"Şimdi artık benim için yalnız sen varsın dünyada, yalnızca sen, benimle ilgili hiçbir şey bilmeyen sen, bu arada hiçbir şeyden haberi olmayanı oynayan veya her şeyi ve herkesi alaya alan sen. Evet, yalnızca sen, beni asla tanımamış olan ve hep sevdiğim sen."
Günümün nasıl başladığını, nasıl sonlandığını ya da birkaç günün nasıl geçtiğini sadece Jungkook'un bulunduğu cümlelerle anlatabilirim. Güneşi onunla doğurmak ve onunla batırmak, gözlerimi açtığımda gördüğüm ilk şeyin Jungkook'un yüzü olması, yatağın üstünde değil de vücudunun üzerinde elim kaslı koluna sarılı şekilde uyanmak ve şımartmasını bekleyerek, boynuna doğru sokulmak; yapılacaklar listemin en başında olmuştu artık. Bana istediğimi veriyordu ya da istediğini yapıyordu; beni öpücüklere boğuyordu. En çok sevdiği avucuyla yüzümü kapamak ve sıkmaktı. Hemen ardından da, beni altına alıp dudaklarını yüzümün her tarafında gezdiriyordu. Sadece birkaç günde dünyanın en şımarık çocuğu olmuştum.
İlk başta çok acemiydim. Ondan bir şey isterken, şımarıklık yaparken ya da surat astığımda; nasıl değiştiğini yavaş yavaş fark ediyordum. Gözlerinde yıldızlar vardı ve bana bakarken ışıldıyorlardı. Ama sadece bana. Hayır abartmıyorum, gerçekten sadece bana bakarken görüyordum o ışıltıları. Çok sevdiği Jimin'e bile böyle bakmıyordu. Gözleri beni bulunca, yörüngesini buluyordu sanki. Bütün ilgisini bana veriyor ve benim etrafımda dönmekten başka hiçbir şey yapmıyor, yapmak istemiyordu.
Aklıma Barikat'a gittiğimiz, doğum günü olduğu gece geliyordu. Kızlar ve erkekler onu elde etmek için yapacaklarından, taktiklerden bahsediyorlardı. Ama Jeon Jungkook'un ilgisini çekmek benim için çok kolaydı, hiçbir şey yapmasam bile o benimdi bunu fark etmiştim. Hep mi böyleydi acaba?
"Güzelim?" diye seslendi, küçük kıyametim. Bakışlarımı ona çevirdim. Makyaj masasında oturmuş, eşyalarımı karıştırıyordu, yine. Sahip olduklarıma ya da rutinlerime deli bir merakı vardı. Kahvaltıda ne yemek isterim, kahve mi içerim yoksa meyve suyunu mu tercih ederim bu gibi soruların cevaplarını keşfetmeye bayılıyordu. makyaj malzemelerimin hangi marka olduğunu bile öğrenmişti.
"Birazdan hazır olacağım, Jungkook." diyerek mızmızlandım. Hızlı hareket ediyormuş gibi gözükmeye çalıştım; ama daha kıyafetlerimi bile seçememiştim. "Acele ettirmesene!"
Aynadan bakmayı bırakıp, koltuğu çevirip bana döndü. Gözlerini üzerimde gezdirirken, tek kaşını kaldırmıştı."Bu cümleleri yarım saat önce de kurdun aşkım." dedi, alayla. Dil çıkartıp, yüzüne tişörtümü fırlattım. Benim aksime o çoktan hazırlanmıştı bile. Uzun saçlarını arkadan toplamış, birkaç tutamını aşırı seksi bir şekilde yüzüne düşmesine izin vermişti. Ve yine aşırı seksi kaslı kollarını ortaya çıkaran, sıfır kol tişört giymiş ve kalın bacaklarına yapışan siyah kotu da altına geçirmişti. Tatlı minik odama karanlığı tezat olsa bile, bence bu cansız yer bile ona aşıktı.
"Hazırlanıyorum işte." dedim, oflayarak. Konsere geç kalacağımızdan ben de endişeleniyordum. Ama o koltuğa yayılmış, arsızca vücudumu süzerken hareket etmek, hatta düşünmek bile çok zordu. "5 dakika bekleyemiyor musun?"
"İste saatlerce beklerim güzelim." Önünden geçerken belimden yakalamış ve kendine çekmişti. Sürünerek bacak arasına girerken, karşı koyabilmek için duvara tutunmaya çalıştım ama başarılı olamadım. Kalçamın hemen altına dudağını bastırıp, yanağını sürttü. Sadece kalçamı saran tayt şortumu çekiştirip; "Isırsam ciyaklar mısın?" diye sordu. Kumaşı yumuşak ve ince olduğundan, kalçamın kıvrımlarını olduğu gibi ortaya çıkartıyordu üzerimdeki tayt şort ve gözünün dakikalardır aşağılarımda dolanmasının sebebini şimdi anlamıştım. "Azıcık ısıracağım bebek, lütfen?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
devil's choice | taekook
Fiksi RemajaÇünkü yeryüzünde hiçbir şey, karanlıktan gelen bir çocuğun fark edilmeyen sevgisine benzeyemez.