7. Bölüm

675 50 20
                                    

Şaşkınlık bedenimi ele geçirdi ama ben hareket dahi edemiyordum. Eli ensemden ve belimden tutup vücudumu oyuncak bir bebek gibi kolayca kendine çektiğinde dudaklarımı serbest bıraktı ama asla geri çekilmedi. Nefes nefes ayrılan dudaklarımıza ve gözlerine baktım.

“Öp beni.” sözleri komutanından emir almış bir er gibi beynime ulaştığında yeniden dudaklarıma baskı yapan dudaklarına karşılık verdim ve dudaklarımı aralayıp öpücüğünü karşıladım. İçimden bir ses bunu yapmamamı haykırsa dahi ben kendimi geriye çekemiyordum. Dili dilime dolandı ve ben sesimi dahi çıkartamadan yakınımızdan gelen bir ses ve karşı koyamayacağım bir güç ile bedenlerimiz ayrıldı.

“Ve sonra Herziva Kralının karısını öpen İtalyan Carlo Marki oracıkta kafası kesilerek öldürülmüş!” çatık kaşları ve dağılmış sarı saçlarıyla Nicklaus Morgan hemen önümüzde bize bakıyordu. Böyle bir durumda ona yakalanmaktan dolayı yanaklarım kızarmaya başladığında onu ilgilendirmeyen bir durum olduğunu aklıma getirdim.

“Ne yaptığını sanıyorsun?” Andrew durumdan hoşnut olmadığını göstermekten geri durmadı ve ayağa kalkarak elini bana uzattığında kendim kalkabilirdim ama bu durumda bunu yapmak hoş olmayacağı için eline uzandım ama boşuna bir çabayla kalakaldım çünkü yine aynı güçle ayaklarımın üzerine kalktım. Ani ayağa kalkışımdan ötürü başım döndü ve dengemi kaybedip düşecekken Nicklaus Morgan'ın parmaklarını sırtımda hissettim.

Parmaklarından sırtıma doğru şiddetli bir akım geçtiğinde aynı anda gözlerimiz kesişti ve o aceleyle parmaklarını çekip aşina olduğum o öfkeli bakışlarını yüzüme sabitledi.

Bir anlık bir refleksti bu belki ama kalbimin çarpıntıyla kasılıp başımın dönmesine yeterli olmuştu. “Nicklaus Morgan! Haddini aşma” bakışmamız Andrew'in cüretkar sesiyle bölündüğünde Nicklaus'un dudağının kenarı kıvrıldı. Onun yüzünde ilk kez gördüğüm bu tebessüm korkuyla yutkunmama sebep oldu. Andrew daha birkaç gün önce ondan dayak yememiş miydi? Bu cesaret miydi yoksa aptallık mıydı? İkisinin arasındaki o ince çizgiyi Andrew'in aştığını farkettiğimde onu durdurup buradan gitmek istediğimi söyleyecektim ki ayaklarım görünmez bağlarla bağlanmışçasına emrime itaat etmedi ve ben olduğum yerde kalakaldım.

Gözlerim çabucak Nicklaus'u buldu ama o samimiyetsiz gülümsemesiyle Andrew'e bakmaya devam ediyordu. Ağzımı açıp birkaç kelam etmek istedim ama bu çabamda başarısızlıkla sonuçlandı. Ellerimi hareket ettirmeye çalıştıysamda yine de nafile bir çabaydı.

Lanet olası büyücü!

İç sesimi duymuş gibi tek kaşını kaldırıp aynı ifadeyle bana baktığında kaşlarımı çatmaktan öteye gidemedim.

Yeniden bakışlarının hedefine Andrew'i aldığında bir adım atarak ona bakmaya devam etti. “Haddim.” dedi bıçaktan bile daha keskin, buram buram alay kokan bir tonlamayla.

“Haddimi sorgulamak senin haddine mi Uptown?” sonlara doğru kısılan sesiyle tüylerimin diken diken olduğunu hissettim. Vücudumdan bir elektrik akımı geçip toprağa aktığında gözlerim Andrew'i buldu. Gözlerindeki şey tereddüt müydü yoksa korku muydu? Gerginliğinin sebebi karşısındaki adamdan başkası değildi ama o ısrarla kafa tutmaya devam ediyordu.

Bu kadarı cidden aptallıktı.

“Derdin ne?” konuyu kapatıp gitmek istiyor gibi bir hali vardı ama hayır bu tamamen korkudan kaynaklıydı. Gözleri bana döndüğünde Nicklaus başını çok hafif sola döndü ve bir adımda Andrew ile olan temasımızı kesti.

“Derdim sensin.” dedi lafı hiç dolandırmadan doğruca. “Önce benim mekanımda bir kızı taciz ediyorsun. Yetmiyor onu buraya, karşı akademinin sınırları içerisine getirip tüm kuralları çiğniyorsun.” sesinde hiç bir ima, maksat yoktu. Apaçık kurallar da kurallar diyordu.

ALFA SERİSİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin