığını fark ettim. derin bir iç çektim sıkıntıyla. bu da yetmiyormuş gibi normalde günde en fazla üç kere odama gelen kadının gözetimde olduğumu söyleyerek on dakikada bir odama dalmaya ve durumuma bakmaya başlaması çok canımı sıkıyordu. kimseyi görmek de konuşmak da istemiyordum.

dünyayla aramda olan zayıf iletişimi de bu sayede kesip atmıştım bıçakla orta yerinden keser gibi.

"şimdi de kremlerini süreyim. ben mi yapayım, yoksa sen mi yapmak istersin bir tanem?" yüzümde mimik bile oynatmadan ona baktığımda onun da üzgün ve stresli olduğunu sürekli ısırdığı dudağından anlamıştım. "tamam, sen halledersin. karışmıyorum ama sürmeyi sakın ihmal etme, olur mu?"

tenimin beyaz olması yanık izlerinin ve kızarıklıkların çok daha kötü durmasına yol açıyordu ama yapabilecek bir şeyim yoktu. yeniden hafifçe kafamı sallayıp ona onay verdiğimde aramızda kısa bir sessizlik oldu.

uyuyamıyordum, her yerim acıyordu ve kendimi bok gibi hissediyordum. dünyadan kaçabilmek için hiçbir şey yapamıyordum. ne uykuya sığınabiliyordum, ne de günlüklerime içimi dökebiliyordum. hiçbir çıkışım yoktu sanki, kendi hayatımda dibe batmış boğuluyordum.

sanki boğazıma sarılan görünmez eller yüzünden nefesim kesiliyordu, ama ciğerlerimde hissettiğim acı da bir o kadar gerçekti.

"buradan çıkacak kadar iyi olmanı istiyorum ama bir türlü olmuyor. sanki sen her geçen gün daha da kötüye gidiyorsun."

traumatisme, taegiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin