Herkese merhaba!
Bu sizlerle bir az geç kalmış bir tanışma konuşmasıdır :) Ognisden ilham alarak çıktığım bu yolda aslında en çok bana iyi geldiği için devam ediyorum. Umarım okuduklarınız size de iyi geliyordur. Ben Azerbaycanlıyım, bu yüzden yazıda hatalar vardır, affola :) Sizden tek ricam bana yorum yapın, söyleyin beğendiklerinizi, beğenmediklerinizi, yazmamı istediklerinizi. Hadi, birlikte daha da güzelleştirelim bu hikayeyi. Herkese şimdiden çok teşekkürler! :)
__________________________________Nisa
Eve girer girmez kendimi koltuğa bıraktım. Telefonum yine çalıyordu. Baktım, Selma arıyordu. Meşgule atıp mesaj yazdım. "Setteyim Selmoş, akşam konuşuruz, öptüm" Annem iki kez babam da bir kez aramıştı. Ailem Barışla ayrıldığımızı instagramdan öğrenmişti ama şu an konuşucak durumda değildim. Telefonumu kapattım, sürekli birileri arıyordu ve artık sinirlenmeye başlamıştım. İnsanlara neydi ki benim özel hayatımdan. Ama garip bir şekilde kendimi hala Ogedayın yanında olduğum gibi huzurlu, rahat hissediyordum. Sanki gitmemiş gibiydi derken üzerimde hala onun montu olduğunu algıladım.
"Ay montunu vermeyi unutmuşum, gerçekten kafa mı kaldı ki bende" diye söylendim kendi kendime. Montu tam çıkarıcaktım ki kararımı değiştirdim. Huzurun kaybolmasını, beni bırakmasını istemiyordum. Kafamı hemen yastığa koydum ve gözlerimi uykuya kapadım.Ogeday
Akşam olmuştu, setten çıkmış eve gidiyordum. Tüm gün onu düşünmüş kendimi işe hiç verememiştim. Nasıldı? Ne yapıyordu? İçim içimi yiyordu. Mesaj atmıştım ama mesajıma cevap vermemişti. Artık kendi kendimle verdiğim mücadeleyi hep kaybediyordum. Telefonu elime aldım ve onu aradım. Telefonu kapalıydı. Endişelenmeye başlamıştım. Acaba evine mi gitseydim? "Saçmalama Ogeday, ne diyceksin? aklımdan çıkmıyorsun iyimisin diye bakmaya mı geldim? Peki napsam?" O an aklıma gelen bir fikirle hemen Anılı aradım.
-Oo kardeşim, nasılsın? Kaç gündür sesin gelmiyor
-İyiyim kardeşim senden naber? Napıyosun?
-İyilik işte, İlaydayla yemeye geldik, selam söylüyor sana
-Benden de selam söyle. Kardeşim, bana Makbulenin numarası lazım
-Bizim Makbulenin mi?
-Evet abi kaç tane Makbule var?
-Napıcan oğlum Makbuleyi?
-Anlatırım sonra sen at numarayı hemen
-Tamam bro gönderiyorum
Anıl numarayı atar atmaz hemen aradım.
-Alo?
-Makbule Merhaba nasılsın?
-Teşekkür ederim, kimsiniz?
-Ogeday ben. Nisanın arkadaşı. Survivor 2017den
-Ha evet tanıdım, sen nasılsın Ogeday?
-İyiyim teşekkür ederim. Seni rahatsız ettim de ben Nisayı soracaktım
-Nolmuş ki Nisaya?
-Bişey olduğundan değil de ben ulaşamadım kendisine
-Nisa settedir sen sette değilmisin?
-Senin haberin yok mu?
-Neyden? Sabahdan beri çok zor dört doğuma girdim, bu gün biraz yoğun bir gündü noldu ki?
-Nisayla Barış ayrılmışlar
-E bunu biliyorum zaten
-Nisa bugün instagramdan duyurdu. Sonra galiba telefonda Barışla konuştular. Çok kötüydü ben onu öğlen senin evine bıraktım. Çok merak ettim arıyım dedim, telefonu kapalı
-Ne? Yemin ederim artık o herifi ellerimle geberticem! Ruh emici ruhunu emdi be kızın. Yalnız yani evde şimdi
-Evet
-Allah kahretsin! Ya Barış geldiyse? Peşini bırakmıyor kızın bir türlü
-Nasıl yani rahatsız mı ediyor Nisayı?
-Nisa bitirdi herşeyi o ısrar ediyor işte. Çok kavga ediyorlar, yine gelir de kavga ederler diye endişeliyim.
-Sen ne zaman geçersin eve?
-5 dakkaya çıkarım hastaneden
-Tamam içim rahat etmez benim eğer ordaysa sende gidersen ortam daha da gerilir. Bende yoldayım o zaman hangimiz daha erken varırsak haberleşelim.
-Tamam ararım seni
Hemen arabayı Makbulenin evine doğru sürmeye başladım. Makbule böyle bir tepki verdiğine göre Barış Nisayı rahatsız ediyordu kesin. O yüzden telefonlarına çıkmıyordu demek ki. Yine kendime kızdım. Körmüydüm ben? Nasıl göremedim bu kadar şeyi? Ya o herif şimdi oradaysa? Trafik vardı ve bir türlü irerleyemiyordum. Sinirlerim harap olmuştu artık bir an önce Nisanın yanına varmak istiyordum. Direksiyona bir kaç kez vurdum, öfkemi bir az olsun dindirdi.
Tam apartmanın önünde arabayı durdurmuştum ki Makbulenin taksiden indiğini gördüm. O da beni görünce elini kaldırdı ve
-Ogeday diye seslendi
-Hemen girelim dedim
-Tamam gel hadi
Asansördeyken Makbule bana döndü ve
-Bak eğer Barış evdeyse sakin ol tamammı? Biraz agresiv biridir, insanları kışkırtmayı sever
-Merak etme, Nisa iyi olsun da önemli olan o dedim
Makbule anahtarı çevirip kapıyı açtığında karanlık bir hole ayak bastık
-Nasıl yani evde yok mu? dedi Makbule
-Nereye gider ki? Diye sordum
-Bilemedim ki şimdi
Salona irerleyip ışığı açtı Makbule. Gözlerim hemen onu buldu. İşte o an derin bir nefes aldım. Koltukta uyuyakalmıştı üstelik montum da hala üzerindeydi
-Ay yemin ederim bu kız beni bir gün kalpten götürecek. Deli bir de montla yatmış. Kimin ki o mont kayboluyor içinde neredeyse
-Benim dedim
Makbule hemen kafasını çevirip bana baktı. Akıllı kızdı bakışından anladım bir şeyler sezdiğini. Bakışlarımı kaçırdım
-Tamam o zaman sen bu deliyi uyandır ben bir şeyler hazırlayayım açlıktan ölüyorum dedi ve salondan çıktı. Yavaşca ona doğru yürüdüm, koltuğun ucuna oturdum. Ellerim saçlarını buldu. Toprağa düşen yağmur damlaları gibi karıştı ellerim saç tellerine. Montla uyuduğu için terlemişti. Saçları yüzüne, boynuna yapışmıştı. Onları hafif geriye doğru attıktan sonra yavaşca seslendim:
-Nisa? Tepki vermedi. Elimi koluna koydum bir daha seslendim.
-Nisa? Hadi uyan. Kıpırdamaya başladı. Sonra gözlerini açtı. Beni görünce gülümsedi. Öyle sıcacık gülümsemişti ki ben de yüzümdeki aptal gülümsemeye engel olamadım.
