"Çünkü seninle ölçüsüz ve sürekli ilgilenişim sonucunda iç dünyamda senin de sık sık beni düşüneceğin ve bekleyeceğin gibi çılgınca bir düşünce filizlenmişti; senin için bir hiç olduğumu, bana ait herhangi bir hatıranın en hafif biçimde bile seni etkilemediğini bilseydim eğer, herhalde soluk bile alamazdım!"Birkaç dakika önce alnındaki damarın atışını görebileceğim kadar sinirlenen, bağıran ve küfürler savuran o değilmiş gibi dudağını büzüp ıslık çalarak araba sürüyordu Jungkook. Keyifliydi. Gözlerinin kısılmasına, yanağındaki tatlı çukurun oluşmasına sebep olan gülümsemesi gerçekti. Bunu anlayabiliyordum çünkü alaylı, küçümseyici, kendini beğenmiş, sahte sırıtışlarını birçok kez görmüştüm. Ve o zamanlar ne kadar soluk kesici olduğunu düşünsem de; sadece yan profilden gördüğüm gülümsemesinin yanında onların sönük kaldığını fark ettim.
Çok yakışıklıydı. Bunu demek yeterli olmalıydı; ama yakışıklı kelimesi artık öylesine söylenen, kaba tabirle kaşarlaşan bir kelime olduğundan yetmiyordu işte. Kafamı koltuğa yaslayıp, saatlerce hatta belki günlerce onu izleyebilirdim. Sadece izlemek, dokunmaktan bahsetmiyorum bile çünkü ona değdiğimde, itiraf etmekten utansam da gözlerim kararıyordu. Çok saçmaydı, biliyorum ilk defa yakışıklı erkek görmüşüm gibi tepkiler veriyordu içimdeki fanboy ama Jeon Jungkook'tan bahsediyorduk. Tek bir gülüşü, göz kırpışı için bile cinayet işlenebilirdi.
Bana bakış atıp, işaret parmağını burnuma sürttü. Yüzümü buruşturup geri çekildim. Kafamı yeniden koltuğa yasladım. "İstersen dokunabilirsin." dedi öpücük atıp. Ne, diyerek şaşkınca ona baktığımda; "Öyle bir bakıyorsun ki, dokunmak için kendini tutuyor gibisin." dedi. "Dokunabilirsin."
Gözü sadece yolda olduğundan, ona olan bakışlarımı fark etmedi sanıyordum. Bunun verdiği rahatlıkla da, ağzım açık izliyordum resmen Jungkook'u. Yanaklarım yanmaya başladığında kızardığımı anlayıp, kafamı çevirdim. Oflayarak göz devirmiş, yerimde kıpırdanmıştım. Büyük bir kahkaha attığında, hemen ona döndüm. Neden bilmiyorum, gülüşlerini anılarımda bir yerde biriktirmek istiyordum.
Sigara olan elini direksiyona attı, diğeriyle de benim yüzümü kavradı. Avucu içerisinde kaybolurken; "Ne güzel şeysin sen ya." diyerek sıkıştırdı yanaklarımı. Yerimde iyice küçüldüğümde, ısırmak istercesine ses çıkarıp geri çekti elini. Ama bu seferde boynuma doğru kaymış, elinin tersiyle okşamaya başlamıştı tenimi.
"Kaza yapacaksın." dedim, elini itmeye çalışırken. Zaten tek elle sürdüğü için gergindim, bir de dikkatini tamamen bana vermiş endişemi ikiye katlamıştı.
Kırmızı ışıkta durduğumuzda -aslında durmayıp gazlayacaktı ama benim bağırmamla vazgeçmişti- uzanıp çıplak boynuma gömdü yüzünü. Tenime ıslak öpcüklerini bırakırken, eliyle de bacağımı, daha çok yukarılara doğru okşamaya başlamıştı. Işığın Yeşile dönmesine 30 saniye vardı. Yeterli olmasa da, en azından ellemek için sabırsızlandığım kol kaslarına dokunabilirdim. Boynumda öpülmedik yer bırakmayıp, dudakları arasına aldığı derimi emerken kafamı diğer tarafa eğmiş ona daha çok yer açmıştım. Kolunda gezinen elimi, baldırlarımdan yukarı doğru çıkan elinin üzerine koymuş, tam bacak arama şişkin penisime bastırmıştım. Aynı anda diğer elimle onun bacak arasını kavradığımda, ikimizde sesli şekilde inlemiştik.
Aralık dudaklarını tenimde gezdirerek dudaklarıma çıktı. Göz göze geldiğimizde bakışlarındaki istek neredeyse yeniden inlememe sebep olacaktı. Kotu üzerinden penisini okşadığımda, kirpikleri titreyerek gözleri kapandı. Avucum içerisine aldığımda ne kadar büyük olduğunu fark etmiş, anlık bir ürperti yaşamıştım. Aralık dudakları benimkilerin üstüne kapanırken, boğuk iniltisini ağzıma bırakmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
devil's choice | taekook
Novela JuvenilÇünkü yeryüzünde hiçbir şey, karanlıktan gelen bir çocuğun fark edilmeyen sevgisine benzeyemez.