"Seni yalnızca bir defa olsun görmek, yalnızca bir defa sana rastlamak, yalnızda bir defa daha bakışlarımla uzaktan olsun yüzünü kucaklayabilmek, tek arzumdu."
Jimin bütün yol boyunca baygındı. Kirpiklerini titreten, alt dudağının bebek gibi bükülmesine sebep olan kabuslar görüyor olmalıydı. Karakterine tamamen zıt, minik elleri arasında tişörtümü sıkıca tutuyordu. Ağzından huzursuz iniltiler çıktıkça, kafamda dönen bütün soru işaretleri kayboluyordu. Bütün dikkatimi Jimin'e veriyordum. Saçlarını okşuyor ve her şeyin düzeleceğine dair saçmasapan vaatler veriyordum. Acaba tam olarak ne düzelecekti? Ne düzelebilirdi? İntihar eden babasını geri getiremezdim. Babası yerine koyduğu Jungkook'un abisi Jungho'yu da diriltemeyecektim. Hoseok ve Yoongi'den intikam almakta onu rahatlatmamıştı; hoş onlara bir şey yapabilir miydim bilmiyordum. Ama Jimin'in kabusları artık bitsin istiyordum.
Yol boyunca süren baygınlığı, Koyu Mor'a girdiğimizde de devam etti. Kasabanın kıyısında kalan bu bölümde, neredeyse insanlığın var oluşundan beridir burada varlığını sürdüren aileler yaşardı. Onlardan biri de Yugyeom'ların ailesiydi. Bu kadar güzel bir yeri kasabanın diğer yerlilerine kaptırmamışlardı. Büyülüydü burası. Her gelişimde kendimi Aslan'ın hükümdarlığındaki Narnia'da gibi hissederdim. Koyu Mor'du adı ama akşam güneşi sıcaklığındaydı hep. Aynı Jungkook gibi. Aklım yeniden ona kaydığında, Jimin'in saçlarında gezinen parmaklarım durdu. Neredeydi şimdi? Yoongi'yle kavga mı ediyordu? Karakolda mıydı? Ağlıyor muydu? İntikamını aldığı için mutlu muydu? Zafer coşkusu içinde miydi?
"Taehyung." Yugyeom'un sakin sesini duydum. Kafamı kaldırdığımda, şoför koltuğunun boş olduğunu fark ettim. Şaşkınlıkla bakınırken, kapımın açık olduğunu ve hemen dibimde durduğunu gördüm. Koluma yavaşça dokunup; "Jimin'i bırakman lazım." dedi. Diğer tarafta Jaehyung ve Johnny'i gördüm. Jimin'i alabilmek için ellerini uzatmışlardı. Gözlerim yeniden Jimin'i bulduğunda, kaşlarının çatılı ve dudağının büzüldüğünü gördüğümde, benimde istemsizce gözlerim doldu. Yüzünü göğsüme doğru yaslayıp; "Kabus görüyor ama." dedim. Yugyeom kafasını anlayışla sallayıp; "O hep kabus görür." dediğinde kalbim acımıştı. "Hadi, ayrıl. Onu içeri alalım."
Bir süre cevap veremedim. Neden Jimin'i bırakmamakta bu kadar ısrar ediyordum bilmiyordum. Belki de Jungkook onu bana emanet ettiği içindi. Kimselere vermek istemiyordum. Ama Jungkook ve Yugyeom kan kardeşiydi. Jungkook Yugyeom'u seviyor, güveniyor olmalıydı. Emindim ki Jimin'de Yugyeom'u seviyordu; çünkü Jimin Jungkook'un sevdiği her şeyi severdi. Ben dışında.
Sonunda Jimin'i onlara vermeye ikna olduğumda, Johnny onu tek başına kucaklamıştı. Jaehyun bir yandan bileğini tutmuş, nabzını ölçerken Yugyeom'da ona neler olduğunu anlatıyordu. Hemen arkalarından onları izliyordum. Müstakil iki katlı eve girerken, dalga seslerinden denizin hemen yanı dibinde olduğumuzu düşündüm. Kapıdan girdiğimiz gibi de bu düşüncem doğrulandı. Salonu boydan boya kaplayan camlar, direkt denize bakıyordu. Dalgaları üzerinde olduğumuz koca kayalara çarpıp, huzurlu sesler çıkarıyordu. Bu manzaraya sadece birkaç saniye odaklanabildim. Üst kata yönelmeleriyle ben de koşar adımlarla arkalarındaydım. Üst katta 3'den fazla oda vardı ve birine girmişlerdi bile. Johnny Jimin'i yatağa bıraktı. Kafası ölü gibi yastığa düştüğünde, nefesimi tutmuştum. Hemen dibimde duran Yugyeom bana dönüp baksa da bir şey söylemedi.
Jaehyun'un Jimin'i kontrolü kısa sürdü. Sanki bu işlemi sürekli yapıyormuş gibiydi. Damar yolu açmak için eline yöneldiğinde; "Elinin arkası canını acıtır." diyerek araya girdim. Bu sefer 3'ü de dönüp bana bakmıştı. Elimle kolumun içini gösterip; "Koluna takabilir misin?" diye sordum. Jaehyun'un gözü bir anlığında Yugyeom'a kaydı sonra da gülümseyerek, kafasıyla onayladı. Kolunu temizleyip, iğneyi yavaşça damarına geçirirken Jimin'in yüzü buruşmuş ve yerinde kıpırdanmıştı. Ona doğru bir adım attım ama sonra yerimde kaldım. Huzursuzca serumun bağlanmasını ve damla damla akmasını izledim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
devil's choice | taekook
Dla nastolatkówÇünkü yeryüzünde hiçbir şey, karanlıktan gelen bir çocuğun fark edilmeyen sevgisine benzeyemez.