Etrafta başka bir giriş kapısı ararlarken, Erce panikle sorularını sıralıyordu. "Ama nasıl olur? Ona güçleri nasıl yetmiş? Alev Kafa'yı yenebilecek kadar güçlülerse, onlarla nasıl baş edeceğiz, söyler misin? Bu savaşın galibi şimdiden belli. Zaten bu görevi en başta reddetmeliydin. Kabul etmen saçmalıktı!"
Sonay öfkeden burnundan soluyordu. "Kes artık! Tabii ki güçlü olacaklar, onlar cehennem hükümdarı! Her birinin cehennemde kaç lejyona hükmettiğini kim bilebilir? Güçsüz olsalar elbette hükmeden değil, hükmedilen olurlardı. Yolculuğuma katılırken durumun ciddiyetinin farkında olduğunu sanıyordum ama yanılmışım. Küçük bir çocuk gibi sızlanıp duruyorsun!"
Erce, Sonay'ın ağır konuşması sonucunda yaptığı hatayı anladı. Yola çıkarken karşılaşacakları tehlikeyi bile bile gelmişti; arkadaşına destek olmak, ihtiyaç duyduğunda ona yardım etmek için. O halde gereken neyse onu yapması gerekmiyor muydu?
Ağlamanın anlamı yoktu. Bu cehennemden kurtulmanın tek yolu kaçakları yakalamaksa, bunu bir an önce yapmalı ve kamplarına geri dönmeliydiler. Şimdi güçlü olma zamanıydı.
"Özür dilerim, haklısın. Hadi, geçişi aramaya devam edelim."
Dört bir tarafa bakmalarına rağmen girişe dair herhangi bir ize rastlamadılar. Oysa Sonay buralarda bir yerlerde olduğunu biliyordu. Gizli bir geçit vardı. Bunu öngörüsünde görmüştü.
Alev Kafa kapının diğer tarafında değil de bulundukları tarafta tutulsaydı, bir şekilde onu bulup kapıyı açtırabilirlerdi. Ancak diğer taraftaydı. Oraya ulaşabilmek için de geçidi bulmaktan başka şansları yoktu. Alev Kafa olmadan mühürlü kapıların açılması mümkün değildi.
Sonay sıkıntıyla oflayıp ellerini beline koydu. "Gilmen'den yardım istemeyi düşünüyorum, ne dersin?"
"Sen bilirsin ama görev sana verildi. Hem her başın sıkıştığında Baş Melek'i rahatsız edemezsin. İşi başaramayacağını düşünse, başka birini yollardı. O sana güveniyor. Ben de!"
Erce'nin sözleri kızın gururunu okşuyordu fakat çaresizliği görebilecek kadar büyümüştü. Gerçekleri kabullenmek gerekiyordu. Arkadaşına arkasını dönüp etrafa şöyle bir göz gezdirdi. Bir şeyler bulma ümidini çoktan kaybetmesine karşın bakınmaya devam etti. Ne de olsa yapacak daha iyi bir işi yoktu.
"Sana gelen görüntüleri düşün, zihninde yeniden canlandırmaya çalış. Belki yerini bulmana yardımı olur."
"Bilmiyorum ama kendimi yeniden o acıyı çekmeye hazır hissetmiyorum. Korkuyorum."
Erce elini kızın omuzuna koyup samimiyetle gülümsedi. "Senin yerinde kim olsa korkardı. Benim biraz önceki halimi hatırlamıyor musun?"
O anlar gözlerinin önünden geçerken Sonay'ın gülümsemesi yanaklarına yayıldı. Erce tam bir korkak gibi davranmıştı, nasıl unutabilirdi ki? Hatta kampa dönmeyi başarabilirlerse, ilerde bunu onun aleyhine bile kullanabilirdi.
"Evet, aslında şimdi düşünüyorum da bayağı komikti."
Erce onun aklından geçenleri anlamıştı. Konuyu değiştirmek en iyisiydi. "Hadi, şimdi odaklanmaya çalış. Nereden gitmemiz gerektiğini öğrenmek zorundayız."
"Tamam."
Sonay arkadaşını onaylar onaylamaz gözlerini kapattı. Odasında yaşadığının aynını yaşamıştı. Görüntüler kendinden gelmediği sürece onları çıkarmak çok daha zor oluyordu. Neyse ki çok uzun sürmedi. Birkaç denemenin ardından tüm bedenini sarsan bir titreme nöbeti geçirdi.
Öngörü süreci ona saatler gibi geliyordu. Bir türlü geçmek bilmeyen, acı yüklü, uzun saatler...
Baş dönmesinin geçmesini bekleyip gözlerini usulca araladı. "Şu taraftan..." diyerek o yöne koşturmaya başladı. Erce hemen arkasındaydı.
Dev kayaların arasında ince uzun bir patikada ilerliyorlardı. Yer yer yeşillenmiş yol onlara zorluk çıkarmak için özel tasarlanmış gibiydi. Deprem etkisindeki sarsıntılar yine başlamış, dengelerini bozup onları düşürmeye çalışıyordu. Sarsıntılar sonucu tepelerinden yağan kayalar da geçit vermemekte kararlıydı.
Düşe kalka yolun sonuna yaklaşmalarına rağmen geçit hâlâ görünmüyordu. Patikanın bitimindeki düzlüğe çıktıklarında nefes nefeseydiler. Oyalanmadan geçidi aramaya giriştiler.
"Burada bir şey görünmüyor," dedi Erce, sağ tarafı kontrol ederken.
"E-e-Erce..."
Sonay'ın sesindeki dehşet Erce'nin vakit kaybetmeden dönüp ona bakmasını sağlamıştı. Hızla kızın yanına geldi.
"Neyin var, ne oldu? Rengin bembeyaz olmuş. İyi misin?"
Kız tek kelime edebilecek halde değildi. Bakışlarını kayaların tepesinden ayırmadan eliyle o yönü işaret etti.
Erce neler olduğunu anlamıyordu. Sonay'ın işaret ettiği yere baktı fakat orada hiçbir şey yoktu. "Söylesene, ne görüyorsun? Ben hiçbir şey göremiyorum."
Elini gözlerine siper edip güneş ışığını engelledi ve tekrar bakmak için kafasını kaldırdı. Tam o sırada iğrenç bir yaratık tepelerinden zıplayarak önlerinde durdu. Artık Sonay'ı dehşete düşüren şeyin ne olduğunu biliyordu. Karşısında duran ayaklı sürüngen onun da korkudan dilinin tutulmasına neden olmuştu...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Melekler Kampı 1 -FİRAR- (Tamamlandı) KİTAP OLDU (Mantis Kitap)
FantasiaMelekler Kampı, dört kitaptan oluşan fantastik bir seridir. 12 yaş ve üzeri için hazırlanmıştır. 1-) FİRAR 2-) YANSI SARNICI 3-) GECE SELİ 4-) AKKOR MEYANI ÖN SÖZ Burası Arakat! Dünya ile cennetin arasında, cennetle cehennemin tam ortasında bir yer...