=Bölüm Onbir=

589 37 4
                                    

Nihayet bir kaç saatin sonunda çizimimi bitirmiştim. Son kez gözlerimi gezdirdim. Bence gayet güzeldi. Gerçi daha önceki yaptığım üç çizim de güzeldi ama çatlak kadın hepsinde birer kusur bulmuştu. Yok canım şunun benekleri çok büyük, bunun çizgileri olsa hoş olur, onun kurdalesi olmasa da olurmuş falan filan. Bir sürü şey uydurmuştu. Resmen beni sınıfta bırakmaya yemin içmişti. Artık bu çizimimde de herhangi bir kusur bulursa çizimi kafasına geçireceğim.

İçimden cağnım hocama sövdükten sonra elimi kahve bardağıma uzattım ve ağzıma götürdüm. Hıh! Ne ara bitirmiştim bunu. Saate baktığımda saatin çoktan gece on iki olduğunu farkettim. Ne ara bu kadar geç olmuştu ki.

Elime kahve fincanımı alırken diğer yandan da son ses müzik çalan kulaklığımı kulağımdan çıkardım. Elimdeki fincanla kapıya yönelirken içeriden hiçbir gürültü gelmiyordu. Allah allah... Ya Toprak maç izlerken yaptığı hayvanca hareketleri artık yapmıyordu ya da ben dört saattir son ses müzik dinlediğim için artık kulaklarım dayanamamış ve kendi kendilerine intihar etmişlerdi.

Kapıyı açtığımda hâlâ hiç bir ses gelmeyince mutfağa gitmek yerine ilk önce oturma odasına gitmeye karar verdim. Oturma odasına yaklaştıkça televizyonun sesini duyabiliyordum. Yaşasın kulaklarım yaşıyordu hâlâ. Teşekkürler kulaklarım beni size yaptığım eziyetten dolayı bırakmadığınız için.

Önündeki kapalı kapıyı yavaşça açtım ve içeri adımladım. Karşımda gördüğüm manzaraya ağzım açık kaldım. Miray tekli koltukta uyuya kalmıştı. Tabi Miray'ın uyuyor olması garip değil. Ama kucağında Bengü denilen kadının uyuyor olması benim ağzımı açık bırakmaya yetmişti. Bir de kollarını ahtapot gibi dolamıştı Miray'ın boynuna. Kaşlarımı çatıp ahtapot kolları Miray'ın cağnım boynundan kurtardım. Ama YANLIŞLIKLA Bengü denilen kadının kollarını biraz sert çekince Bengü yere düşmüştü. Tam da minderlerin üstüne. Şansa bak. Minderlerime yazık oldu ama yapacak bir şey yok.

Daha fazla uzatmadan hızla odadan çıkıp mutfağa ilerledim. Makinanın tuşuna basıp suyun kaynamasını beklerken bir yandan da dolaptan Nescafe'yi açıp bardağa boşalttım. Tam arkamı dönüp kaynayan suyu alacakken belimdeki ellerle duraksadım. Ben daha ne olduğunu anlamadan Miray kafasını omzuma yasladı.

"Güzelim? Ne yapıyorsun gecenin bu vaktinde ayakta? Hadi yatalım." Belimdeki elleriyle beni kendisine çevirdi. "Sensiz uyuyamıyorum. Bir daha beni yalnız bırakma." diyerek sarıldı. Burnuma gelen keskin kokuyla yüzümü buruşturdum. Anlaşılan Toprak bey yine emanetlerini çıkarmıştı. Miray'ı ittirerek kendimden uzaklaştırdım.

"Miray ne kadar içtiniz siz yine?" Miray ellerini benden ayırıp parmaklarıyla beş gösterip büyük bir gülümsemeyle "Üç bardak." cevabını verince baya içtiğini anlamıştım. Tekrar yanıma yaklaştı ve ellerimi tutup "Özür dilerim." dedi gülümseyen yüzünü düşürerek. "Neden özür diliyorsun Miray?"

"Çünkü sen içki vs. şeylerden nefret ediyorsun. Sen nefret ettiğin halde bu kadar içtiğim için özür dilerim. Beni affet. Bir daha asla içmem." Sözleri kalbime işlerken gözlerindeki o güzel ışıltı da gözlerimi alıyordu. "Aslında bir daha içmeyeceğime dair kendime söz vermiştim. Ama o geceden sonra aklıma bir şey takıldığı için içmek, kafamı dağıtmak zorundaydım. Söz bir daha içmem. Bu yüzden affet beni." dedi. O gece mi? Aha fırsat bu fırsat! Hadi Ecrin sonunda öğreneceğim bunu.

"O gece ne takıldı ki aklına Miray?"

Miray sorduğum soruyla biraz duraksadı. Yüzünü bana doğru eğdi ve gözlerini kırpıştırmaya başladı. "Söylerim ama Ecrin'e söylemek yok. Tamam mı?" Dediği şeyle az daha kahkaha atacaktım ki kendimi zor tuttum. Boğazımı temizleyip "Tamam, söylemem." diye cevapladım. Miray kulağıma yaklaşıp sessizce "Seni seviyorum" dediğinde yutkundum. Bu da neydi şimdi. Bir anda resmen o gece, o ana ışınlanmıştım. Olamaz gerçekten onu sevdiğimi itiraf etmiştim o gece.

best friend forever |glHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin