"Hayır, beni tanımamıştın, o zaman beni tanımadın, asla, asla beni tanımadın. Sana o anın hayal kırıklığını nasıl anlatabilirim, bilmiyorum sevgilim -çünkü o zaman böyle bir kaderi, senin tarafından tanınmamak gibi ömrüm boyunca mahkum olacağım bir kaderin acısını ilk defa yaşıyordum ve şimdi de o kaderle ölüyorum-"
"Senin tarafından hiç tanınmamış olarak." diye tamamladı Jungkook. Beni sadece dinlemiyor, okuduğum yerleri de gözleriyle takip ediyordu. Ne zaman bana eşlik etse, dudaklarım istemsizce kıvrılıyordu.
Yatak odamda, yere yayılmıştık. Sırtım karyolaya yaslıyken, uzattığım bacaklarımın arasına oturmuştu. Uzanır vaziyette olduğundan, koca bedeni arkasında ezilmemiştim. Kafasını göğüsümün arasına yaslamıştı. Ellerim saçlarının arasında geziniyordu. Bir yandan da, dirseğini bacağıma yaslamış havada tuttuğu kitabı okuyordum. Arada da o bana eşlik ediyordu. Jungkook için günün en güzel anlarıydı bu; benim için ise mutfakta yemek yaptığı anlardı.
Devam edeceğini düşünerek bekledim. Ama mırıldanarak yeniden tekrarlamıştı; "Senin tarafından hiç tanınmamış olarak." Saçlarında dolanan parmaklarım durdu. Kitabın bu kısmına takılmış gözüküyordu. Kafasını kaldırıp, yüzüme bakmaya çalıştı. "Korkunç bir kader değil mi?" diye sordu. Bu korkunç kaderin üzüntüsü gözlerini kaplamıştı. Neden çözemiyordum; hem onu hem de beni en çok etkileyen bu acı dolu kitaptı.
"Sana nasıl tasvir edebilirim ki, bu korkunç kaderi?" Cümlenin sonunu değiştirip, cevabımı verdiğimde yüzü aydınlandı ve dudakları kıvrıldı. Başımı eğip, kıvrılmış dudak kenarına içimi huylandıran bir öpücük bıraktım.
Elini arkaya atıp, boynumu sardı. Öpücüğü biraz daha uzatmaya çalıştığında ona izin verdim. Dudakları benimkine karıştıkça, daha fazlasını istemeye başladık. Havada tuttuğu kitap yavaşça yere düştü ve elini dolduran şey bu sefer dolgun bacağım oldu. Alt dudağını dudaklarımın arasında ezip, tadına varmak için kendimi ağzına ittim. Elimi saçlarından çekip, bir anda bacak arasına attığımda inlemesi dudaklarım arasında boğulmuştu.
Sertleşen penisini delirtecek, en azından beni delirten, derecede yavaş şekilde okşadım. Jungkook dudaklarımızı ayırdı. Oturuşunu düzeltip, arkasına dönmesiyle yüz yüze gelmiştik. "Seni güzel yaramaz." dedi, belimden çekerken. Elma şekeri kırmızılığındaki dudaklarında parıldayan piercingine, dilimi sürttüm. Ağzını aralamış ve birden üst dudağımı dişleri arasına almıştı.
"Vahşisin." dedim, sahte bir memnuniyetsizlikle. Hırlayıp, bu sefer de çenemi ısırdığında kolları arasından kurtulmaya çalışmıştım. Başaracak gibi olduğumda, kendimi yatakta buldum. Devasa gücüne aylar geçmesine rağmen alışamıyordum. Resmen beni kolayca havaya kaldırıp, bir yerlere fırlatabiliyordu. Çoğunlukla yatağa, mutfakta tezgahın üzerine, arabanın arka koltuğana ve şu sıralar favorisi olarak kitapçıda kasanın arkasına.
Dudaklarını boynumda gezdirirken; "Ne istiyorum biliyor musun?" diye sordu. Sesindeki boğukluktan bahsedeceği şeyin +18 olacağını anlamıştım. Elini bacağıma atıp, sertçe avuçladı. Mırıltılar çıkarıp, altında kıvrandığımda bu hoşuna gitmiş; daha fazlası için şaplak atmıştı. "Ağzının sıcaklığını."
"Hmm." Öyle mi dercesine, güldüm. Hakaret ettikçe kasılan ve kaslarını ortaya çıkan sırtında ellerimi gezdirmeye devam ettim. Benimkilerin 2 katıydı omuzları. Üzerime eğildiğinde, bütün ışığımı kesiyor Jungkook'un gölgesi altında kalıyordum.
Eliyle çenemi sarıp, yanaklarımı sıktığında dudaklarım büzüşmüştü. Parmağını ağzıma doğru yollayıp, üzerime eğildi. Dudaklarını çenemde gezdirip; "Bu güzel dudakların sikimi sarmasını istiyorum." diye fısıldadı. Parmağını ağzımda oynatıp, ileri geri hareket ettirdi. Parmaklarını emmeye bayılıyordum. Dilimi kalın parmaklarında gezdirdikçe, bacağımı da penisine bastırıyordum. "Hepsini alabilirsin değil mi?" diye sordu, alayla.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
devil's choice | taekook
Teen FictionÇünkü yeryüzünde hiçbir şey, karanlıktan gelen bir çocuğun fark edilmeyen sevgisine benzeyemez.