Bölüm 3

3.3K 281 6
                                    


Toplantı Arakat'ın kampa en uzak köşesinde bulunan eğitmenler lojmanında yapılıyordu.

Sonay daha önce Arakat'ın bu bölümünü hiç görmemişti. Zaten gördüğü bölümler de parmakla sayılacak kadar azdı. Bunlardan bazıları şunlardı:

Yeni Yetme Kampı: Dünya görevi için eğitilen meleklerin kampı.

Ortak Eğitim Sahası: Bütün yeni yetmelerin ortak dersi olan sihir yeteneklerini geliştirme alanı.

Kıdemli Yeni Yetme Kampı: Kıdemli yeni yetmeler Arakat'ın kadrosuna girebilmek için burada eğitilir. Zorlu bir eğitim süreci sonrasında, Saha Denetleyici, Eğitmen, Prelüt vs. seçilirler.

Sonay bunlar gibi birkaç basit bölüm daha görmüştü. Neredeyse hepsi birbirinin aynıydı. Tek fark, alınan eğitim ve ufak tefek bazı görsel değişiklerden ibaretti.

Aslında bu bölümleri de uykusunun kaçtığı bazı gecelerde gizli saklı uğradığı için biliyordu. Yeni yetmelerin kendi alanları dışına çıkması kesinlikle ama kesinlikle yasaktı. Yaptığı şey yetkililerden birinin kulağına gidecek olsa yanmıştı. Ceza olarak final oyunlarından diskalifiye edilirdi. Ve kim bilir daha neler neler...

Hâlâ merak ettiği ve görmek istediği bölümler vardı ama oralara girmek hiç de kolay değildi. Birkaç kere denemesine rağmen başarılı olamamıştı. Kapı görevlileri asla taviz vermiyor, hiçbir oyuna gelmiyorlardı. Nasıl bir eğitim anlayışıyla yoğruldularsa artık?

Özellikle görmek istediği yer, cennet ve cehennem meleklerinin eğitim alanlarıydı. Onlar da Arakat'ta eğitim alıyordu fakat ne melekleri ne de bölümlerini görmek mümkündü. Sır gibi herkesten saklanması ilke edinilmişti sanki. Bu gizem bazen can sıkıcı olsa da merak uyandırmak konusunda daha etkiliydi.

Cennet ya da cehennem meleği olmak için yeni yetme olmak yetmiyordu. Hatta gerçek bir melek olmak da yetmiyordu. Hayatı boyunca bu görev için eğitilmiş, uzun ve temiz bir sicile sahip melekler bu göreve atanabilirdi.

Sonay'ın defalarca denemesine rağmen bin bir oyunla atlatamadığı prelüt görevlilerinin bir gün kapıları ardına kadar kendi istekleriyle açacaklarından hiç şüphesi yoktu. Görevli ya da başka bir şey olarak, bilmiyordu ama o kapılardan bir şekilde geçeceğine dair içinde tarif edemediği bir duygu seli vardı. E, o da bunu gerçekleştirmek için elinden geleni yapıyor, çok çalışıyordu zaten.

Toplantı salonuna girdiği anda tuhaf bir ürperti omurgasından aşağı süzüldü. Salonun kasvetli havası dikkat çekiciydi. Sonay bir an boğulacağını sandı. Liderlerin çoğu salondaki yerini almış, onu bekliyordu. Kızı korkuyla karışık bir panik dalgası sardı. Boğazının kuruduğunu hissetti. Heyecan kalbini zorluyordu.

Sınav boyunca tereddüde dahi düşmeden finale kadar rahatlıkla çıkan yeni yetmenin eli ayağı birbirine dolanmıştı. Bu hiç beklenmedikti.

Neler oluyordu? Neydi bütün liderleri bir araya toplayan büyük olay? Ya da hastalığını böylesine önemli kılan şey neydi? Merak ettiği birçok sorunun yanıtını birazdan alacağına şüphe yoktu ama cevaplardan korkuyordu.

Toplantı sandığı kadar uzun sürmedi. Baş Melek Gilmen'in tatmin edici bir açıklama yapma zahmetine bile girmeden sesinin buz gibi tınısıyla verdiği emir, yeni yetmenin kanını dondurdu.

"Cehennem hükümdarlarından beş tanesi hücrelerinden kaçmayı başardı. Sen firarilerin peşinden gönderebileceğim tek kişisin. Önce Grigorilerden çalınan melek ışıklarını almalı, sonra da kaçakları hapsetmelisin." Kıza bir kese uzatıp devam etti. "İşte, onların her birini bunların içine hapsedeceksin!"

Kız şaşkınlıkla sordu. "Tek başıma, cehennem hükümdarlarını alt etmemi mi istiyorsunuz? Üstelik beşini birden!"

Gilmen soğuk bir sesle onayladı. "Sakın korkma, bunu başarabilirsin."

"Ben daha on üç yaşındayım."

Gilmen avucunun içinde bir sihir yapıp kızın kalbine itti. Başta canı acısa da Sonay artık kendini çok daha güçlü ve cesur hissediyordu. Daha fazla sorgulamadan izin isteyip toplantıdan ayrıldı.

Görevi kabul etmişti.

Ne kadar zor olabilir ki? Beş cehennem hükümdarını... Keseyi avucuna döküp küçük bilyelere baktı: Eşit büyüklükte, oniksten yapılmış beş küre. İşte bu kürelere hapsedeceğim, diye düşündü. Aslında bu işin altından kalkamayacağı konusunda zihni sürekli uyarı veriyordu ama o, kendine inanıyordu; tabii Gilmen de ona.

Erce aniden karşısına dikildiğinde yol hazırlığı yapmak için odasına gidiyordu. Bu aralar çok sık karşılaştıklarını düşündü. Elbette tesadüf değildi. Çocuğun onu takip ettiği su götürmezdi.

Öfkeyle burnundan soluyarak konuştu. "Neden sürekli karşıma çıkıyorsun?"

"Kızma. Sana yardım etmeye çalışıyorum."

"Yardıma ihtiyacım olduğunu da nerden çıkardın?"

"Gilmen'in seni firarileri yakalaman için görevlendirdiğini duydum. İnan, bu konuda yardıma ihtiyacın olacak. Tek başına bu işin üstesinden gelemezsin!"

Rakibinin kıza olan güveni koltuk kabartacak türdendi. Ama öfkeden...

Sonay bu çocuktan nefret ediyordu. Böyle konuştuğu zamanlarda daha çok nefret ediyordu. Kız olduğu için onu âdeta aşağılıyordu. Finalde kendisine rakip olacağını aklına bile getirmediğinden emindi. Bir de skor berabere olunca iyice deliye dönmüş olmalıydı. Finalin intikamını almaya çalıştığı ortadaydı. Şu iş bir bitsin, sıra budala yeni yetmeye de gelecekti. Aşağılamak neymiş, ona gösterecekti.

Sonay sinsice sırıtarak, "O zaman Gilmen'e söyle de görevi sana devretsin!" dedi ve cevap beklemeden, koşarak oradan uzaklaştı.

Odasına çıkıp sırt çantasını silahlar ve yiyeceklerle doldurdu. Yolun ne kadar süreceğini, şartlarını bilmiyordu. Tek bildiği, her türlü duruma karşı hazırlıklı olması gerektiğiydi. Kömür karası saçlarını lastik tokayla atkuyruğu yapıp Gilmen'in ona verdiği mücevher işlemeli hançeri kınıyla birlikte beline taktı.

Peki, şimdi ne yapacaktı? Aramaya nereden başlayacaktı? Durup derin bir nefes aldı ve düşünmeye başladı. Baş melek ona zihnini kullanmasını söylemişti. Odaklan! Evet, odaklanmalıydı.

Sonay zihnini temizleyip kaçakları düşünmeye başladı. Nereye gittiklerini anlamaya çalışıyordu. Bunun işe yarayacağından emin değildi ama başka şansı olmadığı için denemeye değer buldu. Başta bir şey olmadı. Tekrar denedi. Yine olmadı. Denemeye devam etti ve sonunda yatağının üzerine nefes nefese yığıldı.

Görüntüler o kadar hızlı akmıştı ki başı dönmüştü. Görüntüde hemen arkalarından onları takip ediyormuş gibiydi. Bir süre olduğu yerde kımıldamadan durup baş dönmesinin geçmesini bekledi. Sonra da çantasını omuzuna aldığı gibi koşmaya başladı.

Artık nereye gitmesi gerektiğini biliyordu. Kaya Kanyonuna!



Melekler Kampı 1 -FİRAR- (Tamamlandı) KİTAP OLDU (Mantis Kitap)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin