Ogeday
Emre abiyle kapının tam önünde durup sohbet ediyorduk. Oynadığımız dizilerden, o şarkılarından, ben kürekden konuşuyordum. Sohbet baya sarmıştı, ortak bir sürü özelliğimiz vardı. Bana bir gün mutlaka Winkayı ziyaret etmeye geleceğini söylüyordu ki kapı hızla açıldı. Az daha bana çarpacaktı.Tam yere kapaklanacakken ani bir refleksle kolundan yakalayıverdim. Gözlerim gözlerine değdiğinde zaman durdu sanki, kalbim belki de odadakı herkesin duyabileceği kadar şiddetle atıyordu. Kolunda olan elim sanki köz tutuyormuşcasına yanıyordu. Diğer eliyle kolumu kavradığını daha yeni algılamıştım. Keşke dedim içimden keşke ömrümün sonuna kadar bu anda kalabilseydik. Ama tabi ki böyle birşey mümkün değildi. Simsiyah gözlerini inadına gözlerime dikmiş bana bakıyordu. Bir anda gülümsemeye başladı, gözleri japon oldu, ayaklarımın titrediğini hissettim. Artık konuşmam lazımdıNisa
İkinci bir adım olsaydı mutlaka sakar olması gerektiğini söylerdi Selma hep. En olur olmadık zamanlarda düşmek, kafamı bir yerlere çarpmak, sürekli bişeyler kırmak işte tam benlik. Bari ilk an olmasaydı diye geçirdim içimden..Kafamı kaldırdım utançla. Tam o an mavilerle buluştu siyahlarım. Sanki bana araba çarpmışta son nefesimi veriyormuşum gibi bakıyordu. Ne olduğunu daha ben bile anlamadan tutmuştu beni. Bir eli kolumdaydi ben de refleksle diğer elimi uzatıp onun kolundan tutmuştum. Tipik Nisaydım ya ne yapacağımı bilemediğim anlarda hep yaptığım gibi arsızca 32 diş gülümsedim
-Sakin ol şampiyon, burası parkur değil dedi ve gülümsedi Ogeday. Odadakı herkes gülmeye başlamıştı
-Sensin o dedim. Ne saçmalıyordum? Kaşlarını çatmış bana bakıyordu.
-Şey yani şampiyon olan sensin yani ben olamadım.
Yine gülüşme sesleri başladı. Sonunda ellerimiz bir birinden ayrıldı.
-Teşekkür ederim, biraz sakarım da
-Biraz mı? dedi yine gülmeye başladım.
-Önemli değil birşeyin yok değilmi?
-Ha yok, yok iyiyim. O sırada yönetmenimizin sesini duydum.
-Nisa da geldiğine göre hadi başlayalım.Ogeday
Hepimiz upuzun bir masada oturmuş yemeklerimizi bekliyorduk. Bense daha çok bu günün rüya mı yoksa gerçek mi olduğunu düşünerek ona bakıyordum. Tam karşısında oturmuştum. Prova boyunca mimikleriyle, yazılanları anlamamasıyla, okumakta zorlanmasıyla, sürekli birşeyler sormasıyla, sempatik tavırlarıyla herkesi güldürmüştü. Sipariş vermişti ve bekleyemiyordu. Birden kısık bi sesle
-Hadi ama ben parmak yemek istiyorum dedi. Aynı tonda gülmeye başladım. Gözleri gözlerimi buldu, kızardı
-Duydun mu?
-Evet duydum dedim gülümseyerek
-Napıyım acıktım, parmak yiycek kadar güzel bi yemek istiyom, her neyse işte anladın
-Anladım, anladım bak geliyor yemeyin. Çocuk gibi elerini çırpmaya başladı, yemeyini kokladı ve yemeye başladı. Nasıl bu kadar tatlı olabiliyordu?
Nisa
Günüm o kadar güzel geçmişti ki, uzun zamandır böyle bir gün geçirmemiştim. Yemeklerimizi yemiş, kahve içiyorduk. Herkesle tanışmış, o kadar çok kaynaşmıştım ki. Açelyayla yan yana oturmuş sohbet ediyorduk. Bir anda onun sesini duydum.
-Herkese Merhaba!
Sesin geldiği tarafa doğru döndüm. Kulaklarım beni yanıltmamıştı. Daha yaşadığım şoku altlatamamışken bana doğru yaklaştı
-Naber bebeğim? Yanağıma sulu bir öpücük bırakmıştı
-Barış?
-Noldu güzelim? Beni gördüğüne sevinmedin galiba
-Yo şaşırdım sadece dedim. Başka ne söyleyebilirdim ki o kadar insanın içinde. Yine kafasına eseni yapmıştı, bana, kararlarıma, fikirlerime saygı duymadan yine gün sonunda her şeyi mahv etmeyi becermişti. Açelyayla Barış önceden tanışıyorlardı. Açelya hemen
-Barış, hoşgeldin canım, hadi gel otur sende dedi
İstemiyordum. Şu an onunla hem deli gibi kavga etmek istiyordum, hem de hiç birçey söylemeden çekip gitmek. Ama kesinlikle bu masada oturup her şey yolundaymış gibi yapmak istemiyordum.
-Aslında, dedim, biz çıksakmı artık? Geç oldu hem, biraz da yoruldum
-Tamam aşkım, sen nasıl istersen dedi hadi evimize gidelim
Herkesle vedalaştıktan sonra hemen uzanıp elimi tutdu, dudaklarına götürdü ve elimi öptü. Kapıya doğru el ele yürümeye başladık. Mekandan çıkıp arabaya bindik.
-Sana gelmemeni söylemiştim
-Seni kaç defa aradım, açmadın
-Normal değilmi? Provadaydım! Aradım ya seni
-Aradında ne dedin? Yemeğe gidiyoruz kapatmam lazım. Bu mu?
-Ne yapmamı bekliyordun? Bu günü tek başıma geçirmem gerekiyordu. Bu benim işim. Ne diye emri baki yapıyon?
-Emrivaki
-Her ne haltsa! Sürekli beni düzeltip durma sinirlerimi bozuyorsun. Ben sana gel beni al dedimmi?
O an kafama dank etti. Ben yemeğin olacağı mekanı Barışa söylememiştim ki. Nerden biliyordu?
-Bi dakka bi dakka beni nasıl buldun sen?
-Buldum işte
-Sen beni takip mi ediyon?
-Kızım sen benim sevgilimsin aldığın nefesten bile haberim var benim
-Sen ne ara böyle biri oldun? Benim sınırlarımı aşmandan, sürekli beni kontrol altına almaya çalışmandan bıktım! Takip etmek ne demek?
-Bıktın ha? Demek bıktın?
-Evet bıktım, kendine gel artık
-Ben gayet kendimdeyim
Anlamı yoktu. Şu an onunla konuşmanın zerre anlamı yoktu. Bıkmıştım, tükenmiştim. Olmuyordu. Zorlayamıyordum artık
-Durdur arabayı
-Ne?
-Sana hemen durdur arabayı dedim!
-Saçmalama Nisa otur oturduğun yerde.
-Durdur şu lanet arabayı! diye bağırdım. Afalladı, böyle bağırmama şaşırmıştı. Arabayı durdurdu. Hemen aşağı indim. İleriye doğru yürümeye başladım
-Nisa! Nereye gidiyorsun? Geri dön hemen, Nisa!
Duymuyordum, duymak istemiyordum. Yanımdan geçen taksiyi hemen durdurdum. Elime telefonumu aldım ve numarayı çevirdim
-Nisim
-Makbule nerdesin?Makbule
-Şaka mı yapıyosun? Delirdimi bu adam? Ayrıca Nis neden bana anlatmadın hiç bir şey? Neden içine atıyorsun kızım?
-Bilmiyom Makbuş. Geçer sandım, düzelir dedim. Gün geçtikce daha kötü oldu. Çok daralıyom artık, çok huzursuz, yorgun, mutsuzum. Eski Nisayı özledim, öyle güzel, içten gülen Nisayı
-Ne olucak şimdi?
-Bitti..Bitircem. Konuşucam, olmuyor diycem. Kalbim yoruldu artık
Makbule önümdeki koltuktan kalktı ve yanıma geldi. Beni sıkı sıkı kollarıyla sardı. Minnetdardım, ona, böyle mükemmel bir dost olduğu için minnetdardım. Sonra konuşmaya başladı
-Nis belki bu söylediklerim için geç kalmışımdır ama ben hep sana, hayatına saygı duydum, bebeğim. Bak bence aşk sana gönlünü veren bir kadına içi dolu-dolu bir sevgi armağan etmektir. Bu öyle bir sevgidir ki bitanem, içinde mutlaka saygı olmalı, insanlık olmalı, merhamet olmalı, anlayış olmalı ve kabulleniş olmalı. Senin şimdiye kadar yaşadığın hep ordan oraya savrulmaktı. Hep birşeyleri düzeltmeye çalışmak, hep görmezden gelmek. İnan bana güzelim, aşk böyle bir şey değil. Ve ben inanıyorum bir gün gerçek aşkı bulduğunda işte onun değerini gerçekten anlayacaksın.
Gözlerimden yaşlar süzülmeye başladı ve gittikce hıçkırıklarım artdı. Artık bu zehirli sarmaşıktan kurtulmam gerekti.Ogeday
Bile bile kendini ateşe atmak nasıl bir şeydir diye sorsalar benimle bu günü yaşamalarını isterdim. Önce bulutların üzerine kadar çıktım sonra bir anda ordan yere çakıldım. Benim olmayan birini seviyordum ve bu kalbimi tüketiyordu. Gözlerimi her kapadığımda beynimde onun yanağına bırakılan öpücük canlanıyordu. Kalbimeyse yüzlerle ok saplanıyordu. Benim cezamda buydu, çekmeliydim. Belki sonunda kalbim gerçekten tükenir ve hiç birşey hissetmezdi. Belki kalbim buz tutar da hissetmezse, aklım da kabullenir ve düşünmezdi..Belki bir gün..