Roland kafasını kaldırıp şaşırmış bir ifadeyle imparatora baktı. İmparatorun kendisi de Roland'ın kafasından geçenleri anlamış olacak ki, hafifçe gülümseyip cevap verdi.
İnsanların geçmişlerinde yaşadıkları şeyleri bizzat kendi gözlerinden izleyebiliyorum. Kim olduğunu anlamam için sadece bakmam yeterli...Ancak, sende bir terslik var.
Tahttan kalktı, yavaş ve zarif adımlarla basamakları inip Roland'a doğru gidiyordu. Şövalyelerinden biri seslendi.
Ama...Majesteleri, bu çok...
Konuşan kişinin yüzüne bile bakmadan sadece sol elini kaldırdı ve tamamen açtı. Bu susmasını işaret ediyordu.
Bu durumda kendisinin herhangi birisine saldırganca bir hareket yapacağından şüpheliyim, kafası karışık. Fazlasıyla...
Roland'ın yanına geldi ve etrafında ağır adımlarla yürümeye başladı.
O krallığa olanları duyduğumda çok geçti, halkı çoktan buraya göç etmişti ve ben onları öylece bırakamazdım. Ardından sadık hizmetkarlarımdan biri olan Kouya'yı oraya gönderdim. Neler olup bittiğini öğrenmesi için, ve şans eseri seninle karşılaşmış. Anılarını görmemi sağlayan gücümle bile geçmişini göremiyorum. Ağaçların arasında, kendini saplandığın yerden kurtarmaya çalıştığın zamandan öncesi yok. Peki Roland, ya sen? Sen geçmişini biliyor musun?
Roland bu soru üzerine bir süre düşündü. Fakat bir cevap bulamadı. Gerçekten de kendini devrilmiş ağaç kütüğünün köklerinden kurtarmaya çalışmasından öncesini bilmiyordu, hatırlamıyordu. İmparatorun sorusuna cevap verdi.
Hayır, majesteleri. En son hatırladığım şey kendimi bana saplanmış bir ağaç kökünden kurtarmaya çalıştığım.
İmparator elini havaya kaldırıp bir işaret yaptı ancak Roland yere baktığı için sadece gölgesini görebildi. İşaretin ardından daha önce konuşan hizmetkar tekrar duruma itiraz etti.
Majesteleri, ama dışarıdayken sizi koruyamayız. Lütfen bunu yapmayın...
Ancak bu imparatorun fikrini değiştirmedi. Konuşan ses bir kadın sesiydi, sesi Kouya'yla karşılaştırılacak olursa daha inceydi. Saçları beyaz olmasına rağmen bazı teller kırmızıydı, kan kırmızısı...Saçları salıverilmiş bir biçimde duruyordu ancak saçlarının sağ tarafı çenesine kadar uzamışken sol kısmı göğüslerinin üzerine geliyordu. Kafasına, ucunda gül olan bir taç takıyordu ve gül kafasının sağ tarafındaydı. Zırhı Kouya'nınkine göre daha az kalın ve güçsüz görünüyordu, beyaz zırhı göbeğine kadar iniyor ve göbeğini açıkta bırakıyordu. Göğüslerinin olduğu kısım kırmızı bir metal kaplamayla kaplanmıştı. Ayrıca omuz kısmında kırmızı omuzluklar ve bileklerinde de kırmızı şeritler vardı. Zırhın pantolonu belinden başlıyordu ve kırmızı ve siyah tonlarıyla renklendirilmişti. Üst zırhına göre daha ağır ve güçlü duruyordu. Gözleri de kırmızı renkti. Görünüşü ile Roland'ın Taht Odası'na girdiğinde ilk dikkatini çeken kişi olmuştu. Korumaları odadan çıktı ve Roland, İmparator'la yalnız kaldı. İmparator karşısında birkaç metre ötede durdu ve ona baktı.
Tanışma faslını atlamıştık, onu telafi etme zamanı...Ben İmparator Leylith, tanıştığımıza memnun oldum.
Roland cevap vermedi. İmparator konuşmasına devam etti.
Diğerlerini buradan çıkarmamın sebebi birazdan söyleyeceklerim...Senin benim emrimde çalışmanı istiyorum, tıpkı diğerleri gibi. Maaşın verilecek, şimdilik sana dışarıda kalacak bir yer verilecek fakat ileride saraya taşınmana karar verebilirim. Daha tanışalı birkaç dakika olmuş olmasına rağmen sana böyle büyük bir yetkiyi neden verdiğimi merak ediyorsun sanırım...Sen özelsin, hem de fazlasıyla. Zamanı nasıl geri aldığını biliyorum, nedenini de biliyorum. Çok eskiden, Dünyanın çekirdeğinden bir kuş çıkageldi, kıpkırmızıydı ve ateş saçıyordu. Bu kuş atalarımız tarafından yok edildi ve tüyleri Dünya üzerine dağıldı, tüyler bazı insanların vücutlarıyla birleşti ve bazı yetenekler verdi. Çocukları olduğunda çocuğa geçti, bu tüy aktarımından sonra baba veya anne yeteneklerini kaybetti. Bu böylece günümüze kadar geldi, tabii tüyler artık neredeyse yok oldu. Sebebiyse o anılarında gördüğün silüetimsi varlıkların, kendileri kuş gelmeden önce de vardı fakat tüyleri öğrenince amaçları değişti, tüylerin kullanıcılarını avlaması veya tüylerini çalıp yok etmesi. Şuan bilinen 16 tane tüy kaldı. Bu tüy sahiplerinden biri sensin, diğerleri; Kouya, Antony, Lewa, Valagir. Biri de benim. O silüetlerin neden orada oldukları hakkında bir fikrim yok. Sen ne düşünüyorsun?