"Çünkü sen, yalnızca kolay, oyun gibi ve ağırlıktan yoksun olanı seversin, bir kadere müdahale etmekten korkarsın."Jungkook'a cevap vermeden geçen o birkaç saniyede, zihnimde bu alıntı dönüyordu. Hangi kitaptan olduğunu hatırlamadığım bu söz, bir anda onunla bir yapbozun parçasıymışçasına eşleşmişti. Jungkook benimle oyun oynuyordu. Bu çok açıktı. Gözlerindeki ışıltıların, dudaklarından silemediği o gülümsemesinin arkasında yeni oyuncağına kavuşmuş çocuk heyecanı vardı.
Ne kötüydü ki ben bu çocuğu seviyordum, yani sevmiştim. Jungkook'la ilgili ne zaman düşünsem -ki bu çok sık olmaz- kendimle garip bir inatlaşmaya girerdim, şimdi olduğu gibi. 'Galiba ona aşık olabilirim' 'Hayır, aşık filan olamazsın aptal mısın sen?' 'Ama nasıl yakışıklı görmüyor musun?' 'Her yakışıklıya aşık mı oluyorsun sen?' 'O her yakışıklı değil ki, Jeon Jungkook! Uğruna hayat feda edilir.' 'Sen delirmişsin! Hiç sana bakar mı o? Hem, hem Yoongi'yi ne yapacaksın?' 'Yoongi'nin haberi olmaz ki! Eğer sen susarsan!'
"Güzellik, ne geçiyor aklından?" diye sordu, sonunda Jungkook. Gözlerim birbirine geçmiş serçe parmaklarımızda dolanıyordu. İlgiyi kendisine çekmek için mi bilemedim; serçe parmağımı dudağına bastırmıştı. Yüzümü buruşturup, parmağımı çektim. İçimdeki diğer ses Jungkook'u istediğimi kabullenmiş, o zaman önce onu süründür, diyerek beni sarsmıştı. Yüzümü bara çevirirken, bu düşünce aklıma yatmıştı. Jungkook; "Kabul ettin sayıyorum aşkım." diyene kadar. Aşkım, kelimesi Jungkook'un ağzından çıkana kadar iğrenç bir hitaptı.
Yeniden ona döndüm. Dirseğini bara yaslamış, beni izliyordu. Kocaman sahte bir gülümsemeyle; "Kendini kandırıyorsun aşkım." dedim. Parmağıyla dudağının kenarını kaşıyıp, sırıtışını sakladı.
"Hadi ama güzelim." diyerek ısrar etti. Bir yandan da, dibime dibime giriyordu. Tamamen ona dönüp, anlat anlat dinliyorum dercesine derin bir nefes verip, kafamı salladım. Tepkime dayanamamış dudağını dişleyip gülmüştü. "Doğum günüm hatırına hem-"
Sözünü "Jungkook!" diye cırlayıp, yanımızda biten kız böldü. Bu kızı göğüslerinden hatırlıyordum; sırada Jungkook'a doğum günü hediyesi vermekten bahseden yolluydu. Elini Jungkook'un koluna koyup; "Ama dakikalardır seni bekliyorum hediyeni vermek için, hadi gelsene." diyerek mızmızlandığında gözlerimi devirdim. Tabi bu kızın dikkatinden kaçmamıştı. Yüzündeki gülümseme sinir bozucu hal alıp; "Sen kimdin?" diye sordu.
Bir anlık gelen, artık gıcıklıkla mı sürtüklükle mü desem- Jungkook'un boynuna kolumu sarıp; "Sevgilisi." dedim. Fırsatı değerlendirip, elini belime doğru atan Jungkook bile cevabımla kalakalmıştı. Şaşkınlıkla bana döndüğünde, dudağına yapıştım. Sürekli yaladığından nemli olan dudakları, benimkilere kolayca karıştı. Belimden çekip, kendine doğru bastırdı. Vücutlarımız birbirine yapıştığında, kasıklarındaki şişliği hissettim yeniden.
Sesli bir şekilde dudaklarımızı ayırdım. Islak bir öpücük daha bıraktı. Bir tane daha. Ve bir tane. Kız Jungkook'a seslenene kadar öptü; sonrasında da öptü. Dudaklarım onunkilerin öpücükleriyle oyun hamuruna dönene kadar devam etti. Durmayacağını anladığımda yüzümü boynuna doğru gömüp, diğer elimi de boynuna sardım ve kıza resmen götümü döndüm.
"Jungkook?" dedi kız, hayal kırıklığıyla. Ve bu ses tonu inanılmaz hoşuma gitti.
Biraz daha üzülsün istedim; Jungkook'un kasıklarına kendimi bastırdım ve kulağına inlercesine ses çıkardım. Derin bir nefes çekmişti. Belimdeki eli kalçama kaydı. Şaşkınlıkla kafamı kaldırdım ve gözlerimiz birleşti. "Bana daha iyisini verebilirsin biliyorum bebeğim." diye fısıldayıp, kalçamı avuçladığı gibi kendine doğru bastırdı. Şişkin penislerimiz sürtündüğünde, inlememi tutamamıştım. Dudaklarım aralandığında, kendi dudaklarıyla kapamış; iniltilerim onun ağzının içinde erimişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
devil's choice | taekook
Teen FictionÇünkü yeryüzünde hiçbir şey, karanlıktan gelen bir çocuğun fark edilmeyen sevgisine benzeyemez.