Keyifli okumalar!
★
"Her canlının sınırlara sahip olduğu söylenir. En çok göze çarpan sınırlar ise insanlara aittir. Hepiniz o sınırların dışına çıkmaktan ya da o sınırı birisinin geçmesinden deli gibi korkuyorsunuz. Neden? Çünkü zarar göreceğinize inanıyorsunuz. Sınırlarınız sizin için güvenli bölge. Güvenli bölgenizden çıktığınız an ölürsünüz."
Ateş askerlerin önünde elleri sırtında birleştirmiş bir hâlde yürüyordu. Askerler ise şınav pozisyonu almış, Ateş'in konuşmaya başlamadan önce verdiği komutla şınav çekmeye başlamışlardı.
"Ya da öleceğinizi sanırsınız. Güvenli bölgeden çıkmadıkça hayatı öğrenemezsiniz. Asıl benliğinizi, neler yapabileceğinizi keşfedemezsiniz. illa ki o sınırlar aşılacak ve yaralar alacaksınız. Yara almadan, bir savaştan kurtulamazsınız. Kurtulursanız da o savaş; savaş değildir, sizler de savaşçı değilsinizdir."
Adımlarını sağ tarafta en başta duran Mira'ya yöneltti. Sağ tarafında yer aldığında ayağını kaldırıp Mira'nın sırtına koydu. Hafifçe ağırlığını ayağına verdi. Mira sırtındaki baskı ile dişlerini sıktı ve şınavına devam etti. Bakışları karşıda, kulağı Ateş'te vücudu Ateş'ten gelecek olan güçteydi.
"Ben sınırları olanları çok gördüm. Kimisinde sınırlar iyi etki yaratırken kimisinde kötü etkiler bırakmış. Ben sadece iyi ve sadece kötü olan bir savaşçı istemiyorum. Ben yeri geldiğinde iyi yeri geldiğinde kötü olan bir savaşçı görmek istiyorum. Nasıl bir insan sadece iyi ve sadece kötü olamıyorsa bir savaşçı da sadece iyi ve sadece kötü olamaz. Bana sınırları olmayan, yapabileceklerinin farkında olan askerler lazım. Yeri geldiğinde sırf sınırlarını ihlal ediyor diye sinesine çekilen birisi benim işime yaramaz."
Biraz daha güç uyguladı. Mira sırtına uygulanan güçle biraz daha eğildi. "Peki siz, bahsettiğiniz gibi misiniz?"
Ateş yan tarafta şınav çeken bir kadının sorusuyla başını oraya çevirdi. Sarı saçlı kadının yalnızca sırtını görebiliyordu. "Bunu sadece beni tanıyarak öğrenebilirsiniz."
"Kimse kimseyi tam olarak tanıyamaz. Ya tanıdığımızdan daha farklı çıkarsanız?" Sıktığı dişlerinin arasından konuşan Mira'nın sorduğu soruyla keyiflendi, Ateş.
"Yansımalar, Ayral. Hangi gerçeği yansıttığını bilmediğimiz, yansımalar. İnsanlar yalanların ve doğruların birer yansımasıdır. Tek fark neyi nasıl yansıttığı bilinmezdir. Ben bir savaşçıyım, bu doğru. Yerine göre iyi yerine göre kötüyüm ama hangi gerçeği yansıttığımı bilmek mümkün değil."
"Ağzınızın iyi laf yaptığını bilmek mümkün ama," diye homurdanan Ayral'ı kimse duymadı.
Ateş Ayral'ın bir şey demeyeceğini anlayınca ayağını sırtından çekti. Ayral'ın sırtında postalının izi çıktığını görünce sinsice sırıttı. Ağzını açıp bu durumu söyleyeceği vakit sustu. Nasıl olsa Mira fark edecekti.
"Bırakın." Askerler şınav çekmeyi bırakmış ve beyaz zemine yayılmışlardı. Onların bu hâlini gören Ateş bir emir verdi: "Kalk ayağa!"
Mira'nın arkasında duran Serhat doğrulup başını kaldırdığında Mira'nın sırtında oluşan postal izini görünce gözlerini kaçırıp dudaklarını birbirine bastırdı. Gülmemek için kendini zor tutuyordu. Burnundan bir nefes verip dikkat çekmemek için hızlıca ayaklandı. Bakışlarını Ateş'e çevirdiğinde, Ateş'in kaşlarını çatmış bir hâlde kendine baktığını gördü. Serhat kendini toparlayıp bakışlarını Ateş'ten çekti ve ileriye bakmaya başladı. Eğitim sonuna kadar ne Mira'ya ne de Ateş'e bakmayı düşünüyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sessiz Uyanış
Science Fiction"Sessiz Uyanış'a hoş geldin Ateş Uluhan. Dikkatli ol. Bu uyanış sandığın kadar sakin ve sessiz olmayacak. Bu yolda biraz sarsıntı yaşayacak biraz da sarsıntı yaşatacaksın." Bir ihanet vardı, bir zafer vardı. Peki kim ihanet etti, kim kazandı? Erlik...