"senden uzaktayken mutlu, halimden memnun yaşamak istemiyordum, kendi kendimi acılardan ve yalnızlıktan oluşma, karanlık bir dünyaya gömmüştüm."
Şehirde geçirdiğim 3 ayda, hayatımda daha önce hiç olmadığım kadar mutluydum. Aşıktım, deliler gibi. Gözlerim sadece onu görmek istiyordu, Jungkook'u. Dakikalarca, saatlerce sıkılmadan onu izliyordum, izlemek istiyordum. Yanı dibinde olmak, teninin her zaman tenimin üzerinde gezinmesini istiyordum. Aldığım her nefeste onun kokusunun içime yayılması en büyük arzumdu.
Sonra, ayrıldığımızda ruhumu karanlık zindanlara hapsetmiştim. Jin sanıyordu ki, Jungkook'un aldatmasının (ki öyle bir şey olmamıştı yeni öğreniyordum) acısı hiç geçmiyordu. Acım geçmişti. Hatta içten içe bir şekilde onu haklı çıkarmayı başarmış, affetmeye birkaç adım uzaktaydım. Karanlıklara bürünmemin sebebi, Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu'nda olduğu gibi, adını asla öğrenemediğimiz o kadınla aynıydı. Kendi kendimi acılardan ve yalnızlıktan oluşma, karanlık bir dünyaya gömmüştüm. Jungkook'un olmadığı bir hayat, benim için işkence gibiydi.
Yoongi bunu anlayabilir miydi? Hiç anlatamamış, hiç çabalamamıştım. Korkmuştum. Yoongi, bu dünyada en çok sevdiğim adamdan öyle bir nefret ediyordu ki- sonrasında olacaklardan çok korkmuştum. Bir saat kadar önce korkum Yoongi'nin kendine zarar vermesi, çekip gitmesiyken; şimdi karşımda kararmış gözlerine baktığımda asıl korkum Jungkook'un canını acıtacak olmasaydı. Yoongi'nin içi ne zaman bu kadar nefretle dolmuştu? Bakışları karşısında dehşet içerisindeydim.
Yaptığım itiraftan sonra sessizlik devam etti. Kimseden çıt bile çıkmıyordu. Çoğu kişi Yoongi'nin çıldırmasını ve Jungkook'un üzerine atlamasını bekliyordu, açıkçası ben de bunu bekliyor bu yüzünde de tetikteydim. Ama Yoongi'den önce Jimin öne çıktı. Şu ortamda gülümseyen tek kişiydi. Dolgun alt dudağının sağ tarafında, çift piercing vardı. Kulağındaki küpeler omzuna değecek kadar uzundu. Üzerinde sadece deri ceketi vardı ve içine hiçbir şey giymemişti. Sevişmeden kalan morluklar açıkça gözüküyordu ve o izlere tezat çıplak boynunda Jongin yazan kolyesi asılıydı.
Bize doğru yanışırken, koca bir kahkaha patlattı Jimin. Götünü Yoongi'ye dönüp, Jungkook'un yüzüne doğru eğildi; "Bir taşla iki kuş." diye fısıldadığını duydum. Jungkook sinirli bir nefes verdi. Jimin onu umursamadan Yoongi'ye ve kalabalığa dönüp, kollarını açtı. "Bence bu kıskançlık mevzularını bırakıp, yarışlara odaklanalım gençler!" dediğiinde, alkışlar ve çığlıklar yükselmişti. "Fakat küçük bir değişiklik söz konusu!" diyerek, elini kaldırdı. Göz ucuyla bize bakıp, göz kırptı. "Hoseok'un rakibini değiştirmemiz gerek, çünkü küçük kedicik sevgilisinin yarışmasını istemiyor!" Sesler daha da yükselirken, göz devirmemek için kendimi zor tutuyordum.
Jungkook'a sırnaşıp; "Ne yapıyor bu?" diye sordum. Yoongi'yle olan bakışmasını kesip, bana döndü. Bakışları saniyeler içerisinde değişmiş; nefret ve kin yerini aşka bırakmıştı. Dudağıma dudağını sürtüp; "İntikam." diye fısıldadı.
Jungkook'un söylediğini sindiremeden, Yoongi'nin bize doğru yöneldiğini fark ettim. Ama araya Jimin girmiş ve onu göğsünden itmişti. Arkamızda duran Jongin ve diğerleri de yanı dibimizde bitti hemen. Yoongi yeniden bize adımlamaya çalıştığında bu sefer onu tutan Hoseok oldu. Yardım istercesine bakıyordum ona ve beni anlamıştı.
Jimin kuru kafa yüzüklü parmağını Yoongi'ye doğru uzattı. Kelimelerin üzerine basa basa, büyük bir ciddiyetle; "Yarışlara saygı duymalısın Yoongi." dedi. Daha önce onu bu ciddiyette bir kez görmüştüm; Jungkook'un ailesiyle tanıştığım geceydi. Kasabalılar ise büyük bir ihtimal hiç görmemiş olmalı ki, bu ciddi hali herkesi susturmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
devil's choice | taekook
Teen FictionÇünkü yeryüzünde hiçbir şey, karanlıktan gelen bir çocuğun fark edilmeyen sevgisine benzeyemez.