Bölüm 25

1K 67 15
                                    

Dıt...

Ben geldim. Hasta ve yorgun olan minnoş yazarınız geldi. Maalesef yoğun bir bel ağrısı yaşıyorum. Ay kıyamam ben kendime. Şaka bir yana tatliş yorumlarınızı çok özlediğim için zorlanarak bile olsa bir bölüm yazmayı başardım. Hadi bana kocaman bir alkış...

Klasik...

Ne Diyoruz?

Keyifli ve bol yorumlu okumalar canımın taaaaaaaa içi tatlişlerim...

      Kıraç odanın kapısını ilk açtığında sadece bir anlık göz teması kurabilmişti Ömrüm ile. Sonrasında başını pencereye çevirmişti. Ürkek adımlarla içeri girdiğinde elini kolunu nereye koyacağını bilemiyordu. Gül gidip elindeki kırmızı gülleri alıp vazo bulmak için dışarı çıktı. Burak ise ikisinin artık hesaplaşma vaktinin geldiğini biliyor ama Ömrümü yalnızda bırakmak istemiyordu. Kıraç sessizliğini korurken Burak,

"Hoş geldin Kıraç"

"Hoş buldum." Sanki ona bakıyormuşçasına hala gözlerini Ömrümden kaçırıyordu. O odaya girmesi tam olarak üç saatini almıştı. İki ileri bir geri gitmişti.

"Gel artık" Diye Burak onlarca mesaj atmıştı. Son mesajından sonra biraz daha cesaretlenip kapıyı çalabilmişti.

"Durumu Ömrüme anlattım. Biraz yumuşamış gibi davranıyor. Hadi artık" Derin bir nefes alıp, gözlerini kapatıp o kapıyı çalmıştı işte. Odanın her köşesine dolan lavanta kokusu yüzüne çarptığında afallamış bir süre kendine gelememişti.

Ömrüm onu görmüyor ama kokusunu alıyordu. O lanet olası aromatik kokusunu sıkmıştı yine. Ne zaman buluşsalar burnuna dolan o mis gibi koku, ne kadar inkar etmeye çalışırsa çalışsın yine başını döndürmüştü. Sırf bu yüzden kendine sinirlendi. Hiçbir şekilde onunla alakalı olan bir şeyi sevmemeli ve etkilenmemeliydi. Az önce sesi kulaklarına dolduğunda kendini bir film sahnesinde gibi hissetti. Hatalı olan erkek ve ne olursa olsun asla vazgeçemeyen kadın oyuncular gibiydiler. Ömrüm onunla yüz yüze gelmek zorundaydı. Konuşmalı ve yeri geldiğinde birlikte yemek yemeliydi. Ama bunların hiç birini kendi için yapmayacaktı. O ihtiyacı olan daha fazla insana ulaşmak için bunu iş olarak yapacak ve asla ötesine geçmeyecekti.

"Kıraç geç şöyle otur" Dedi başı ile Ömrümün hemen yanında olan koltuğu göstererek.

"Yok ben böyle iyiyim." Yine bakışları başı pencereye çevrili olan Ömrüme kayarken! Burak'ın bakışları ikisinin arasında gidip geliyordu. Ne Kıraç ne de Ömrüm bir adım atmıyordu. Zaten adım atması gereken kişide Kıraç olmalıydı. Bakışları ile işaret ediyordu ama Kıraç hiçbir girişimde bulunmuyordu. Gül sanki onun "imdat" çığlıklarını duymuşçasına tüm neşesi ile içeri girdi.

"Kıraç bu güller çok güzel kokuyor" Devam etti

"Hemşirelerden kurtarabildiklerimi zor kaçırdım." Hafifçe tebessüm etti Kıraç. Gül

"Ömrüm baksana tatlım" Diyerek gülleri burnunun dibine soktu.

"Çek şunları Gül ya"

"Hayır kokla. Can olsun, kan olsun" Öfke ile başını çevirip gözleri ile Kıraç'a ateş ederek baktı.

"Belki de ölümüm olacaktı." Kıraç hayali olarak elini kalbine götürdü. Bacakları titrediği için hemen arkasındaki duvara yaslandı. Son hatırladığı aşk dolu bakışların yerlerinde yeller esiyordu. Farklı bir şey beklemesi zaten saçmalıktan başka bir şey değildi. Belki ufacık bir kırıntı bile onu bu dünyaya yeniden döndürebilirdi. Ömrüm hastanede olduğundan beri ne uyuyabiliyor ne de yemek yiyebiliyordu. Kasları incelmiş gözaltları uykusuzluktan morarmıştı. İptal edilen çekimler başladığında onun fiziksel değişikliğinden dolayı yeniden iptal edilmişti. Hala sosyal medyadan linç yemeye devam ediyordu. Hiçbir ama hiçbiri umurundan değildi. Onu ilgilendiren tek şey sadece bir anlığına bile olsa Ömrümün ona eskisi gibi bakabilme ihtimaliydi. Şimdi gördüğü bakışlar bunun asla olmayacağının kanıtıydı. Burak yanına gidip koluna girdi,

BİT PAZARI (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin