Kalbimin sesi

1.3K 39 6
                                    

Herkese merhaba! Sizinle bir kaç şey paylaşmak istiyorum. Farkındayım, bölümler geç geliyor, hepiniz soruyorsunuz sürekli. Kafamdakı kurgu geniş bir zaman dilimine yayıldığı için ve Survivor 2022 ve sonrasını da kurgunun sonlarına doğru yazmak istediğim için biraz ağırdan alıyorum. Ayrıca aralarındakı derin bağı basit ve hızlı bir şekilde de yazmak istemiyorum açıkcası. Sizin bu konuda düşünceleriniz neler? Yorumlarda paylaşırsanız sevinirim. Bölümleri daha kısa aralıklarla atmaya çalışıcam, hepinize teşekkürler😊
__________________________________
1 ay sonra
Nisa
-Nis, peçeteleri de getirir misin?
-Tamam Makbuş. Yemekleri son bir kez kontrol ettikten sonra peçeteleri almak için dolabı açtım. 1 ay geçmiş, set bitmişti. Hayatımın en güzel, en huzurlu dönemlerinden birini yaşıyordum. Bu gün Ogeday ve arkadaşlarını yemeğe davet etmiştim. Ogeday benim için o kadar önemli ve kıymetli şeyler yapmıştı ki ona bi nevi teşekkür etmek istiyordum. Arkadaşlarını da çok sevmiştim, Adnanla sözleşme imzalamıştım. Artık resmi olarak menejerimdi. İhsanla ve Emreyle kaç kere daha görüşmüşdük. Bu sefer Atanın kafesinde, dolayısıyla Atayla da tanışmıştım. Şimdi hepsini eve davet etmiştim. Ramo ve Ufukla tanışmalarını istiyordum. Ev demişken, evet hala Makbuşta kalıyorum, çünki yoğun set temposundan hiç taşınmayla uğraşacak mecalim ve vaktim yoktu. Ogeday yine burda da yardımıma yetişmişti. Adnanla sürekli bana ev fotolari yolluyorlardı. İçime sinen bir kaç ev bulmuştuk sadece bir türlü gidip bakmaya fırsat bulamamıştık. Bu arada yüreğimin sesini hala dinlememekte direniyordum. Sonuçta arkadaştık ve her arkadaş gibi bir birimize değer veriyorduk. Kalbim ne kadar da bana "Acaba?" diyerek sorular yollasa da hepsini duymamazlıktan geliyordum. Ogeday beni sadece arkadaşı olarak görüyordu ve bu bana bi nevi yardımcı oluyordu. "Fazla düşünme, Nisa, sadece arkadaşız" diyebiliyordum. Peçeteleri de masaya koyduktan sonra
-Galiba her şey tamam dedi Makbuş. İçecekleri de Ramo alacaktı, Ufuğa da ekmek almasını söyledim, evet her şey tamam
-Teşekkür ederim,Makbuşum. Misafirleri ben çağırdım ama neredeyse herşeyi sen yaptın.
-Senin hiç bir şey yapmaman daha iyi. İşimi riske atamazdım diyip sırıtdı
-Sen bana laf mı soktun?
-Yoo gerçekleri söyledim
-Gel buraye!
Çocuklar gibi evin içinde koşturmaya başladık.
-Nis! Dur! Bir şeyler kırıcaz şimdi, yeter!
Bal da bize katılmıştı arkamızdan koşuyordu. Gel bureye! Seni qıdıklayarak öldürcem! Koridorda Makbuşu yakaladım ve üstüne atladım. Ben onu qıdıklıyordum o da deliler gibi gülüyordu.
-Nis, tamam, en iyi yemeği sen yapıyosun, yapma artık
Qıdıklamayı kesip hemen yanına bıraktım kendimi. Nefes nefese kalmıştık.
-Keşke Mert de gelebilseydi dedim. Makbuş bir süredir bizimle aynı sezonda yarışan Mertle sevgiliydi. Aslında flörtleşmeleri yeni sevgililiye dönüşmüştü.
-Evet, ama malesef şehir dışında yoksa o da tanışırdı herkesle
Kapı çalınca hemen yerden kalktık. Üstümüze çeki düzen verip kapıyı açtık. Ufukla Ramo gelmişti. İçkileri ve ekmeği de masaya yerleştirdikten hemen sonra tekrar kapı çaldı. Açmaya gittim, kapının önünde durup saçlarımı düzelttim.
-Nis hadi aç artık, ağaç oldular dedi Makbuş. Arkamdan geldiğini farketmemiştim. Kapıyı açtım. Ogeday elinde bir buket ortanca tutmuştu ve masmavi gözleriyle bana bakıyordu.
-Hoşgeldiniz! dedim coşkulu bir sesle
-Hoşbulduk dedi Ogeday. Herkes içeri geçti ve selamlaşma faslı başlamıştı. Ogeday elindeki çiçeği bana uzatdı
-Çiçekler sana dedi
-Teşekkür ederim, çok güzeller, ben hemen vazoya koyayım, siz geçin diyerek mutfağa yöneldim.
O kadar güzel bir otam vardı ki şu an evde. Uzun bir masada hepimiz toplaşmış, anılarımızı, hikayelerimizi, çocukluğumuzu, arkadaşlığımızı, geçmişimizi, hayallerimizi konuşuyorduk. Uzun zamandır bir birini tanıyan insanlar gibi çok rahatdık. Çok güzel ve değerli şeyler paylaşıyorduk. Uzun-uzun masadakılara baktım. En iyi arkadaşlarım vardı ilk önce, gözlerinde aşk ve mutluluk gördüğüm Makbuşum..O bana sadece arkadaş değil, bazen abla, bazen kardeş, bazen anne bazen baba bile olmuştu. Sonra Adnanla sohbet eden Ramo ve Ufuğa değdi gözlerim. Onlar her zaman hayatımda olsun zaten benim. Herhangi iyi ya da kötü bir şey olduğunda sağ ve sol yanımda olduklarını bileyim..Sonra İhsan, Emre ve Ataya baktım. Sırayla oturmuşlardı. Garip bir şekilde gülümsedim. Birbirimizi daha yeni yeni tanıyor olmamamıza rağmen onları Ufuk ve Ramo gibi görebiliyordum. Bu o kadar kıymetliydi ki benim için. Sonra hararetli bir şekilde bir şeyler anlatan Adnana çevirdim bakışlarımı. O bu masada oturan kimseye benzemiyordu. Tamam tamam bana birazcık benziyordu :) Bu yüzden onu çok iyi anlıyordum ve acayip seviyordum. Sonra gözlerimi tam önümde oturan ve çoktan bana bakıyor olan birinin gözlerine değdirdim. Kalbim deli gibi çarpmaya başladı yine. Bu hep böyle mi olacaktı? Onu her gördüğümde? Her defa gözlerine baktığımda? Ogeday..İçimi gören, onun yanındayken çıplakmışım, hiç bir şey saklayamıyormuşum gibi hissetdiğim adam. Biliyordum, şu an huzurlu olduğumu, bu aileyi çok sevdiğimi, minnetdar olduğumu bildiğini biliyordum. Gözlerini gözlerimden ayırmadan kadehi eline aldı ve
-O zaman kurulan bu güzel dostlukların şerefine! dedi her zamanki gibi içimi okuyormuşcasına ve sonra ekledi. Nisa, teşekkürler bizi bir araya getirdiğin için. Herkes Evet Nis, teşekkürler diyerek kadehlerini tokuşturdu ve içkisini içti. Sonra dayanamadım ve söze girdim
-Ben böyle konuşmaları pek beceremem ama bu sefer konuşmak istiyom dedim. Tüm gözler bir anda üzerime çevrildi
-Konuş, Nis! dedi Ata
-Evet, hadi lütfen dedi Adnan
-Ben Pragda yaşarken küçücük 4 kişilik bir ailem vardı. Hiç öyle uzun sofralara oturmadık biz. Sonra büyüyüp her defa Türkiyeye geldiğimizde aslında kocaman bir ailemiz olduğunu gördüm. Ama yarışmaya kadar dost diyebileceğin kim vardı diye sorsanız iki bilemedin üç kişi sayardım size. Yurt dışında türk ve de müslümansanız pek arkadaşınız, güveneceğiniz birileri olmuyor. Yarışmadayken dedim ki Allahım sana şükürler olsun, ne güzel dostluklar kurdum, ömür boyu sürecek. Sonra çıktığımda bir baktım sadece Makbuş kalmış yanımda. Ben o zaman anladım dostluk ne demekmiş. Zaten sonra Ufukla Ramo geldi hayatıma sizi çok seviyorum diyerek öpücük gönderdim onlara
-Biz seni daha çok kuzum dedi hemen Ufuk
Şimdi burda bu masada oturmuş düşündüm demin. Ne güzel insanlar geldi hayatıma. Adnan, teşekkür ederim, 1 aydır çok güzel şeyler yaptın benim için, beni anlayan, dinleyen biriyle çalışmak o kadar özel ki.
-Nisa, ağlatıcaksın beniii
-Galiba ben de ağlıycam dedim
-Ağlamak yok, ağlamak yok diye bizi tehdit etti Makbule
-İhsan, Emre ve Ata..Ufuk ve Ramo gibi oldunuz benim için. İnsanlarla derin bağlar kurmak için uzun zamanlar geçmesine gerek olmadığını öğrettiniz bana. Teşekkür ederim
-Alkol alıp bir de duygulanınca türkçeyi çözdün kız diyerek söze girdi Ramo. Herkes kahkaha atdı. Sonra
-Nis, seni seviyoruz
-Evet Nisa, sen de bizim için çok değerlisin
-Sen de İyi ki varsın Nisa diyerek konuştu İhsanlar. Sonra Ogedaya döndüm
-Sana teşekkür etmem lazım bu güzel insanlarla bir arada olduğum için dedim. Sonra ekledim Sen de iyiki hayatımdasın dedim. Daha fazla gözlerine bakarak konuşursam içkinin de verdiği cesaretle içimdeki herşeyi ortaya dökmekten korkuyordum
Yemeklerimizi yemiş, koltuklara yayılmış bir şeyler içiyorduk. Makbule bir anda
-Hadi doğruluk mu, cesaret mi oynayalım dedi boşalmış bira şişesini elinde çevirirken. Ramo:
-Makbule sen kaç yaşındasın? 3mü? diyerek onunla dalga geçmeye başlayınca
-Bana bak, şu şişeyi qırtlağına bi sokarım diye cevabını aldı tabi
-Tamam tamam, oynayalım ya nolucak eğleniriz.
Adnanın da ısrarıyla hepimiz yerde oturduk. İlk şişeyi Adnan çevirdi ve Makbuşda durdu
-Soruyorum, doğruluk mu cesaret mi Makbule hanım?
-Doğruluk! diye cevaplayınca hemen sorusunu sordu Adnan
-En utandığın anı söyle bize. Makbuş çok utandığı üniversite anısını anlattıktan sonra
çevirdi şişeyi ve Ataya geldi. Ata cesareti seçince evdeki en acı sosdan nasibini almıştı. Daha sona Ogedayda durdu şişe. Gereksiz bi heyecan geldi bir anda bana.
-Evet, elime düştünüz Ogeday bey. Söyleyin bakalım doğruluk mu? cesaret mi?
-Doğruluk dedi Oge
Acaba ne sorucaktı. Deli gibi merak ediyordum
-Hiç aşık oldun mu? Soruyla birlikte Ogedaya döndüm hemen. Bu soruyu benim kadar o da beklemiyordu anlaşılan. Her haraketini izliyordum. Elini saçına götürdü, saçları düzeltdi sonra durdu biraz ve cevapladı
-Aslında aşık olduğumu zannettiğim zamanlarım oldu dedi sonra devam etti Ama şimdi anlıyorum aslında aşkın ne olduğunu o zamanlar değilmişim demek ki diyerek bitirdi cümlesini. Bu kadar mı? Ne anlamam lazımdı şimdi bundan? Birine aşık mıydı? O zamanlar yaşadığının aşk olmadığını anladığına göre demek ki şimdi yaşadığı aşk..Hafiften terlemeye başlamıştım. "Ne o Nisa? Sinirlendinmi?" Allah aşkına bir de sen başlama diye söylendim iç sesime iç sesimle. Belki de şu anki yaşının da getirdiği olgunlukla o zamanları düşününce aşk değilmiş yaşadıklarım demek istemiştir. "He he Nisa teselli et kendini"  Susarmısın artik? Acayip moralim bozulmuştu. Belli etmemek için elimden geleni yapıyordum. Oyuna devam ediyorduk. Ogeday şişeyi çevirince bende durdu. Neydi bu? Kaderin bana  oyunu mu?
-Evet, söyle bakalım, doğruluk mu, cesaret mi?
-Şimdi sen benden de deli olduğuna göre cesareti seçmekten tırsıyom biraz o yüzden doğruluk diyeyim bari
-Aşk olsun alt tarafı bi kürek çekicektin gecenin köründe ne var bunda?
-He olduu
-İyi yırtdın Nis İhsan konuşunca dönüp ona göz kırptım
-Tamam, sorayım o zaman. En büyük hayalin ne?
Ne kadar güzel bir soruydu bu. Yüzümde kocaman gülümseme belirdi. Daha önce hayalimi hiç sesli anlatmamıştım.
-Ben bir karavanım olsun istiyom. Sonra o karavanla bütün dünyayı dolaşmak. Farklı insanları, kültürleri tanımak, farklı yemekler tatmak öyle işte
-Ne güzel dedi Emre
-Yalnız güzel olmaz ki sevgilinle gidersin İnşAllah diyerek söze girdi Makbuş. Elimde kalacaktı patavatsız
-Hayallerime ortak olmayı hakedecek biri karşıma çıkarsa neden olmasın
-Oooooo saplaaaa Adnan konuşunca herkes gülmüştü.

Mavi UmutHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin