İzmir

792 242 164
                                    

Hikayeme bakanlar lütfen oy kullanmayı unutmayın⭐
Keyifli Okumalar!💐
Hoş Geldiniz🍀

Aşk sandığım azapmış meğer.
Ben Akgül Aktaç kendi halinde yaşayan, macera sevmeyen bir insandım. Ta ki onu görene kadar. Hayatımın yolunda olmasına o kadar alışıktım ki. Dengesizlikler yaşarken hayatımın alt üst olduğunu gördüm. Her şey İstanbula geldiğimde Bedir'in, yani erkek kardeşimin kız arkadaşıyla buluştuğumuzda başladı. Hata yaptığımı sonradan farkına varmıştım ama önünde sonunda tanışacaktım sadece yanlış zaman olmuştu galiba.
Hazırsanız başlayalım bana hak vereceksiniz.

İzmir'de ki evimde yine sıkıcı bir gündeydim. Bir hafta sonu iznim var onu da evden dışarı adım atmayarak geçiriyordum neredeyse.
Tabi Rena sağolsun beni o kadar bıktırmakta usta bir arkadaşki en sonunda "Tamam yeter ki sus ben dışarı çıkmaya razıyım" noktasına getiriyordu.

Uyanıp kendime bir sabah çayı yaptım, sabah çayı dediysem öyle asortiklerin çayından değil, bildiğimiz demleme çay. Kahvaltı yapmayı pek sevmediğim için ekmek arası bir şey yapıp çayımla yedim. Telefonumu koltukta ararken , ki bu çok zor oldu sonunda bulmuştum. Aslında dağınık değilim ama bu İzmir beni tembelleştirmişti. Sabah sekiz akşam on çalışınca insan ne kendine ne evine vakit ayırabiliyordu.

Telefonumu bulur bulmaz kurcalamaya başladım, öyle çok sosyal medya bağımlısı bir insan sayılmam, takılır geçerim. Gerçi vaktimde kalmıyor ya. O yüzden telefonumda hep yeni özellikler ararım, sanki işime yarayacakmış gibi. Can sıkıntısı öyle kolay çıkmıyor. Telefonuma yeni bir mesaj düştü gezinirken.

Afacan : "Geliyorsun değil mi 2 hafta sonra İstanbul'a"
Ben bunu tamamen unutmuştum. Halbuki bilet ayarlamam gerekiyordu, çok zor yer bulunuyordu, ne diyecektim şimdi ben bu afacana. Afacan yani kardeşim Bedir, hep afacan diye sevdiğim için adını da afacan diye kaydetmiştim. Bir cevap yazmak zorundaydım, eğer biraz daha bekletirsem tüm İzmir'i ayağa kaldıracak bir türe sahipti benim kardeşim. Yapmamışta sayılmazdı.

Bir gün çok yorulduğum için erkenden yatmıştım, o kadar çok tasarım yapmıştım ki artık beynimin iflasını versem de şaşırmazdım. Uyandığımda ise yüz beş mesaj, iki yüz cevapsız arama ve saat 16.00 bu kadar uyuduğuma tabi ki bende inanmıyordum.
Yüz cevapsız arama Afacan, yüz cevapsız arama Rena Delisi.
Afacan : "Günaydın Prenses"
"Neredesin."
"Hey."
"Cevap versene."
"Bu saate kadar uyuyor olamazsın."
"Kesin başına bir şey geldi kesin."
"Rena'yı arıyorum şimdi."
"Biri mi kaçırdı seni." Daha nice saçma sapan mesajlar atmıştı benim zır deli kardeşim.

Geri dönüş yaptığımda ise telefonlarım asla üç cevapsız çağrıyı geçmeyecek ve iki mesajtan sonra mutlaka cevap verilecek, iki elim kanda olsa bile. Öyle söz verdirmişti, el mahkum kabul etmiştim. O saate kadar uyunmazdı ve benden beklenecek bir şey değildi tabi.

Hemen mesaj bölümüne girip mesaj yazmaya koyuldum.
" Bilet ayarlamaya çalışıyorum, vaktim kalmıyor ama bakıyorum afacan "
Hemen anında cevap hazır, çünkü telefon elinde benim yazmamı bekliyor ve bu durum gerçekten beni sıkıyor. Bir an önce İstanbul'a gidip bu dertten o kadar kurtulmak istiyorum ki.

Afacan : "Daha ayarlamadın mı ? Neee ! Aman Allah'ım ne diyor bu Prenses Akgül hanım"
Başlamıştık işte yine. Aldım desem ne olurdu sanki. Ama alamazsam bu sefer daha kötü olaylar çıkardı.
Off ! Ne yapacaktım ben.
"Off Bedir napayım. Beynim akşama kadar yoruluyor eve gelince her şeyi unutuyorum."
Afacan "Vay vay vay ! Bedir ha, Bedir ? Afacana ne oldu Prenses Akgül hanım."

Neredeyse benim hiç sinirlenmeye hakkım yoktu. Afacan dersem sakin bir insanmışım, kardeşime Bedir diye seslenirsem sinirli bir insanmışım, öyle tanımlıyor beni beyefendi. "Tamam" diye bir cevap serpiştirip kapattım konuyu.
Biliyordum ki uzatırsam uzayacaktı, en azından bunu öğrenebilmiştim. Telefonumu bırakıp bir çay daha almaya giderken telefonum çaldı arkamdan çaresizce, hiç bakmak istemiyordum.

Kesin Rena idi ve "hadi ama bebek dışarı çıkmıyor muyuz ? " diye beynimin etini yiyeceğinden o kadar emindim ki...
Eve iş getirdim desem gelir beraber yapardık, yorgunum desem çıkana kadar bıktırırdı, ne yapsam karar verememiştim. Açmasam eve bile gelirdi ki anahtarım vardı.
O olaydan sonra ona da anahtar yaptırmaya karar vermiştik. Ben çayımı alıp gelene kadar çoktan telefonum kapanmıştı. Baktım cevapsız arama tam tahmin ettiğim gibi Rena idi. Arayacaktım başka yolum yoktu.
Çalıyor...

"Alo"
"Efendim Rena'cım buyur canım, gene nereye götüreceksin beni merakla bekliyoruz ben ve içimde ki ben"
"Yani sabah sabah bu espiriyi yapmasan olmaz dimi Akgül " olmazdı çünkü ben Akgül'düm, çizgimden vazgeçemezdim.
"Sen her hafta sonu beni arayıp, dışarı çıkartmadan olmuyorsa, benimde bu espiriyi yapma hakkım olduğunu düşünüyorum" inanın başka türlü bu deli kızla baş edemezsiniz.

İstanbulda iken ise çok özlüyorum, keşke Rena olsa da beni dışarı sürüklese diye. Ama burada baya sıkıcı oluyor, her hafta her hafta dışarı mı çıkılırmış canım.
"Tamam tamam bir şey demedim, yeni bir cafe açılışı varmış, hazırlan da gelip alim seni arabayla, abimin arabasını aldım bu hafta"
"Tamam çayımı içeyim kalkarım" itiraz edecek halim de yoktu zaten.
El mahkum kabul edip geçiştirdim, nasılsa bir cafe, dışarı çıkalım da az olsun uzun olsun fark etmezdi Rena için. Beş dakika bile dursak ona yeterdi.
"Tamam yarım saate oradayım" diyerek telefonu suratıma kapatmıştı.

Çayım zaten bitmek üzere soğumuştu, bir dikişte içip geçtim, hemen hızlıca banyoya girip duş aldım. Vaktim azdı.
Hızlı bir şekilde giyinirken kapımın açıldığını fark ettim gelen Rena idi. Yine her zamanki gibi arsız arsız karşıma geçip sırıtmaya başlamıştı.

"Zil denen bir icat yapıldı biliyor musun Rena ?" iğleneyici sözlerim onu yıldıramazdı ama vazgeçmiyordum.
Vazgeçmeyecektim.
"Yok canım ne bilirim ben zil falan anahtar varken " deyip patlattı kahkahayı, kocaman bina yankılandı nerdeyse.
Gözlerimi devirip saçlarımı kurutmaya geçtim, hemen fön çekip çıkmayı planlıyordum. Fazla makyaj yapmayı sevmeyen bir insan olduğumdan, az bir sürünüp çıkmayı planlıyordum ama Rena o kadar hazırlanmış ki beni serbest bırakmayacaktı. Bırakmadı da.

Yarım saatin sonunda hazırdım. Uçuş uçuş beyaz bir elbise, tam yazlık havasını andıran, spor ayakkabımda hazır. Fazla abartı olmayacak bir makyaj. Ya da abartı mı demeliydim ?
Artık cafeye gidebilirdik.
Tabi o cafe de ki bazı insanların hayatıma gireceğini nerden bilebilirdim.

KÖTÜ KRAL (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin