Kanayan yara

1.3K 38 14
                                    

Ogeday
Otuz iki diş aptal-aptal gülerek araba kullanıyordum. Hala dün gecenin etkisinden çıkamamıştım. Saatlerce konuşmuştuk, sonra Nisa uyuyakalmıştı. O kadar güzel bir geceydi ki. Ona iyi geldiğimi söylemişti. Bana dünyaları vermiş gibi hisdediyordum. Ona iyi gelmek, hep iyi gelmek, mümkünse bir daha asla kötü olmasına izin vermemek hayat gayem gibi bir şey olmuştu. Yeter ki o iyi olsun, ben onun iyi olması için herşeyi yapardım. Sete vardığımda karavana gittim, Nisa daha gelmemişti. Biraz ezber çalışmaya karar verdim. Bir süre sonra karavanın kapısı açıldı ve içeri tam girecekken yine yere kapaklandı. Telaşla hemen yerimden kalkıp onu kaldırdım. Deli gibi gülüyordu
-Komik mi? dedim
-Evet dedi..Beni de güldürmeyi başarmıştı
-Bi yerine bir şey oldu mu?
-Yok yok iyiyim..
-Neden dikkat etmiyorsun Nisa? Bir yerlerini kırıcaksın Allah korusun
-Düz yolda bile düşen insanım ki ben napım?
-Hala gülüyor ya, gel otur hadi. Oturdu, sonra dönüp bana bakınca hemen çığlığı bastı.
-Ayyyyy!
-Noldu?
-İroonn maaaannn! diye bağırdı. Hayranlıkla üzerimdeki pijama altına bakıyordu.
-Yemin ederim, delisin sen. Kalpten gitmeme az kaldı dedim. Kahkahaları yine sardı etrafı
-Çok güzeel dedi. Dur bunu çekmem lazım. Eline telefonunu aldı ve beni videoya çekmeye başladı. O çekince bende sağa sola doğru hareket etmeye başladım. O kadar güzel gülüyordu ki. Sonra instagramda paylaştı videoyu. Ardından bana döndü ve
-Sana sürprizim var bugün dedi. Heyecanlandım
-Ne sürprizi?
-Sürpriz işte söylenmez, setten sonra bir işin var mı?
-Var, evet dedim, yüzü düştü. Sonra devam ettim, biri bana sürpriz yapacakmış. Hemen gülümsedi, japon oldu. O sırada Ayça karavana girdi
-Hadi gelin, yönetmen çağırıyor deyince onunla birlikte karavandan çıktık

Akşam olmuş, setten çıkmış bir yere gidiyorduk. Nereye gittiğimiz hakkında ufacık bir fikrim yoktu. Arabamı Nisa kullanıyordu.
-Hala söylemedin nereye gittiğimizi
-Az kaldı, geldik sayılır
5 dakika kadar sonra bir ciğercinin önünde durduk.
-Şaka yapıyosun dedim ona dönerek
-Yiioo, açsındır herhalde
-Hemde kurt gibi açım
-Gel o zaman, hadi dedi
İndik, oturduk ve siparişlerimizi verdik.
-Ben pek ciğer sevmem, ama tadına bakıcam
-Nerden aklına geldi bu?
-E bende 2017de az survivor izlemedim dedi
-İade i ziyaret diyosun?
-Teşekkür niyetine. Benim için çok şey yaptın
-Nisa, kendini bir şeylerin karşılığını vermek zorunda hissetme, lütfen. Ben yanındayım, yanında olurken senden karşılık bekleyerek bir şeyler yapmıyorum ki
-Hayır yanlış anladın, ben pek ifade edemiyom kendimi. Zorunda değil, kalbimden geldi dedi, kalbimden vurdu yine beni. Gülümsedim
-Tamam o zaman sorun yok. Ayrıca hiç şikayetçi değilim
Yemeklerimiz geldi, uzun ve çok güzel bir sohbet eşliğinde yemeklerimizi yedik.
-Var ya burama kadar doydum dedi karnını ovuşturarak
-İyi yedik ama dedim
Telefonu çalmaya başladı. Ekrandakı ismi görünce ikimiz de bir birimize baktık, keyfimiz kaçmıştı bile.

Nisa
Barış arıyordu. Hep en güzel anlarımı mahvetmeyi nasıl başarabiliyordu? Meşgule attım. Bu sefer de mesaj düştü telefon ekranıma. Telefonu elime aldım ve mesajı okumaya başladım
"Lüften telefonu aç, yoksa bir dakika sonra yanındakı sandalyeye oturucam"
Telaşlandım, ama Ogedaya bir şey belli etmek istemiyordum. Gözlerimle çaktırmadan etrafı taradım, onu göremiyordum. Ogedaya bakmadım, ona bakarsam anlamasından korkuyordum. Telefon yine çalmaya başladı, bu sefer açtım
-Alo?
-Sonunda. Senle konuşabilmek için bunu mu yapmam gerekiyor?
-Ne istiyorsun?
-Konuşmak istiyorum sadece Nisa. Kötü olmayalım, kötü ayrılmayalım istiyorum sadece. Beni böyle hatırlamanı istemiyorum. O gün çok içmiştim, gerçekten ne yaptığımın farkında değildim.
-Tamam, ne yapamamı bekliyosun?diye sordum. O an gözlerim Ogedayın gözlerini buldu. Gerilmişti. Pür dikkat beni izliyordu. Gülümsedim, onu telaşlandırmak istemiyordum
-Hiç bir şey. Sadece konuş benimle. Oturalım, son bir kez konuşalım, sana kendimi anlatmama izin ver, Nisa. Sonra yine herkes kendi yoluna gider.
Çok arada kalmıştım. Ne yapacağımı bilmiyordum. Aslında Ogeday yanımda olmasa bu konuşmayı böyle yapmazdım. Ama Barışın buraya gelmesine asla izin veremezdim. Ogedayı bütün olan her şeyden uzak tutmam gerekiyordu. Diğer türlü olacakları düşünmek bile istemiyordum. Ayrıca Barışın da aklı başına gelmiş gibi görünüyordu.
-Tamam dedim, gelicem
Ogeday hızla kafasını kaldırıp bana baktı.
-Teşekkür ederim, Nisa. Evde bekliycem o zaman seni. Zaten eşyaların da burda. Almak istersin diye düşündüm
-Tamam
-Görüşürüz dedi kapattım.
Ogeday sakince pencereden dışarıyı seyrediyordu. Benimle göz teması kurmuyor, bir şey de sormuyordu. Bu sessizlik hiç hoşuma gitmemişti.
-Barışla konuşucam dedim
Gözlerimin içine baktı
-Eminmisin? diye sordu
-Bir yerde bunu yapmam lazım dedim. Telefonda konuşarak, ya da konuşmayarak da olmuyor. Yüz yüze konuşup bitirmem lazım dedim. Başka ne diyebilirdim ki?
-Makbule çok kötü kavga ettiğinizi söyledi
-Doğru. Bu sefer öyle olmaz herhalde. Son bir kez konuşalım dedi. Kötü bitsin istemiyormuş. Hiç bir şey söylemedi. Sessizliğine hiç alışkın değildim. Cevap bekler gibi baktım yüzüne
-Ne söylememi istiyorsun Nisa?
-Bilmem dedim
-Sana çok şey söylemek istiyorum, ama
söyleyemiyorum
-Söyle dedim
-Gitmeni istemiyorum, üzülmeni, kırılmanı, ağlamanı. Ama bu senin hayatın sonuçta. Kendi kararlarını kendin vermelisin. Bu yolda kimse seni kısıtlayamaz. Sadece elimden bir şey gelmiyor ona sinirleniyorum. Seni yalnız bırakmak istemiyorum, ama seninle de gelemem.
-Merak etme, bir şey olmaz. Hem eşyalarım da hala orda almam gerek.
-Sen bilirsin, dedi. Kalkmak istermisin?
-Hayır tabii ki. bir şeyler içelim, kalkarız. Acalemiz yok ya dedim. Oturmaya devam ettik. Bir saat sonra restoranın önünde taksi bekliyorduk. Ogeday çok gergindi hissedebiliyordum. Hiç bir şey bilmiyordu, buna rağmen bir şeyleri sezmiş gibiydi.
-Nisa?
-Efendim
-Telefonunu kapatmak yok
-Tamam, merak etme. Makbuş işte seviyor bir şeyleri abartmayı. Konuşup çıkıcam bu kadar. Taksim gelmişti. Bana arabaya kadar eşlik etti
-Seni arıycam, lütfen telefonuna bak, tamam mı?
-Tamam dedim, hadi görüşürüz
Onun yanından ayrılır ayrılmaz, tüm korkularım, endişelerim, kötü düşüncelerim çıkmıştı yine gün yüzüne.
Eve geldiğimde anahtarla kapıyı açtım, ışıklar açıktı ama her yer sessizdi.
-Barış? diye seslendim. Ses yoktu. Ayakabılarımı ve montumu çıkardım. Tam içeri doğru geçerken salondan çıkıp kapıya yaslandı. Elinde viski şişesi vardı. Zil zurna sarhoştu
-Sen içtin mi? dedim
-Nolucak ya? Sen elin herifleriyle gününü gün edince oluyor, ben içince mi olmuyor?
-Sana inanan bende tabi kabahat diyerek hemen kapıya yöneldim. Arkadan gelip beni tutarak geriye itti. Sonra yine kapıyı kilitleyip anahtarı da mutfağa doğru yere fırlattı
-Barış, yine aynı şeyi yapıyorsun, yapma!
-Ne yapıyorum ben ya ne yapıyorum? Bıktın ha demek benden? Hemen koşa koşa Süleymanın kollarına gittin.
-Terbiyesizleşme! Ne diyorsun sen be!
-Aldattın dimi beni? Aldattın tabi yoksa niye ayrılasın ki?
-Saçmalama Barış, Süleyman benim arkadaşım! Bunu çok iyi biliyorsun
-Yalan! Gördüm sizi dün. Sarılmalar, gülüşmeler, yemekler
-Sen beni takip mi ediyorsun?
-Ediyorum ne var? İyi ki de ediyorum her gün biriyle fingirdiyorsun
-Kes sesini! Sen ne hakla benle böyle konuşuyosun?
Telefonum çalmaya başlamıştı. Hemen cebimden çıkardım. Ogeday arıyordu tam açıcaktım ki Barış telefonu elimden aldı
-Napıyorsun? Telefonumu ver hemen!
-Bak arıyor! 2 numara arıyor! Onun haberi var mı onu da Süleymanla aldattığından?
-İğrençsin dedim
-A bi dakika yoksa o herif zaten sana daha eskiden yazıyodu değil mi? dedi
-Doğru konuş onun hakkında!
Kahkahalarla gülmeye başladı
-Bana onu mu savunuyorsun? İki gündür tanıdığın herifi mi savunuyorsun? diye bağırmaya başladı
-Evet savunuyom! O kadar iyi birisi ki asla haketmiyor bu sözleri!
-Öyle mi? diye bağırdı sonra yanıma geldi ve kollarımdan tutup beni sarsmaya başladı
-Söyle hadi söyle o zaman bir daha söyle o iyi de! Senden iyi de!
-Bırak! Napıyosun? Canım acıyor bırak!
Telefon yine çalmaya başladı
-Bak arıyor yine arıyor o..pu çoc..ğu
-Düzgün konuş dedim sana! Telefonu hızla yere fırlattı. Parçaları etrafa saçıldı.
-Hayır hayır! Ne yaptın sen? Ogedaya söz vermiştim telefonu açıcağımı söylemiştim. Napıcaktım şimdi?
-Ne o? Üzüldün mü? Sevgilinle konuşamıycakmısın?
-Ogeday benim sevgilim değil! Süleyman da benim sevgilim değil! Yeter artık! Hastasın sen! Tedavi olmaya ihtiyacın var!
-Sen onu benim külahıma anlat! Nasıldı? İyimiydi? Arkamdan güldünüz mü? İyi kandırdık enayiyi dediniz mi?
-Yeter artık!
-Seni varya rezil edicem! Seni de, o herifi de rezil edicem!
Ben alışkındım. Zaten yapıyordu yapıcağını. Ondan önce de olanlar olmuştu, o da yapsaydı olurdu. Ama Ogeday.. Ona bir şey olmasına asla izin veremezdim. Benim yüzümden rezil olmasına,  utanmasına, kırılmasına asla dayanamazdım.
-Eğer ona bir şey yaparsan seni buna pişman ederim dedim
-Ona aşık olmuşsun
-Saçmalama artık! O benim arkadaşım! Benim yüzümden birilerine bir şey olsun istemiyom
-Sen onu seviyorsun..üzerime doğru geliyordu..
-Barış, yeter bak kendinde değilsin
-Aşık mı oldun?
-Barış..
Sırtım duvarla buluştu. Bana doğru gelmeye devam ediyordu. Çok korkuyordum..
-Aşıksın ha? Aşıksın? Gözü dönmüştü. Sanki içine başka biri girmiş gibiydi.
-Bak sana bin defa söyled.. Daha lafımı bitiremeden yanağımın yandığını hissetdim. Bana tokat atmıştı. Şokdaydım sanki, hareket edemiyordum.
-Bir daha söyle! Hadi! Aşığım de! Hadi! Bir tokat daha..Bu sefer yere düşmüştüm. Ağzıma kanın metalik tadı geldi. Dudağım patlamıştı. Bedenimin tir tir titrediğini hissetdim. Elimi yanağıma götürdüm. Barış hala beni sarsmaya, küfürler savurmaya devam ediyordu. Burdan çıkmak için kendimden başka bana yardım edebilecek kimse yoktu. Kendimi toparlamam lazımdı. Etrafıma baktım hemen. Tam sağımda ayakkabı rafının üst kismında bir şemsiye vardı.
-Tamam dedim. Yapma nolursun
Beni hırpalamayı bırakıp doğruldu.
-Seni pişman edicem dedi işaret parmağını sallayarak. Arkasını tam dönmüştü ki şemsiyeyi elime aldım ve sert bi şekilde sırtına vurdum.
-Ah! İnleyerek yere çöktü. Hemen mutfağa doğru koştum, anahtarı yerden aldım. Anahtarı deliğe soktuğum an yerden kalktı
-Gel buraya! Ayağa kalkınca hafif sendeledi. Bu bana zaman kazandırmıştı. Kapıyı açıp koşmaya başladım. Arkamdan o da evden çıktı
-Nisa! Hemen gel buraya!
Koştum..Apartmandan çıktım ve koşmaya devam ettim..

Ogeday
Nisa gittikten hemen sonra Anıl aramış onun yanına gitmiştim. İçim içimi kemiriyordu. Anıl bir şeyler anlatıyordu ama onu dinlemiyordum. Aklım, fikrim, kalbim hepsi Nisada kalmıştı. Keşke gitseydim peşinden diye düşündüm. Ama ben kimdim ki onunla gidecektim? Artık daralmaya başlamıştım. Anıl da anlamış olacak ki
-Abi sen iyimisin ya? diye sordu
-Değilim, kardeşim, değilim diyerek telefonu elime aldım ve Nisayı aradım. Çaldı, çaldı açmadı. İşte bu sefer daha da gerildim.
-Oge? Noluyor?
-Bi dakika Anıl dedim. Tekrar aradım bu sefer de açmadı. Yine aradım. Şimdi de telefonu kapalıydı. Sıcak bastı beni bir anda, içimdeki ateş topu büyüyor, büyüdükçe beni yakıyordu
-Ogeday noldu? Anlatırmısın? dedi
-Nisa dedim..
-Nolmuş Nisaya? Bir şeyler mi oldu aranızda?
-Aramızda bir şeyler oldu ama senin anladığın gibi değil. İyi arkadaş olduk. Ama sorun bu değil. Telefonlarımı açmıyor
-E abi yakın arkadaş olduk diyosun, telefonlarımı açmıyor diyosun. Kavga mı ettiniz? Anlamadım ki
-Hayır öyle değil. Biz beraberdik bir kaç saat evvel, sonra Barış aradı, konuşmak istedi. Daha lafımı bitiremeden anıl söze girdi
-O şerefsiz, yavşak it varya o elimde kalacak ha benim valla. O hala hangi yüzle arıyor Nisayı?
-Abi noluyo ya sakin bi. Ayrılmışlar işte, konuşmak istiyormuş son bir kez ne bileyim Nisa öyle söyledi
-Nah konuşur. Gördük onun konuşmasını.
-Neyi gördün? Noldu ki?
-Geçen Nisa gitti işte ayrılmak istediğini söylemeye. Hayvan kapıyı kilitlemiş kızın üzerine, hırpalamış biraz da. Benle Makbule gidip çıkardık evden. Ben sana söylemedim sen delirirsin diye. Şimdi nasıl olsa ayrıldılar bil işte
Anılın yüzüne baka kalmıştım. O an bütün taşlar bir bir yerine oturdu. Nisanın kolundakı morluklar, ayağındakı yara. Makbulenin söyledikleri. Barışın hep araması ama Nisanın hiç telefonu açmaması. Bü yüzdenmiş işte
-Bu yüzdenmiş dedim bu defa sesli
-Ne bu yüzdenmiş?
Hemen ayağa kalktım
-Niye önceden spylemiyorsun? Nisa o şerefsizin yanına gitti diyerek hemen orayı terkettim. Arabayı nasıl sürdüğümü ben bile bilmiyordum. Bu kaçıncıydı? Bu kaçınclydı ben onu koruyamıyordum? Allahım nolur yalvarıyorum ona birşey olmasın. Nisanın evine varmaya 2 sokak kala bir kadın yola fırlayıverdi. Hemen frene bastım. Az kalsın çarpacaktım. O da ellerini kaputa koymuş, olayın şokuyla öyle kalmıştı. Kafasını kaldırdı
-Nisa? Arabanın ışıklarından beni görmüyordu. yeniden koşmaya başladı
Arabadan indim ve bağırdım.
-Nisa! Durdu..Yanına doğru koştum hemen.
-Nisa? Napıyorsun burda? Üzerinde incecik bir hırkayla dışarı çıkmıştı. Gözlerimi onun üzerinde gezdirdiğimde ayakkabılarının olmadığını farkettim
-Nisa, noldu sana? Cevap vermiyordu. Yüzüme de bakmıyordu. Elimi çenesine götürdüm ve başını kaldırdım
-Nisa bana bakarmı..İşte o an beynimde şimşekler çaktı. Dudağı patlamıştı. Kan çenesinden boğazına doğru akmıştı. Öfkenin hiç bu kadar esiri olduğumu hatırlamıyordum. Bu artık bardağı taşıran son damlaydı
-Onu öldürücem. Yemin ederim o herifi geberticem! dedim, döndüm ve hızla eve doğru gitmeye başladım. Ne yaptığımı bilmiyordum. Tek istediğim o şeref yoksunundan bunun hesabını sormaktı. Tam o an duyduğum o ses ayaklarımı yere çiviledi sanki
-Lütfen..Ogeday..Lütfen dedi
Arkamı döndüm. Sendeleyerek bana doğru geliyordu
-Lütfen dedi tekrar. Beni bırakma. Şüurunu kaybetip yere düşmeden önce onu kollarımla kavramayı başarmıştım..

Mavi UmutHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin