yıldıza basıp bol yorum yapalım 🌙
"aybike, aybik! neredesin sevgilim?"
"geldim berk ne oldu? acele acele çıktın evden az önce zaten."
"evet sevgilim. babamın telefonunun şarj aletinden buldum da. dükkandaki adam getirteceğini söylemişti, getirtmiş. hemen onu gidip aldım."
elimdeki şarj aletini büyük bir mutlulukla gösterdiğimde gülümsedi bana tatlı tatlı. gamzesinden öptüm sevinçle.
"çok sevindim tatlım senin adına, ne zamandır arıyodun değil mi bu şarj aletini."
"evet."
biraz gözlerim dolmuştu kapalı telefona bakarken. nefret etsem de babamı gerçekten çok özlemiştim. ayda yılda bir de olsa beni düşünmesini, çok nadir de olsa beraber kahvaltı yapmamızı. çok özlemiştim.
aybike de anlamış olacaktı üzüldüğümü, yanıma gelip oturdu ben telefonu şarja takarken. telefonu bırakmamı sağlayıp ellerimi ellerinin içine aldı.
her konuda yanımda olması ve her türlü bana destek olması tarifsiz bir duyguydu. ellerini sevdim ve dudaklarıma götürüp öptüm. kocaman gülümsediğinde önce gamzelerine sonra da ela gözlerine daldım.
"içinde daha görmediğin çok güzel fotoğraflarınız vardır eminim ben buna sevgilim."
uzanıp yanağımı öptü, tam gamzemden. boynuma sarıldığında ellerimi beline sardım sıkıca, hiçbir zaman söylemekten vazgeçmeyeceğim sanırım ama hayatımda yolunda giden tek şey, aybike.
geri çekildiğinde başını omzuma yasladı. moralinin bozuk olduğunu anlıyordum ama bir türlü konuşma fırsatımız olmamıştı. yüzü düşmüştü resmen, minik yüzünü avuçlarıma aldım.
"bebeğim? neyin var senin? canın sıkkın gibi."
omuz silkip gözlerini kaçırdı yeniden. onu böyle görmek hiç iyi gelmiyordu bana, en ufacık bir şeye bile üzülse mahvolurum.
"ha güzelim? neyi var benim bitanemin? hadi anlat bana."
derin bir nefes alıp verdi, ellerini tuttum yeniden. gülümsedi burukça ellerini tutmamla, sevdim ben de ellerini, iyi geliyordu belli ki.
"asiye, o kadının dükkanında işe girmiş. inanabiliyor musun berk? benim annem içine atmaktan yataklara düşüyor, asiye hanım da annemi bu hale getiren kadının dükkanında çalışıyor."
"inanılır gibi değil gerçekten güzelim. koskoca istanbul'da başka iş kalmamış mı yani?"
ayağa kalktı birden. kıvırcık saçlarını tek yana attı sinirle.
"hah, işte ben de tam olarak bunu demeye çalışıyorum. koskoca istanbul'da birsürü iş varken neden o kadının yanı? bunu dediğimde de iş vardı da ben mi gitmedim diyor bana ya, şaka gibi. istesen milyonlarca iş bulursun. ama yok. hanımefendi hep burnunun dikine gidecek."
"güzelim tamam bir sakin ol istersen gel otur."
"oturmayacağım! saçmalık bu! işine geldiğinde kardeşim aç, iş bulmam lazım, işine geldiğinde de benim bir onurum gururum var."
taklit ederek söylediği cümle asiye'nin sesiyle beynimde yankılanırken kahkahama engel olamamıştım, koluma vurdu.
"gülme sen de. kardeşin eğer açsa ki ben de biliyorum ne kadar zor bir durumda olduğunuzu, süsen size yiyecek aldığında kabul etseydin. kız yardım etmek istemiş, ona gelince gurur yapıyorsun ama konu benim annemin kırık kalbi olunca yapmıyorsun. bir de ne olmuş biliyor musun?"
"ne olmuş bebeğim?"
hararetli hararetli anlattıklarını dinlemek aşırı keyifliydi, fazla tatlı oluyor bu kız sinirliyken.
"doruk beyimiz asiye'yi kıyafet alışverişine götürmüş o da kabul etmiş. bak sen! konu sevgilisine gelince gurur olmuyor ama."
"konuş be sevgilim!"
"berk dalga geçme parçalarım seni."
onun yaptığı gibi hızla ayağa kalkıp belinden kavradım. elimi otomatikman belinde gezdirmeye başladığımda aniden sardığım için sıkıca tutundu kollarıma.
"parçalasana bakayım."
direkt dudaklarına yöneldiğimde geri çekti kendini. ama bırakmayı hiç düşünmüyordum.
"oldu o zaman, senin yemeğine ne koyuyor acaba ayla annem de sen böyle oluyorsun?"
"ayla annem derken? siz baya baya ısındınız birbirinize ha?"
tek eliyle saçını geriye attı, atar atmaz gelen bahar kokusu kendimden geçmemi sağlamıştı.
"ısındık tabi."
gideceği esnada yeniden çektim kendime. "aa, mızıkçılık yapıyorsun tatlım, beni nasıl parçaladığını gösterecektin daha."
"birkaç gün öncesine dön bak görürsün tatlım, ya da onunla uğraşma hiç, dün geceki rüyana bakarsan da görürsün."
rüyalarımda onu gördüğümü nasıl da güzel biliyordu, nasıl gördüğümü de biliyordu. beni devamlı ters köşeye getirmesi ise ona olan hayranlığımı artırıyordu.
"ah, sırtıma fena halde yakışıyor tırnak izlerin güzelim. ama geçtiler, yeniden denemek istersen sırtım ve de tüm bedenim senindir."
gülümseyip beni yakamdan çekerek dudaklarımızı o birleştirdi bu defa da. tek bacağını yanıma koyduğunda hemen arkasındaki yatağa ittim onu yavaşça. anında üstündeki yerini aldığımda öpüşümü sertleştirmiştim ve bu çok hoşuna gitmişti.
kendimi ona bastırdığımda ensemden çekti beni, bacakları ise belimdeydi artık. kısa bir süre sonra kendimi ona sürttüğümde dudağımı ısırdı. aldığım zevkle tekrar kendimi sürttüğümde de tişörtümün eteklerine gitti elleri. bir anda hızla kenara itti beni, ayağa kalktığında da gülüyordu. çok güzel gülüyordu.
"ben mutfağa gidiyorum, sana tatlı kurabiye yapacağım, sen de şu telefonla ilgilen biraz."
yanımdan geçip giderken bilerek bacağıma dokunmasıyla dudaklarımı yalamıştım.
"hı hı kaç sen."
hayaller bittiğinde gerçekler başlıyordu işte. şarjdaki telefona uzandığımda şarjının dolduğunu gördüm. şarjdan çekip hemen galeriye girdiğimde de bir türlü izleyemediğim o videoyu izleyecektim artık.
video başladığında kalbim kesinlikle sıkışmıştı. o videoydu bu. o lanetli video. babamın telefonunda ne işi vardı peki? nefesim daralırken gözlerim de karardı. bayılmıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
my dad's killer | ayber
Teen Fictionbabasının ölümünün basit bir ev kazasından daha fazlası olmasından şüphelenen berk özkaya, sevgilisi aybike ile beraber bu işin peşine düşer.