Nisa
Güne feci bir baş ağrısıyla uyandım. Gözlerimi açar açmaz dün yaşadıklarımı hatırladım, moralim yine bozuldu. Yataktan kalkıp dolaba doğru ireriledim. Elime geçen ilk şortu ve t-shirtü üstüme geçirdim. Makbuş bana sesleniyordu.
-Nisim, hadi gel kahvaltı hazır
-Geldim Makbuşum. Elimi yüzümü yıkadıktan sonra hemen mutfağa geçtim.
-Kızım değerimi bil valla, böyle kahvaltı hiç bir yerde göremezsin
Masada yok yoktu. Bu da Makbuşun moralimi yerine getirme çabasıydı,anlıyordum. Klasik kahvaltılıklarla birlikte çikolata, kruvasan, pancake bile vardı
-Şeker komasına gircez galiba, en sevdiğiimm! Bitanesin Makbuş!
Güzelce kahvaltımızı yaparken moralim biraz daha yerine gelmişti. Bu gün hemen bu işi halletmek istiyordum.
-Bugün eve gidicem Makbuş
Kafasını kaldırıp bana baktı. Kaşının biri hemen yukarıya doğru çıkmıştı bile.
-Onunla konuşmam gerek, konuşmam ve bitirmem. Sonra da akşama kadar eşyalarımı toplar, kedileri alır gelirim. Bir süre bana katlanman gerekecek
-Sana bir ömür katlanırım da ama turşunu kuramam kusura bakma canım
-Ne turşu kurcan be, canımız isterse marketden alırız onlamı uğraşıcan
Kahkahalarla gülmeye başladı, yine hiç birşey anlamamıştım. Sonra durdu ve bana baktı
-Seninle gelmemi istermisin?
-Yok Makbuş ya, tek başıma hall edebilirim. Ama geldikden sonra bana yardım etmen gerek, hemen yerleşmem lazım, yarın set var
-Ay ben onu nasıl unuttum, yarın ilk set günün! Yarın yeni hayatının ilk günü bebeğim
-Yeni hayatımın ilk günü diye tekrarladım. Umarım güzel olur..Son merdivenleri de çıkıp kapının önünde durdum. Barışı aramamıştım evde olup olmadığını bilmiyordum. Gerildiğimi hissettim, "sakin ol Nisa" diye geçirdim içimden. anahtarımı çıkardım ve kapıyı açtım.
-Nisa?
-Benim.. Evdeydi. Hemen eğildim ve bana doğru gelen kedilerimi sevmeye başladım.
-Minnoşum bebeğim benim, özledinmi anneyi?
-Nihayet geldin dedi Barış. Cevap vermedim. Biraz daha onları sevdikden sonra ayağa kalktım.
-Barış biraz konuşabilirmiyiz? Söylemem gereken şeyler var
-Tamam, konuşalım, halledelim herşeyi aşkım
Salona geçtik ve koltukta oturduk. Telefonum çalmaya başladı. Makbuş arıyordu açtım hemen
-Bebeğim?
-Nisa nasılsın? Ne yaptın? Merak ettim
-İyiyim Makbuş, herşey yoldunda, konuşuyoruz
-Anladım konuşamıyosun. Eve giderken haber ver bana. Anılla buluşucam, sen gelince gelirim bende
-Tamam baby haberleşiriz. Telefonu kapatıp, sehpaya koydum. Barışa döndüm.
-Son zamanlarda yaşadıklarımızı düşündüm dün gece sürekli. Neredeyse her gün kavga ediyoruz. Bir birimizi biz çok iyi anlardık eskiden. Artık dinlemiyoruz bile, Barış.
-Sen yanında olmana, sana yakın olmama müsade etmiyorsun Nisa. Bu beni çıldırtıyor
-Aynı evde yaşıyoruz, sürekli birlikteyiz, neredeyse herşeyi birlikte yapıyoz. Daha ne kadar yakın olabiliriz?
-Bana yetmiyor işte. Her an yanında olmak istiyorum, herşeyini bilmek istiyorum
-İşte bu aşk, sevgi değil, Barış. Bana hiç boş alan bırakmıyorsun, ben hiç kendimi dinleyemiyom. Sürekli giydiklerime, yediklerime, gittiğim yerlere, görüştüğüm kişilere karışıyorsun. Herkesten uzaklaştım, hep kendi istediğin olsun istiyorsun.
-Seni kıskanıyorum çünki
-Bu ama sadece küçük bir kıskançlık değil. Hastalıklı bir kıskançlık. Ben nefes alamıyom artık. Boğuluyom. Bu ilişike mutlu değilim, huzurlu hiç değilim. Üstelik yaptıklarınla kendine hak kazandırıyorsun
-Bu ne Nisa? Ne konuşması yapıyoruz biz?
-Sana kendimi, hissettiklerimi anlatmaya çalışıyom, ama sen her zamanki gibi yine anlamıyon
-Tamam, düzeltebiliriz aşkım, biraz daha dikkat etmeye çalışırım
-Hayır Barış, olmuyo, ben artık kendi adıma devam edebileceğimi sanmıyorum
-Ayrılıyormusun benden?
-Bence doğru olan bu, birbirimize iyi gelmiyoruz artık
-Saçmalama diye bağırdı. Bi hışımla ayağa kalkmıştı. Saçma sapan şeyler için ayrılıcakmıyız? Hayır!
Bende ayağa kalktım
-Saçma sapan mı? Manyakmısın oğlum? İki saatdir konuşuyorum burda. Ama sen ne anlarsın dimi? Nisa nasıl? Nisa ne hisseder? Nisa istermi? Nisa istemez mi. Umrunda değil ki senin. Yeter! Yanından geçip yürümeye başladım, uzanıp montumu alacaktım ki kolumdan tuttu.
-Saçmalama dedim, otur şuraya Nisa! Sinirlendiriyorsun beni!
Beni yeniden salona doğru sürüklemeye başladı.
-Barış kolumu acıtıyon, bırak! Barış! durmuyordu. Koltuğun yanına vardığımız sırada beni koltuğa fırlattı. Neye uğradığımı anlayamamıştım. Artık canıma tak etmişti. Ayağa kalktım
-Napıyosun? Bir daha asla sakın bana dokunma! Yine kapıya doğru hızla yürümeye başladım, montumu alıp tam kapıyı açmıştım ki eliyle kapıyı hemen kapattı.
-Saçmalamazmısın artık? Çekil hemen!
-Hiç bir yere gidemezsin dedi ve eli anahtara gitti. Kapıyı kilitleyip anahtarı cebine koydu
-Barış sabrım taşıyo ver hemen şu anahtarı! diye bağırdım ve anahtarı almak için hamleler yapmaya başladım. Sürekli beni engelliyordu. Bir türlü anahtara ulaşmama izin vermiyordu. Birden şimdiye kadar hiç bağırmadığı kadar bağırmaya başladı.
-Yeter! Sana hiç bir yere gitmiyorsun dedim! Beni es geçerek elini sertçe kapıya vurdu. Sonra şifonyerin üzerinde duran vazoyu alıp yere fırlattı. Cam parçalarından biri ayağıma geldi ve kanamaya başladı. Bağırışları devam ediyordu. Hemen yere çöktüm, elimi kanayan bacağıma götürdüm. Artık korkmaya başlamıştım.
-Otur, düşün aklını başına topla. Barışana kadar bu evden çıkmıycaksın!
Bu karşımda gördüğüm adamın Barış olduğuna inanamıyordum. Sadece onu daha fazla delirtmemek için "Tamam" dedim. Çünki yapacaklarının bir sınırı varmıydı bilmiyordum.
-Yalnız kalmam gerek, düşünmem lazım diyerek odama geçtim ve kapıyı arkamdan kilitledim.
Saatler geçmişti, saat 11e geliyordu. Barıştan bir ses yoktu. Bende yeniden bir tartışma yaşamanın korkusuyla içeri geçemiyordum. Sonunda cesaretimi topladım ve kapıyı yavaşca açtım. Parmaklarımın ucunda salona geçtim. Barış koltukta uyuyakalmıştı. Benim telefonum sehpanın üzerindeydi ve birisi beni arıyordu. Çok yavaş hareketlerle telefonumu aldım ve hemen banyoya geçtim. Olabildiğince kısık sesle:
-Alo?
-Nis? Nerdesin? Neden açmıyorsun?
-Makbule beni dinle
-Neden yavaş konuşuyorsun sen? noldu Nisa?
-Makbuş lütfen beni dinle, beni gelip alman lazım. Yedek anahtar sende dimi?
-Evet bende, noluyor kızım?
Kenardan Anılın sesini duyuyordum: Herşey yolunda mı? diyordu. Makbuş da ona cevap verdi bi ara: Bilmiyorum bişey olmuş
-Barış uyuyor, o uyanmadan evden çıkmam lazım, hemen gel. Olabildiğince sessiz ol Makbuş
-Tamam, hemen geliyorum.
Hemen yavaşca kedileri çantalarına koydum ve beklemeye başladım. Yarım saat sonra Makbule aradı. Işık hızıyla gelmişti canım benim. Yine parmaklarımın ucunda kapıya yöneldim. Kapının kilit sesini duydum. Makbule yavaşca kapıyı araladı. Kedileri uzattım ilk önce. Dışarı çıkar çıkmaz yavaşca kapıyı kapattım. Yüzümü dönünce Anılı gördüm. Bana hortlak görmüş gibi bakıyordu. Korkmuş olmalıydı ki
-Nisa iyimisin? Diye sordu. Ardından Makbuş konuştu:
Nis noldu?
-Lütfen beni hemen burdan götürün
Arabaya binince o an kendimi güvende hissettim. Tüm gün boyunca gerim gerim gerilmiştim ve artık derin bir nefes aldım. Nasıl bu kadar sakin kalabildiğime kendim bile şaşırmıştım. Daha fazla kendimi tutamadım ve hüngür hüngür ağlamaya başladım.-Hemen gidip o herifi geberteceğim! Anıl resmen burnundan soluyordu. Anılla Makbuş sayesinde tanışmıştık. O kadar sıkı fıkı olmasakta çok soğukta değildik. Şu an tam bir abi gibi davranıyordu ve bu yine gözlerimin dolmasına sebep oluyordu.
-Sen bunları neden ordayken anlatmadın Nis? Benim o şeref yoksununa iki çift lafım var! Sen kimsin benim kardeşimi eve kitliyosun? dedi Makbule
-Yok Makbule, böyleleri laftan anlamaz yapıştırıcan bir tane. Anladığı dilden konuşucaksın
-Tamam sakin olun. Yok birşey geçti artık
-Nasıl yok birşey? Ayağına bak! Yüzüne bak kireç gibi, nasıl korkmuşsun
-Tamam Anıl dedi Makbule. Üstüne gitmeyelim, zaten çok korkmuş. Hadi Nisa, sen uyu canım biraz. Yarın ilk set günün. Tüm kötü günler bu günde kaldı. Yarın ve ondan sonraki günler hep iyi olacak birtanem..
Odaya gittim ve gözlerimi derin bir uykuya kapadım. Yarın yeni hayatımın ilk günüydü ve ben o güne en iyi şekilde uyanmalıydım..
