İçimdeki zehir

1.5K 32 0
                                    

Ogeday
Karavanda oturmuş pencereden hararetli bir şekilde telefonda konuşan Nisayı izliyordum. Ne oluyordu? Hiç bir şey anlamamıştım. Onun için çok endişeleniyordum. Bir anda bembeyaz olmuştu. Birşey olmuştu ama ne olduğunu çözememiştim. Hemen telefonu elime aldım ve Twittera girdim. Barış bir tweet atmıştı. Ama tweette birşey yoktu ki. E o zaman nolmuştu? Bir gözüm de Nisanın üzerindeydi çok öfkeliydi. Yerinde duramıyor sürekli yürüyordu. El kol haraketlerinden daha da sinirlendiğini anlıyordum. Acaba kavga mı etmişlerdi? Barış kaç defa aramış Nisa onu sürekli meşgule atmıştı. Biraz daha gezindim haber de çıkmamıştı. İçim içimi kemiriyordu. Telefonu masanın üzerine koydum ve tüm dikkatimle Nisayi izlemeye devam ettim.

Nisa
Aç şu telefonu artik pislik herif
-Nisa?
-Sen ne yaptiğini sanıyosun? Yüzsüzmüsün?
-Nisa, bak konuşmak istiyorum, günlerdir sana ulaşmaya çalışıyorum, lütfen izin ver konuşalım
-Benim senle konuşcak hiç bi şeyim yok! Sen o kadar şeyden sonra o tweeti nasıl atdin? Senin hiç mi gururun yok?
-Nisa, aşkım bak özür dilerim, çok pişmanım, lütfen konuşalım, sana her şeyi açıklıycam
-Ben senin aşkın maşkın değilim! Neyi açıklıycan be? Gelmiş burda sanki dünyanın en iyi insanıymışsın gibi özürler diliyorsun. Bir daha adımı ağzına almıycaksın! Cidden uzak dur artık benden! Yeter!
Hızla telefonu kapadım. Kendimi çok kötü hissediyordum. Kalbim sıkışmış, ayaklarım tutmuyor gibiydi. Hemen yanımdakı tabureye oturdum ve instagramın hikaye bölümüne girerek bu işi artık kökünden bitirecek o cümleleri yazdım:
"Barış ile olan ilişkimizi, saygı sevgi çerçevesinde noktaladık. Kendisine hayatta başarılar diliyorum"
"Bu kadar nazik olduğuma şükret" diye söylendim kendi kendime ve gözlerimi hemen gökyüzüne çevirdim. Masmaviydi gökyüzü. Hafif grimsi  bulutlara rağmen, bulutların arkasında kalan güneşe rağmen masmaviydi. Umut doluydu. Telefonum yeniden çalmaya başladı meşgule attım. Hemen ardından mesaj geldi
"Bu yaptığın birşeyi değiştirmeyecek. Bunu yaptığına pişman olucaksın çünki senden asla vazgeçmiycem"
Bitmiyordu. Sürekli peşimi bırakmayan kötü bir hastalık gibiydi, geçmiyordu. Söküp atıyordum ama kurtulamıyordum. Gözlerim doldu. Hemen kafamı ellerimin arasına aldım. O sırada setten birinin sesini duydum.
-Nisa hanım iyimisiniz? Bir şeye ihtiyacınız varmı?
Kafamı kaldırıp çocuğa baktım. Bir şeye ihtiyacım var mıydı? Benim artık birilerinin gözlerimin içine bakınca yorulduğumu anlamasına, hiç bir şey sormadan, söylemeden bana sarılmasına ihtiyacım vardı.
-İyiyim diyebildim sadece. hemen ayağa kalktım ve set alanından biraz uzaklaşmaya karar verdim. İçimdeki zehri akıtmam gerekiyordu

Ogeday
Telefonu kapattıktan sonra hafif yalpaladı ve yanındakı tabureye oturdu, bir şeyler yazmaya başladı. Yanına gitsemmi acaba diye düşünüyordum ama cesarette edemiyordum bir türlü. İşte tam o an telefon ekranıma bir bildirim düştü.
"nisabolukbasi bir hikaye paylaştı"
Hemen Nisaya baktım başını kaldırmış gökyüzünü izliyordu. Telefonu elime aldım ve bildirime tıkladım. Okuduğum cümleleri idrak etmem biraz zaman aldı. Sonra bir kez daha okudum, bir kez daha, bir kez daha. İlk şoku atlattığım an Nisaya döndüm. Setden dışarı doğru yürüyordu. Hemen ayağa kalktım ve arkasından gittim.
2 sokak kadar yürüdükden sonra bir ara sokağa girdi ve ara sokağı bir üst sokağa bağlayan merdivenlerde oturdu. Ağlamaya başladı. İçim acıdı, bu öyle bir acıydı ki kalbimden boğazıma doğru yayılan bir acı, gözlerimin dolmasına sebep olan bir acı. Yavaşca ona doğru yürümeye başladım, kafasını dizlerine gömmüş hıçkırarak ağlıyordu. Yanına vardığımda montumu hafifce omuzlarına bıraktım ve sakince:
-Üşürsün dedim. Hemen başını kaldırdı ve simsiyah gözlerini gözlerime dikti. Bir anlık afalladı bir monta bir bana baktı sonra çok zor duyulacak bir sesle
-Teşekkür ederim dedi. Sesi bile o kadar yorgundu ki, tıpkı gözleri gibi. Yavaşca yanına oturdum. Elleriyle hemen gözyaşkarını sildi. Hıçkırıklarını içine atmaya çalışıyor ağlamamak için direniyordu. Bir elimi yavaşca beline doladım, diğer elimiyse yüzüne götürdüm.
-Gel buraya diyerek onu hafifce kendime çektim. Bana sımsıkı sarıldı. Artık hıçkırıkları sokağın diğer ucundan bile duyulabilirdi. Bir elimle sırtını, diğer elimle saçlarını okşamaya başladım. Paramparçaydı. Ve onun gözünden düşen her yaşda bende biraz daha parçalanıyordum. Sevdiğim kadın bu haldeyken ben hiç birşey yapamıyordum.
-Şşşt diyebildim sadece. Geçecek..

Nisa
Ne kadar öyle kaldığımızı hatırlamıyorum. Ama son zamanlarda tek huzur bulduğum an bu andı ve bitmesini istemiyordum.
-Titriyorsun dedi ve beni biraz daha kendine çekti. Sesinin tonunun sakinleştirici bir etkisi vardı. Sonra yavaşca beni kollarından kurtardı. Başımı kaldırıp yüzüne baktığımda aynı mavilerle karşılaştım. Gökyüzü gibi masmavi, umut dolu gözleriyle. Ağlamaktan yüzüme yapışmış saçlarımı düzeltti. Gözyaşlarımı usta bir narinlikle sildi
-Her şey geçicek, merak etme dedi
-Geçer mi gerçekten?
-Bir hayatı tamamen dönüştürmek için çok az şeye ihtiyaç vardır. Kalbinde sevgi ve dudaklarında gülümseme dedi
-Bende ikisi de soldu dedim
Durdu. Gözlerime öyle bir baktı ki sanki içimi görüyormuş gibi hissettim. Çok utandım. Sonra bakışlarını yere çevirip
-Beni burda biraz beklermisin? diye sordu. Kafamı salladım. Kalktı ve geldiği yöne doğru yürümeye başladı. Neden gitmişti ki. Keşke gitneseydi dedim içimden. Onun gitmesiyle var olan huzurum da gitmişti çünki.
Yaklaşık bir 10 dakika sonra sokağın başında arabamı gördüm. Ogeday içinden indi ve bana doğru yürümeye başladı.
-Hadi gel, seni evine bırakıcam.
-Set?
-Bu halde oynayamazsın zaten. Senin biraz kafa dinlemeye ihtiyacın var. Yönetmenle konuştum, merak etme. Eşyaların arabanda. Anahtar masanın üzerinde duruyordu, aldım. Hadi gel diyerek elini bana uzatdı. Uzanıp elini tutdum. Arabaya kadar el ele yürüdük. Beni sanki bir çocuğu arabaya bindiriyormuş gibi narince ön koltuğa oturtdurduktan sonra kemerimi bağladı. Sonra kendi de şöför koltuğunda yerini aldı
-Senin setin nolucak diye sordum
-Seni bırakıp geri dönücem
-Sana da zahmet verdim, kendim gitsem?
-Seni bu halde asla yalnız göndermem, Nisa
diyerek Bana söyleyecek pek bir şey bırakmamıştı.
Ogeday
Nisanın evinin hangi semtde olduğunu biliyordum ama bunu onun bilmesine gerek yoktu.
-Evin nerde? diye sordum
-Bir evim yok
Şaşkınlığım o kadar büyüktü ki o da bunu görmüştü
-Nasıl yani?
-Bir süredir Makbulede kalıyorum. Benim en iyi arkadaşım kendisi.
Kendime çok kızmıştım. Nisa ne kadar süredir bu haldeydi ve ben nasıl anlamamıştım? Ondan uzak durucam diye kızın ne halde olduğunu bile görememişim.
-Tamam, o zaman Makbuleye gidelim. Adresi tarif ettikden sonra radyoyu açtım. İçimdekileri bu kadar iyi anlatan bir şarkı daha olamazdı. Ona döndüğümde kafasını cama yaslamış, dışarıyı seyretdiğini gördüm. Hiç bir şey konuşmadan sadece şarkıya kapıldık ve hayallere daldık ikimizde.

O kadar haklısın ki dayanamıyorum buna
O kadar güzelsin ki çok çirkin kaldım yanında
Korkum yaralanman hayatta
O kadar yalnızsın ki dayanamıyorum buna
O kadar sıcaksın ki çok soğuk kaldım yanında
Korkum yaralanman hayatta
Hayalperestsin,
Güzel hayaller peşinde
Çok gençsin yanlış insanlar kalbinde
Hayalperestsin,
Güzel hayaller peşinde
Çok gençsin, çok gerçeksin
Bu yüzden çok güzelsin

Apartmanın önünde durdum.
-Nisa?
-Hı
-Geldik..
-Ha tamam, çok teşekkür ederim Ogeday. Gerçekten, iyi ki yanımdaydın
-Nisa, teşekkür edecek bir şey yok. Ayrıca ben hep yanındayım, sen ne zaman istersen dedim. Aslında ona sımsıkı sarılmak, bütün yaralarını iyileştirmek, ben burdayım sakın korkma diye haykırmak istiyordum ama yapamıyordum.
-Söz dedi
-Neye?
-En kötü anında bende yanında olcam, seni dinliycem, söz
"Ah Nisa, bir gün otur karşıma, duvarlarımı yıkıp sana gelmekle camı çerçeveyi indirip gitmek arasında nasıl kalınır anlatayım sana" diye geçirdim içimden.
-O zaman en kötü zamanlarımızda hep bir birimizin yanında olmaya
-Söz! dedi hemen
-Söz!  dedim hemen..

Mavi UmutHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin