final bölümümüze hoşgeldiniz 😭
bu kurgunun bitişiyle yeni başladığım hala sen kurgusuna da uğramayı unutmayın.
son kez yıldıza basıp yorum yapmayı ihmal etmeyin, iyi okumalar ☀️
hastanenin köşesine sinmiş bir şekilde duruyordum öylece. dizlerimi kendime çekmiş vaziyette ağlamaktan muhtemelen kıpkırmızı kesilmiş gözlerimle boş boş duvara bakıyordum. daha ne kadar sürecekti bu durum, ne kadar bekleyecektik bilmiyordum. tek bildiğim bir an önce ela gözlerinin gülmesini istediğim. artık bu hayattan tek istediğim şey de bu.
ailesi de perişan haldeydi. en çok da annesi, şengül hanım. babası ise pişman gibi görünüyordu, son zamanlarda kızına göstermeyip başka kadına gösterdiği ilgi ve vakitten dolayı ona üzülemezdim ama.
şiddetli hıçkırıklarım arada duruyor, sonra yeniden başlıyorlardı. gelip gelip giden kriz gibi. ömer beni yatıştırmaya çalışıyordu ama sakinleşemezdim ki. çiçeğim içeride kanlar içindeyken rahat olamazdım.
suçluyum çünkü biliyorum. ben çağırmasaydım o kafeye bunlar olmayacaktı. ya da ne bileyim başka bir kafe seçseydim o yol olmayacaktı, savrulmayacaktı minik bedeni. ya da başka bir saatte çağırsaydım o araba orada olmayacaktı.
ömer'e de söyledim aynılarını ama o benim suçlu olmadığımı söylüyor, benim aksime. makineden gelen seslerle camın önüne geçtim hemen.
bir şeyler oluyordu ve doktorlar kurtarmaya çalışıyordu benim en değerlimi. nefes alamıyordu o biliyorum. çok canın yanıyor mu aybike'm? inan benim canım sen zarar gördükçe daha çok yanıyor. çabuk açılsın güzel gözlerin ne olur. onlar kapalıyken ışık gelmiyor bana.
"aç gözlerini güzelim lütfen..."
son çıkan sesimle tüm göz yaşlarım akarken de ruh sağlığımı kaybetmeden ve ciddi anlamda çıldırmadan hemen önce duyduğum son cümleydi en acısı. hayatımda duyduğum ve duyabileceğim en korkunç cümle.
"aybike eren, ölüm saati 15.45"
🖤
4 ay sonra
yine bu dört duvarın arasındayım. aklımı kaybetmedim diyorum ama bana inanmıyorlar, kapattılar beni bu saçma yere. hem aybike gitmedi ki neden delireyim ben? eğer gitse delirirdim ama gitmedi o, yanıma geliyor hep.
yani o saçma ilaçları içmediğim zamanlar geliyor.
saatlerce konuşuyoruz belki onunla, yanıma geleceğini söylüyor hep ama tamamen gelmiyor işte.
arada ömer ziyaretime geliyor, bana aybike'nin öldüğünü anlatmaya çalışıyor üzmeden. aybike ölmedi ki, ben görüyorum onu. ona da anlatmaya çalışıyorum ama acıyarak bakıyor bana, halime üzülüyor sanırım. ben ona aybike'yi gördüğümü anlatmaya her başladığımda da gözleri doluyor.
doruk kızgın galiba bana, babasını hapse attırdığımız için. çok nadir geliyor yanıma. asiye ile de tamamıyla ayırmışlar yollarını, ömer anlattı.
yine geldi güzeller güzelim. eskisinden de beyaz artık teni, bembeyaz. peri kızı gibi. kimse olmadığı zamanlarda geliyor sadece. söylüyorum ona da. ailen de seni çok özlüyor onlar varken de gel diyorum dinlemiyor beni, sadece yalnızken geliyor.
yanıma oturdu yine, güzel güzel bakıyor bana. her geldiğinde onu ne kadar özlediğimi söyleyip ağlamaya başlıyorum çocuk gibi, o da ağlamamamı söylüyor. yine aynısı oldu.
"ağlama sevgilim, geldim işte."
"ben seni çok özlüyorum aybike."
"özleme beni sevgilim, geliyorum ya yanına."
"o iğrenç hapları verdiklerinde gelmiyorsun ama. içmeyeceğim bir daha onlardan. onlar varken sen yoksun, sen varken onlar yok. ben onları değil seni istiyorum canımın içi, içmeyeceğim o hapları."
ela gözleri buğulu buğulu bakıyordu bana, ellerini uzattı ama geri çekti hemen. dokunamıyorduk artık birbirimize ama ben onun yanına gittiğimde dokunabilirmişim tenine, öyle söyledi bana.
"kaan'ı gördüm az önce sevgilim, o da çok özlemiş seni, sınıfı, babasını, doruk'u."
sesinin titremesini benim hıçkırığım bölmüştü. ama kaan ölmemiş miydi? aybike ölmedi ki, kaan'ı nasıl görebilir?
"kaan mı?"
soramıyordum ona. ömer'in söylediklerini, annemin söylediklerini ondan da duyarsam yaşayamam çünkü.
"evet bitanem kaan. o da akif bey'in ve doruk'un yanına gitmeyi çok istiyor ama onlar kaan'ı senin beni sevdiğin kadar sevmediği için göremiyorlar."
demek istediğini anlamıştım.
"tımarhaneye kapatılacak kadar mı demek istiyorsun güzel çiçeğim?"
sesi kesik kesik titrerken yutkundu.
"evet, biraz. sen dün gece gökyüzüne baktın mı?"
çok heyecanlanmıştım, gülümsedim de ona.
"hı hı baktım, yıldızlar çok güzel parlıyordu. gözlerin gibilerdi aynı."
gülümsemeye çalıştı bana, kendini buna zorladığının farkındaydım.
"parlayan yıldızları görmene sevindim sevgilim. ordaydık değil mi? ben, kaan, baban."
"evet, ordaydınız bence. hissettim ben."
birkaç dakika izledim onu sadece, konuşmadık. önlüklü doktorların gelmesinden çok korkuyordum çünkü onlar gelince aybike gidiyordu.
"berk?"
"söyle canım."
"benim mezarıma gelmeyecek misin?"
kalbime ikinci kez bir şey saplandı, ilki de aybike hastanedeyken doktordan duyduğum o cümledendi zaten.
"a-aybike... ama güzelim ölen kişilerin mezarı olur. sen ölmedin ki."
çaresizce göz yaşlarımı tutamazken o da aynı durumdaydı. sarılmak istiyordum ona ama ne zaman sarılmaya kalksam gidiyordu yanımdan, peri oluyordu.
"berk, lütfen yapma böyle. üzülme sevgilim. biz kaan'la iyiyiz orada, gökyüzündeyiz. bulutlardayız."
yine gitti yanımdan çiçeğim.
bulutlara gitti.
🌠
ŞİMDİ OKUDUĞUN
my dad's killer | ayber
Fiksi Remajababasının ölümünün basit bir ev kazasından daha fazlası olmasından şüphelenen berk özkaya, sevgilisi aybike ile beraber bu işin peşine düşer.